Güne damga vuran, kulislerde fısıltıyla yayılan ve her kesimden insanın dikkatini çeken öyle bir gelişme yaşandı ki, Türkiye'nin gündemi adeta yerle bir oldu. Finans dünyasından medyaya, enerji sektöründen eğitime kadar uzanan geniş bir ağın merkezinde olduğu iddia edilen büyük bir soruşturma, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte sarsıcı bir operasyona dönüştü. Milyonlarca kişinin sabah haberlerini beklediği, güncel ekonomik verilerin (Dolar 41,30, Euro 48,40, Sterlin 55,95 ve hatta Bitcoin 114.093,69 seviyesinde işlem görürken) konuşulduğu bir anda, Türkiye'nin önde gelen medya kuruluşlarının da adının geçtiği bu operasyon, manşetleri adeta baştan yazdı. Bugün 11 Eylül 2025 tarihli bu gelişme, sadece bir gazete haberi olmanın ötesinde, ülkenin finansal ve toplumsal yapısını derinden etkileyecek potansiyeli barındırıyor.

İstanbulun 461 Yıllık Tarihi Kemeri ve Su Havzası Rant Uğruna Yapılaşmaya Açılıyor...
İstanbulun 461 Yıllık Tarihi Kemeri ve Su Havzası Rant Uğruna Yapılaşmaya Açılıyor...
İçeriği Görüntüle

İşte o beklenen açıklama! Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı soruşturma kapsamında, dev holding Can Holding'e yönelik "suç örgütü kurmak, kaçakçılık, dolandırıcılık ve kara para aklama" gibi ciddi suçlamalarla tarihi bir operasyon gerçekleştirildi. Sabahın erken saatlerinde başlayan bu dalga, Türkiye'nin yakından tanıdığı Habertürk ve Show TV'nin de dahil olduğu tam 121 şirketin mal varlığına el konulmasıyla sonuçlandı. TMSF'nin kayyum olarak atandığı bu süreç, Can Holding yöneticileri Mehmet Şakir Can, Kemal Can ve Kenan Tekdağ'ın da aralarında bulunduğu 10 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarılmasıyla daha da büyüdü. Bu, sadece bir şirketin değil, medya ve finans dünyasının derinden etkilendiği, ülkenin en sıcak gündem maddelerinden biri haline geldi.

İstanbul'da başlatılan bu kapsamlı soruşturma, suç örgütünün şirketler üzerinden karmaşık ve çok yönlü eylemler gerçekleştirdiğini iddia ediyor. Örgütün, nitelikli dolandırıcılık, vergi kaçakçılığı, kaynağı belirsiz gelirleri şirket hesaplarına sokma ve bu suçtan elde edilen gelirleri aklama faaliyetlerinde bulunduğu öne sürülüyor. Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) raporları ve mali denetim birimlerinin titiz incelemeleri sonucunda ortaya çıkan bu bulgular, operasyonun ne denli derinlemesine bir araştırmanın ürünü olduğunu gösteriyor. Türkiye ekonomisinin temelini sarsmayı hedefleyen bu tür organize suç şebekelerinin, artık daha sofistike yöntemlerle takip edildiği ve adaletin er ya da geç tecelli edeceği mesajı veriliyor.

Suç örgütünün izleri, Can Holding bünyesinde faaliyet gösteren şirketler üzerinden yapılan yüklü miktarda para girişlerine dayanıyor. Bu paraların, farklı şirketler arasında dolaştırılarak izlerinin kaybettirilmeye çalışıldığı, faturasız işlemler ve sahte belge düzenlemeleriyle vergi yükümlülüğünün azaltıldığı iddia ediliyor. Kemal Can ve Mehmet Şakir Can liderliğindeki bu çıkar amaçlı suç örgütünün, aynı faaliyet alanlarında sayısız şirket kurarak denetim ve takip mekanizmalarını zorlaştırdığı, yönetim kurullarında sürekli değişiklikler yaparak sorumluluğu örgüt üyeleri arasında dağıttığı ve böylece hukuki yaptırımlardan kaçmayı hedeflediği belirtiliyor. Bu yöntem, geçmişte uygulanan karmaşık hilelerin, günümüzdeki dijital takip sistemleri ve uluslararası işbirliği sayesinde nasıl deşifre edildiğinin çarpıcı bir kanıtı.

Soruşturma derinleştikçe, ticari faaliyeti dahi bulunmayan şirketlerde nakit sermaye artırımlarının yapıldığı, bu artırımların kaynağı olarak da gerçeği yansıtmadığı öne sürülen ortaklara borçlar hesabının gösterildiği tespit edildi. Ortaklara borçlar hesabında görülen bu tutarların, "7256 sayılı Varlık Barışı Kanunu" kapsamında şirkete yeniden yatırılarak suçtan sağlanan gelirin sisteme dahil edilmesi ve aklanması niteliğinde olduğu iddia ediliyor. MASAK raporları, örgütün "nitelikli dolandırıcılık", "kaçakçılık" ve "Vergi Usul Kanunu'na muhalefet" gibi öncül suçlardan elde ettiği yasa dışı gelirleri kullanarak ticari hacmini genişlettiğini ortaya koydu. Eğitim, medya, finans ve enerji gibi stratejik sektörlerde şirket alımları, hisse devirleri ve yatırım faaliyetlerinin doğrudan suç gelirleriyle finanse edildiği, böylece örgütün hem ekonomik gücünü artırdığı hem de kamuoyu nezdinde meşruiyet kazanmayı hedeflediği belirtiliyor. Bu, kara para aklamanın en sinsi yollarından biri olarak kabul edilirken, gelecekte bu tür yasa dışı faaliyetlerin daha büyük cezalarla karşılaşacağının güçlü bir habercisi.

Operasyonun büyüklüğü ve kapsamının yanı sıra, gözlerden kaçmayan iki dikkat çekici ayrıntı da kamuoyunun ilgisini çekti. Genellikle İstanbul'daki büyük operasyonlara İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın öncülük ettiği bilinirken, bu kez soruşturmayı Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürütmesi önemli bir detay olarak öne çıktı. Bu durum, adli makamların yetki ve görev alanlarındaki esnekliğe veya operasyonun spesifik doğasına işaret edebilir. Bir diğer şaşırtıcı ayrıntı ise, böylesine büyük çaplı bir operasyonda polis yerine jandarmanın görev almasıydı. Bu iki durum, operasyonun niteliği ve ardındaki strateji hakkında yeni soruları beraberinde getirirken, yetkililerin bu tür operasyonlarda farklı birimlerin uzmanlığından faydalanma eğiliminde olduğunu da düşündürüyor.

Operasyonun duyurulması da kendi içinde bir haber değeri taşıdı. Gelişmelerin kamuoyuna ilk yansıdığı an, sabahın erken saatleriydi. Eski MHP milletvekili Arzu Erdem'in sahibi olduğu TYT Türk kanalı, sabah 06.30'da Can Holding binasının önünde jandarma operasyon kararının şirket yetkililerine tebliğ edildiği anlarda canlı yayındaydı. Bu durum, habercilik alanında da hızlı reflekslerin ve anlık bilginin önemini bir kez daha gösterirken, kamuoyunun bilgiye duyduğu açlığı ve medyanın kritik olaylardaki rolünü ortaya koydu.

Bu operasyon, Türkiye'de suçla mücadelede kararlılığın bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Geçmişte kurulan karmaşık suç ağlarının, günümüzde MASAK gibi güçlü denetim mekanizmaları ve savcılıkların kararlı adımlarıyla nasıl çözüldüğünü ortaya koyuyor. Medya sektörünün de içinde bulunduğu böylesine büyük bir yapının mercek altına alınması, ülkenin finansal şeffaflık ve adalet arayışında önemli bir eşik atlandığını gösteriyor. Önümüzdeki dönemde bu soruşturmanın yeni gelişmelere ve belki de benzer başka operasyonlara kapı aralayacağı tahmin ediliyor. Kamuoyu, adaletin tecelli etmesini ve benzer suç örgütlerinin bir daha ülkenin ekonomik ve sosyal yapısına zarar vermemesini umutla bekliyor. Bu olay, Türkiye'nin sadece ekonomik değil, hukuki ve sosyal alanda da köklü değişimlerin eşiğinde olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor ve gelecekteki benzer girişimlere karşı caydırıcı bir etki yaratması hedefleniyor.