Türkiye'nin siyasi arenasında son günlerde yaşanan gelişmeler, birçok kesimde büyük tartışma yaratıyor. Eski bir savcının yorumlarıyla gündeme gelen konular, tutuklamalardan gizemli telefonlara, parti görüşmelerinden skandallara kadar geniş bir yelpazede yer alıyor.

Enver Aysever'in tutuklanması, en çok konuşulan olaylardan biri haline geldi. Aysever, gazeteci kimliğiyle tanınsa da aslında tiyatro oyuncusu kökenli ve solcu opportunist olarak nitelendiriliyor. Tutuklama gerekçeleri arasında yer alan savcılık ifadeleri, "komik olduğu kadar çirkin" bulunurken, sağcı ideolojinin suç ve ahlaksızlıkla eşdeğer tutulması eleştiriliyor. Bu ifadeler, solculuğun insan olmak için şartmış gibi sunulmasını yansıtıyor. Türkiye'de nüfusun yüzde 60'ını oluşturan sağcı kesimin "mecztur" veya "ahmak" olarak tanımlanması, entelektüel olgunluk eksikliği olarak görülüyor.

Bahçeli'nin Gizli Hamleleri ve Erdoğan'ı Tutma Stratejisi
Bahçeli'nin Gizli Hamleleri ve Erdoğan'ı Tutma Stratejisi
İçeriği Görüntüle

Aysever'in sığ, hırslı ve gerçek bir solcu gibi Oğuzhan Müftüoğlu kadar derin olmadığı belirtiliyor. Eski bir savcı olarak daha önce Aysever'e dava açmış biri, şiddete teşvik veya şiddet olmadan tutuklamanın yanlış olduğunu savunuyor. İdeolojilerin siyasi değil dini gibi görülmemesi gerektiği vurgulanırken, bu tutuklamanın Aysever'i siyasi mahkum haline getirerek sol kesimde lider konumuna yükseltebileceği öngörülüyor. Yargının bu sert tutumu, ekonomik yıkım ve PKK süreçlerinden dikkat dağıtmak veya gazetecileri sindirmek için kullanılabileceği düşünülüyor.

Sözcü gazetesinin manşetinde yer alan "Yeşil"in Saygı Öztürk'ü araması haberi de büyük yankı uyandırdı. Bu haber, anonim bir telefon görüşmesine dayalı yanlış gazetecilik örneği olarak eleştiriliyor. Yeşil, 30 yıldır kayıp olan ve onlarca faili meçhul cinayetle ilişkilendirilen bir milis lideri. Öztürk'ün bu kişinin Yeşil olduğunu nasıl bildiği sorgulanırken, geçmişte benzer olaylarda "Yeşil"in aslında bir garson çıktığı örnekler hatırlatılıyor. Bu haberin, Ergenekon davalarındaki isimler gibi Tuncay Günel ve Zekeriya Öz'e yönelik aramalara yol açabileceği tahmin ediliyor. Genç nesillerin Yeşil'i bilmemesi nedeniyle bu gizemli figürün yeniden gündeme gelmesi dikkat çekici.

DEVLET Bahçeli'nin DEM Parti heyetini kabul etmesi ise ayrı bir tartışma konusu. Bahçeli, kravatlı PKK bağlantılı isimlerle görüşürken, emeklilerin (aylık 16 bin lira alıp yoksulluk çekenler), atanamayan öğretmenlerin (yaklaşık bir milyon kişi), tarımın yüzde 13 küçülmesinin, terörle mücadele edenlerin ve şehit annelerinin sorunlarını görmezden gelmekle suçlanıyor. Bu görüşmelerin, Bahçeli'nin hükümet için DEM Parti ve "Apo"yu mutlu tutma göreviyle ilişkili olduğu iddia ediliyor. Bahçeli'nin Apo fotoğrafı sonrası MHP oy oranının yüzde 4'e düşmesi, sarayda cumhurbaşkanlığı seçimi paniğine neden olmuş ve stratejik hesaplar yapılmasına yol açmış.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaşanan cinsel taciz olayı da decay'ın göstergesi olarak nitelendiriliyor. Meclis restoranında 16 yaşındaki bir kız çocuğuna tacizde bulunan kişi önce uzaklaştırılmış, ardından tutuklanmış. Bu olay, AKP dönemiyle birlikte çöküşün kanıtı olarak sunuluyor.

Can Holding ve Habertürk gazetecisi Mehmet Akif Ersoy'un tutuklanması gizemini koruyor. Ersoy'a uyuşturucu ve seks partileri suçlamaları yöneltilirken, Can Holding sahipleri ve CEO Kenan Tektağ'ın tutuklanması dikkat çekici. Can Holding'in Türkiye sigara pazarının yüzde 90'ını kaçakçılıkla kontrol ettiği ve Amerikan şirketlerinin gelirinin yarısını aldığı belirtiliyor. Bu operasyonların ABD baskısıyla ilişkili olabileceği, AKP'nin tasfiyesi talebiyle bağlantılı olduğu düşünülüyor. Geçmişte Cem Uzan örneği hatırlatılıyor: Motorola altyapı anlaşmasında kriz dönemlerinde ödemeler ertelenmiş, ancak 1999 depremi ve 2001 krizi sonrası ABD baskısıyla (Cheney ve Ecevit üzerinden) AKP iktidara geldikten sonra Uzan'ın şirketleri el konulup borç toplu ödenmiş. Benzer şekilde Can Holding'in Amerikanları memnun etmek ve yaptırımlardan kaçınmak için hedef alındığı öne sürülüyor. Ersoy'un İslamcı kimliğiyle kurban edilmesi, hükümet hesaplarını gösteriyor.

ABD-Türkiye ilişkilerinde Donald Trump'ın sözleri de gündemde. Trump, "Erdoğan'dan tuttuğu bir kişiyi bile serbest bırakmasını istesem hemen yapar, çünkü daha önce yaptı" demiş. Bu, yargı bağımsızlığının olmadığını ve Trump'ın AKP üzerindeki etkisini kanıtlıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yasa dışı bahisleri aile yapısına ve milli güvenliğe tehdit olarak nitelendirmesi üzerine yorumlar yapılıyor. Bu tehdit doğru bulunurken, yasal bahisin meşruiyeti sorgulanıyor. Zehirin panzehiri zehir mi diye sorulurken, büyük oyuncuların para kaybı mı yoksa başka çıkarlar mı etkili olduğu tartışılıyor. Yıldırım Demirören'e (Hürriyet sahibi) izin verilmesi, kişisel çıkarların 85 milyon insanın ulusal çıkarlarının önüne geçip geçmediği sorusunu doğuruyor.

Bu gelişmeler, Türkiye'nin siyasi ve ekonomik gündemini derinden etkiliyor. Tutuklamalar, gizemli figürler, parti görüşmeleri ve uluslararası baskılar, önümüzdeki dönemde daha fazla tartışma yaratacağa benziyor. Ekonomik sorunlar, tarım küçülmesi, atanamayan öğretmenler ve emekli yoksulluğu gibi iç meseleler ise arka planda kalmaya devam ediyor. Bu olaylar zinciri, yargı süreçlerinden medya haberlerine kadar geniş bir yelpazede ülkenin nabzını tutuyor ve birçok kesimde tepki çekiyor.