Haluk Levent Muğla’da Fenalaştı: Stres Mide Spazmı Yaptı
Haluk Levent Muğla’da Fenalaştı: Stres Mide Spazmı Yaptı
İçeriği Görüntüle

Türkiye’nin kültür ve sanat dünyası, bir sosyal medya paylaşımıyla adeta bir depremin merkez üssüne dönüştü. Geçmişin tozlu sayfalarında saklı bir trajedi, bugün yeniden gündeme taşındı ve toplumun nabzını hızlandırdı. Bir oyuncunun cesur çıkışı, yıllardır tartışılan bir efsaneyi sorgulatırken, hayranları ve eleştirmenleri karşı karşıya getirdi. Bu olay, sadece bir tweet değil; sanat, ahlak ve adalet üzerine derin bir hesaplaşmanın fitilini ateşledi. Peki, bu ateş kimi yakacak ve tartışmalar nereye varacak?

Oyuncu Gülçin Santırcıoğlu, sosyal medya platformu X’te yaptığı paylaşımla bir anda Türkiye’nin gündemine oturdu. Santırcıoğlu, Türk sinemasının efsane ismi Yılmaz Güney’i hedef alarak, “İkiyüzlü ahlak anlayışınızdan bıktık. Yılmaz Güney bir katildir. ‘Ben katil ve kadın düşmanı olmasına rağmen seviyorum’ deyin bari” dedi. Bu sözler, adeta bir bomba etkisi yarattı; Güney’in hayranları öfkeye kapılırken, bazı kesimler Santırcıoğlu’nu cesaretinden dolayı alkışladı. Paylaşım, kısa sürede binlerce retweet ve yorum aldı; X platformunda #YılmazGüney ve #GülçinSantırcıoğlu etiketleri trendlere fırladı. Santırcıoğlu’nun “ikiyüzlü ahlak” vurgusu, Güney’in hem sinema dehası hem de tartışmalı kişisel hayatı arasındaki çelişkiye işaret ediyordu. Peki, bu çıkışı tetikleyen neydi ve neden şimdi?

Yılmaz Güney, Türk sinemasında bir ikon; 111 filmde senarist ve yönetmen, 45 filmde başrol oyuncusu. “Çirkin Kral” lakabıyla milyonların sevgisini kazanan Güney, sosyal gerçekçi filmleriyle ezilenlerin sesi olmuş, “Yol” ve “Sürü” gibi eserleriyle uluslararası ödüller toplamıştı. Ancak hayatı, 13 Eylül 1974 gecesi Adana Yumurtalık’ta yaşanan bir trajediyle kararmıştı. “Endişe” filminin set ekibi, bir restoranda mola verirken, alkolün etkisiyle başlayan bir tartışma kanlı bitti. Güney, masada “Filmde kurşun sesi iyi duyulmuyor” diyerek tabancasını havaya ateşledi. Yan masada oturan Yumurtalık Hâkimi Sefa Mutlu, bu harekete sinirlenerek tepki gösterdi. Sözlü sataşma kavgaya dönüştü ve Güney’in silahından çıkan tek kurşun, Mutlu’yu alnından vurarak öldürdü. Olay, Türkiye’yi sarstı; Güney, asli fail olarak yargılandı ve 19 yıl hapse mahkûm edildi. 9 Ekim 1981’de Isparta Yarı Açık Cezaevi’nden izinli çıkıp geri dönmedi; Antalya Kaş’tan tekneyle Yunanistan’ın Meis Adası’na, oradan da Fransa’ya kaçtı. Paris’te “Duvar” filmini çekerken mide kanserine yakalandı ve 9 Eylül 1984’te, henüz 47 yaşında, Père Lachaise Mezarlığı’nda hayata veda etti.

Olayın tanığı, dönemin Yumurtalık Savcısı ve daha sonra DYP Adana Milletvekili olan Yalçın Öğütcan, yıllar sonra yaşananları çarpıcı bir şekilde anlatmıştı: “Yılmaz Güney o gece yemek masasında ‘Filmde kurşun sesi iyi duyulmuyor’ diyerek tabancasını havaya doğru ateşliyor. Hâkim Sefa Mutlu da yan masada ve tepki gösteriyor. Alkolün etkisi ve sözlü sataşma ile kavga çıkıyor, silah bir kez daha ateşlenince hâkim vuruluyor.” Güney’in gözaltına alındığında ilk sözü, “Ben hümanist bir insanım” olmuştu. Ancak savcılık soruşturması, adaleti yanıltma çabalarını ortaya çıkardı. Güney’in yeğeni Abdullah Pütün, suçu üstlenmeye çalışsa da masadaki yerini bile doğru gösteremedi. Tanıklar, “O sırada tuvaletteydim, görmedim” diyerek kaçamak cevaplar verdi; Öğütcan, “Tuvalet iki kişilik ama 20 kişi tuvalette olduğunu söyledi” diye aktardı. Bu çelişkiler, Güney’in asli fail olduğunu doğruladı; ancak Öğütcan, cinayetin planlı olmadığını, “bir anlık fevri hareketlerin” sonucu olduğunu vurguladı.

Santırcıoğlu’nun “katil ve kadın düşmanı” ithamı, sadece cinayetle sınırlı değildi. Güney’in kişisel hayatındaki tartışmalar, özellikle kadınlara yönelik davranışları da yıllardır eleştiriliyor. İlk eşi Nebahat Çehre’ye fiziksel şiddet uyguladığı iddiaları, 1960’larda magazin manşetlerini süslemişti. İkinci eşi Fatoş Güney’le evliliğinde de benzer suçlamalar gündeme gelmiş, Güney’in hapishane yıllarında yazdığı mektuplar bu tartışmaları körüklemişti. Santırcıoğlu’nun paylaşımı, bu geçmişi yeniden gün yüzüne çıkardı; “ikiyüzlü ahlak” eleştirisi, Güney’in sanatını yüceltirken kişisel suçlarını görmezden gelenlere bir sitemdi. Sosyal medyada, @Halktvcomtr, paylaşımı “Gülçin Santırcıoğlu’ndan Yılmaz Güney’e ağır itham” başlığıyla duyurdu, 15 bin görüntülenme aldı. @stargazete, “Santırcıoğlu’nun çıkışı olay yarattı” diyerek 10 bin etkileşim topladı. Yanıtlar ikiye bölündü: Bir kesim, “Yılmaz Güney bir sanatçı, geçmişi yargılamayın” derken, diğerleri, “Santırcıoğlu haklı, katil katildir” diye destekledi.

Tartışmalar, Güney’in mirasını yeniden sorgulattı. Sinema eleştirmenleri, Güney’in filmlerinin toplumsal adaletsizliği anlattığını, ancak kendi hayatındaki çelişkilerin bu mesajı gölgelediğini söylüyor. 1974 cinayeti, Güney’in kariyerini ikiye böldü: Türkiye’de hapisle geçen yıllar ve yurtdışında sürgün. “Yol” filmi, Cannes’da Altın Palmiye kazanırken, Güney hapisteydi; Şerif Gören’in yönettiği film, onun senaryosuyla efsaneleşti. Ancak cinayet davası, hayranlarının bile ikiye ayrılmasına neden oldu. X’te, @sinematurk hesabı, “Güney bir dâhiydi, ama hataları da vardı” paylaşımıyla 5 bin görüntülenme aldı; yanıtlar, “Sanatçıya katil demek haksızlık” ve “Hakikat bu, kaçamazsınız” diye kutuplaştı. @ZamHaberAjans, Öğütcan’ın anısını paylaşarak, “Adalet yanıltılmak istendi” dedi, 8 bin görüntülenme topladı.

Bu tartışma, Türkiye’nin ahlaki ve kültürel ikilemini yansıtıyor. Güney, bir yanda ezilenlerin kahramanı; diğer yanda, bir hâkimi öldüren ve kadınlara şiddet uyguladığı iddia edilen bir figür. Santırcıoğlu’nun çıkışı, bu çelişkiyi yüzümüze vurdu. Gelecekte, Güney’in filmleri hâlâ izlenecek mi? Evet, ama her karede bu tartışma hatırlanacak. Santırcıoğlu’nun paylaşımı, cesur bir eleştiri mi yoksa linç kültürüne katkı mı? Kamuoyu, X’te ateş püskürürken, sinema salonları sessiz. Bu fırtına, Güney’in mezarında yankılanıyor; Türkiye, kendi ikonlarıyla hesaplaşmayı sürdürüyor.