Dünyanın bir ucunda, saat farkının ve yalnızlığın gölgesinde bir haberci, her sabah olduğu gibi yine büyük bir yükün altına giriyor. Hakikati kovalayanların ödediği bedeller, bazen sadece profesyonel bir duruşla değil, ruhun en derinlerindeki isyanla şekilleniyor. Duyguların ve gerçeklerin iç içe geçtiği bu puslu atmosferde, mesleki ilkelerin ötesine geçen bir varoluş mücadelesi veriliyor. Bir hikaye anlatıcısının, kitlelerle kurduğu o görünmez ama sarsılmaz bağ, çoğu zaman sessiz bir çığlığın yankısı olarak karşımıza çıkıyor.
İşte tam bu noktada, "kellesini ortaya koyanların" hikayesi başlıyor. İsimlerin manasındaki o derin askeri kökenler, günümüzde dijital meydanlarda verilen bir savaşa dönüşmüş durumda. Sosyal medya mecralarında birbiri ardına kapatılan hesaplar, engellenen sesler ve yeni açılan sayfaların on binlerce kişi tarafından anında takibe alınması, bu savaşın ne kadar sert geçtiğinin en büyük kanıtı. Her sabah "Bismillah" diyerek uyanan bir habercinin, kendi iç dünyasındaki yalnızlığı ve milyonlarca izleyicinin kameranın arkasındaki varlığını hissetmesi, aslında büyük bir dertleşmenin ilk adımlarını oluşturuyor.
Bu zorlu yolculukta bazen insanı sarsan çok kişisel engeller de baş gösteriyor. Basit bir konaklama rezervasyonunun, hesapların dondurulmasıyla bir krize dönüşmesi ve sadece 500 dolarlık bir meblağ için yaşanan çaresizlik, vatanın içinde bulunduğu iklimin ne kadar ağırlaştığını gösteriyor. En yakın dostların, en eski arkadaşların bile "1 lira yollasak başımız belaya girer" diyerek geri durması, korkunun dağları nasıl sardığının açık bir göstergesi. Ailesinden gelen bir destekle bu krizi aşan deneyimli ismin, aslında onlarca kişinin yapması gereken işi tek başına sırtlanması; kameranın odağından montajın detayına kadar her aşamada ter dökmesi, bu mesleğin ne büyük bir fedakarlık gerektirdiğini kanıtlıyor.
Gündemi sarsan iddialar ise adeta bir deprem etkisi yaratıyor. Ünlü bir ekran yüzü etrafında dönen uyuşturucu soruşturmaları, masumiyet karinesinin sınırlarını zorlayan sapkın ilişkiler ve kamu kaynaklarının şahsi menfaatler için nasıl peşkeş çekildiğine dair detaylar kan donduruyor. Önemli kamu kurumlarındaki üst düzey yöneticilerin sevgililerini kuruma aldırması, devletin konutlarını sembolik rakamlarla spikerlere kiralaması ve medya yöneticilerinin, yargıdaki işlerini halletmek için sunucuları hakim ve savcılara birer "nüfuz aracı" olarak sunması, çürümenin boyutlarını gözler önüne seriyor. Gecenin bir yarısı devletin en üst kademelerini görüntülü arayarak güç gösterisi yapanların dünyası, sıradan vatandaşın hayal bile edemeyeceği bir karanlığı barındırıyor.
Bu manzara, antik çağların görkemli ama kanlı sahnelerini anımsatıyor. Kolezyum'da Sezar'ın locasında oturan o yüzde birin, lüks ve şatafat içinde yaşayan o küçük kitlenin yanında, tribünlerde ağzı kokan ve kuru ekmeğe muhtaç bırakılan yığınlar... Sosyal medya ise bu yığınların önüne atılan modern bir gladyatör arenası gibi işliyor. İnsanlar birbirini parçalarken, arka tarafta kuzu etleri ve şaraplar eşliğinde dönen o büyük çarklar izleniyor. Bu sistemin barbarlar tarafından yıkılacağı kehaneti, tarihin tekerrürden ibaret olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Tüm bu gürültünün arasında, yürekleri dağlayan bir başka gerçek ise sınır ötesinden gelen o gizemli mesajda saklı. Azerbaycan'da şehit düşen 20 askerimizden birinin, kazadan sadece birkaç saat önce eşine gönderdiği WhatsApp yazışması, olayın basit bir kaza olup olmadığına dair derin şüpheler uyandırıyor. "Kaza mı yoksa başka bir şey mi?" sorusu, yapay zeka tarafından üretilme ihtimali de gözetilerek titizlikle araştırılıyor. Eğer o mesaj gerçekse, yaşanan facianın perde arkasındaki gerçekler tüm taşları yerinden oynatacak nitelikte.
Haberin peşinde tek başına koşan, montajda hata yapan, sesi yükselen ama kalbi vatan için atan bu "serdengeçti", her şeye rağmen yoluna devam ediyor. 35 yıllık meslek hayatında kenara beş kuruş koymamış olmanın getirdiği maddi zorluklar bile, hakikati söylemenin onurundan daha ağır basmıyor. Aynı tişörtü aylardır giyse de, dünyanın bir ucunda çadır kurup yatma pahasına da olsa, sadece bir cep telefonu ve internet bağlantısıyla o yayını yapmaya, o gerçekleri haykırmaya söz veriyor. Çünkü biliyor ki; o karanlık kameranın arkasında onu bekleyen milyonlarca "yoldaş" var.




