Türkiye ekonomisinde son dönemde en çok konuşulan konulardan biri, Merkez Bankası'nın para politikası adımları ve bunun yabancı sermaye akımları üzerindeki etkisi oluyor. Özellikle yüksek faiz ortamının yarattığı fırsatlar, uluslararası yatırımcıların dikkatini çekmeye devam ediyor.
Merkez Bankası'nın son dönemde yaptığı faiz indirimleri, piyasalarda yeni bir beklenti dalgası oluşturdu. Yabancı yatırımcılar, bu indirimlerin seri halde devam edeceğini öngörerek Türk Lirası varlıklara yöneliyor. Raporlarında, önümüzdeki en az altı ay boyunca TL yatırımların karlı kalacağını belirten yabancılar, faiz farkından yararlanmayı hedefliyor.
Bu beklentinin temelinde, mevcut politika faizinin hala yüksek seviyelerde olması ve finansman piyasalarındaki tıkanıklık yatıyor. Aralık ayı enflasyon verilerinin düşük gelmesi halinde, yeni yılda indirimlerin hız kazanacağı tahmin ediliyor. Ocak ve Şubat aylarında enflasyonun yeniden yükselmesi beklenmesine rağmen, indirim politikasının sürdürüleceği yönündeki sinyaller güçlü.
Yabancıların sıcak para girişini artırmak için talep ettiği swap limitlerinin genişletilmesi, ekonomi yönetimi tarafından pek sıcak karşılanmıyor. Ancak tahvil alımları yoluyla girişlerin devam etmesi muhtemel görünüyor. Özellikle uzun vadeli devlet tahvillerine yönelik ilgi artarken, bazı bankacılar beş yıl ve üzeri vadelerde yabancı alımlarının başladığını belirtiyor.
Kur politikası da bu akımlarda kritik rol oynuyor. Merkez Bankası'nın döviz kurlarının aşırı düşüşüne izin vermemesi ve aylık yüzde 1 civarında kontrollü artış sağlaması, yatırımcılara kur kaybı riskini minimize etme imkanı veriyor. Böylece hem faiz geliri hem de kur stabilitesi yabancıların lehine işliyor.
Rezerv biriktirme çabaları kapsamında sıcak para girişine göz yumulması, kısa vadede olumlu görünse de uzun vadeli eleştirilere yol açıyor. Döviz alımlarının yarattığı aşırı TL likiditesi, Merkez Bankası'nın bilanço zararlarını artırırken sıkı para politikası uygulamasını zorlaştırıyor.
Uzun vadeli tahvillere yüksek faizlerle yapılan yatırımlar, yabancılara önemli sermaye transferi anlamına geliyor. Bu durum, gelecekteki faiz harcamalarını şişirerek bütçede sosyal ve altyapı alanlarına ayrılacak kaynakları kısıtlıyor. Önümüzdeki dönemde bu transferin boyutları daha fazla tartışma konusu olacak.
Siyasi ve ekonomik telkinler de piyasalarda yankı buluyor. İş dünyasına yapılan uyarılarda, kur ve faiz şikayetlerinin kamuoyunda fazla dillendirilmemesi isteniyor. 2026'nın ilk yarısında sabır çağrısı yapılırken, ikinci yarıda rahatlama vaatleri dile getiriliyor. Ancak geçmiş deneyimlerden dolayı bu telkinlere güven sınırlı kalıyor.
Sonuç olarak, faiz indirim beklentisi sıcak para girişini kısa vadede desteklese de, carry trade benzeri işlemlerin riskleri göz ardı edilmemeli. Aşırı likidite, bilanço zararları ve yabancıya kaynak aktarımı gibi sakıncalar, dezenflasyon sürecini ve ekonomik istikrarı tehdit edebilir. Ekonomi yönetimi, rezerv artışı ile riskler arasında denge kurmaya çalışırken, piyasalar dikkatle izlemeye devam ediyor.
Bu gelişmeler, Türkiye'nin yüksek faizle yabancı çekme stratejisinin sürdürülebilirliğini sorgulatıyor. Önümüzdeki aylar, hem fırsat hem de potansiyel kırılganlıklarla dolu görünüyor. Yatırımcılar ve ekonomi takipçileri, Merkez Bankası'nın bir sonraki adımlarını merakla bekliyor.




