Gazeteci Ertuğrul Özkök'ün son yazısı, ülkenin en kritik tartışması olan "post-Erdoğan dönemi"ne sıra dışı bir perspektif getirerek siyaset sahnesinde fırtınalar estirdi. Özkök, Japonya'daki yeni siyasi gelişmeleri merkeze alarak Türkiye için yaptığı öneriyle dikkatleri üzerine çekti. SÖZCÜ Televizyonu sunucusunun yazıyı okuyuculara duyurmasıyla, Özkök’ün sunduğu ismin, alışılagelmiş siyasetçi profillerinin çok uzağında olduğu anlaşıldı. Bu ilgi çekici yazının temelinde, Türkiye'de uzun süredir tartışılan güçlü liderlik meselesi ve bu gücün yol açtığı sistemik sorunlar yatıyor.
Japonya'daki siyasi değişimi inceleyen Özkök, "Türkiye'de niye düşünmüyorsunuz?" diyerek ülkenin geleceği için devrim niteliğinde bir teklif sundu. Özkök'ün önerdiği hanımefendi, Wolvox Türkiye’nin ilk kadın rock and roll grubunun davulcusu olan Gül’dü. Bu önerinin arkasındaki isim ise, Japonya'da yaşanan son siyasi gelişmeydi. Sunucunun belirttiğine göre, Özkök’ün yazısı T24 ve birçok mecrada yayınlanmıştı. Bu öneri, Şebnem Ferah’ın da grubu olan, 1990’lı yılların çok başarılı ilk kadın grubu Wolvox'tan çıkan Bursalı bir davulcuydu. Özkök, rock and rollcuların son zamanlarda gözaltına alındığı (Manifesto'da yaşananlar ve Mabel Matiz’in şarkısının adliyelik olması gibi olayları hatırlatarak) bir ortamda, adaylığı önlemek için Gül'ün de içeri atılmamasının temennisini ironik bir dille dile getirdi.
JAPONYA’NIN HEAVY METAL DAVULCUSU BAŞBAKAN ADAYI
Özkök'ün bu sıra dışı öneriye ilham veren kişi, Japonya’da yeni bir siyasi dönemi başlatan kadın liderdi. Japonya'yı neredeyse 50-60 yıldır yöneten Liberal Parti’nin (Oranın AKP'si olarak nitelendiriliyor) başına, suikast sonucu öldürülen Abe'den sonra yeni bir adayın seçildiği aktarılıyor. Bu isim, Takayishi olarak anılan, eski bir rock and roll ve hatta heavy metal davulcusuydu. Öyle ki, bu siyasetçi hala çantasında davul bagetleriyle gezdiğini ve stres attığı zamanlarda Deep Purple’ın şarkılarını dinlediğini bizzat Özkök yazısında belirtmişti. Özkök, Japonya'daki bu durumun çok enteresan ve ciddiyetle ele alınması gereken bir gelişme olduğunu ifade etti.
Bu durumun düşündürücü bir tarafı da bulunuyor: Dünyanın 20. yüzyılın başında Mussolini, Hitler gibi güçlü liderlerden çok çektiği hatırlatılıyor. Ancak 21. yüzyılın başında da güçlü liderler dönemi tekrar açılmış durumda ve bu liderler toplumlarda istikrar gibi görünse de, aynı zamanda istikrarı bozucu bir kutuplaşmanın aracı haline gelebiliyorlar.
SAVAŞ REDDİ MADDESİ VE MİSHİMA’NIN KANLI İNTİKAMI
Japonya’nın yeni güçlü kadın lider adayının programına yakından bakıldığında, tehlikeli bir dönüşümün sinyalleri ortaya çıkıyor. Bu kadın lider, Japon anayasasının 9. maddesini değiştirmeyi amaçlıyor. Anayasanın bu ünlü 9. maddesi, Japonya’nın şu anki savaş reddi maddesidir; yani Japonya’yı İkinci Dünya Savaşı’na götüren savaşçılıktan men eden bir kanundur. Almanya’da da silahlanmayı engelleyen benzer anayasal kanunların varlığına değiniliyor. Özkök, bu kadının, Japonya’yı tekrar güçlü bir askeri güç haline getireceğim dediğini vurguluyor.
Bu durum, küresel düzeyde güçlü erkeklerin dünyayı yine tehlikeli bir noktaya getirdiğini gösteriyor. Çin'in silahlanması, Japonya'nın güçlenmesi ve Almanya'nın da tekrar silahlanma konusunda yatırımlar yapma kararı alması, dünya için alarm zillerinin çalmasına neden oluyor.
Japonya'daki bu askeri güçlenme arzusunun arkasında, ülkenin Macho (maço) ve şiddet toplumu yapısının yattığı belirtiliyor. Ünlü yazar Mishima’nın hikayesi de bu kültürün derinliğini gözler önüne seriyor. Romanlarının hepsi Türkçeye çevrilen bu ünlü milli yazar, Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra silahsızlandırılmasını “Japon ruhunun öldürülmesi” olarak nitelendirmişti. Bu trajik olayı dramatize etmek için, Mishima, Tokyo’ya gittiğinde mezarını ziyaret ettiğini söyleyen Özkök'ün anlattığına göre, Japon Genelkurmay Başkanının odasına giderek adamı bağlamış, tüm subaylarını meydana toplattıktan sonra balkondan onlara "Japonya'yı mahvettiniz, hepiniz hainisiniz" diyerek bir konuşma yapmıştı. Daha sonra içeri gelip bağlı Genelkurmay Başkanının önünde diz çökmüş, küçük Seppuka (ritüel intihar) bıçağını alarak karnını deşmiş ve tam kendini öldüremediği için yanındaki arkadaşı kılıcıyla kafasını uçurmuştu. Bu feci şiddet örneği, Japon toplumunun tarihsel arka planını gösteriyor.
Özkök'e göre, 1255 yıldan beri ilk defa bir kadın yönetici/lider adayı (son kadın kraliçeleri 777 yılında olmuştu) Japon siyasetinin başına geliyor olması bu Macho toplum yapısında büyük bir olaydır.
TÜRKİYE’DE GÜÇSÜZ LİDER İHTİYACI VE KONTROL MEKANİZMALARI
Japonya örneğinden yola çıkarak, Özkök Türkiye’nin geleceği için güçlü olmayan liderlerin yönetimine geçmesi gerektiğini savunuyor. 78 yıllık bir yaşam süresinde huzur içerisinde, güçlü olmayan insanların yönettiği bir Türkiye arzu ettiğini dile getiriyor. Bunun temel sebebi ise, liderler güçsüz olduğu zaman, mecburen kurumların daha güçlü hale gelmesidir. Bu sayede adalet kurumu, rekabet kurulu, düzenleyici kurullar ve hatta polis dahi daha tarafsız olmak zorunda kalacaktır.
Özkök, Türkiye'deki mevcut oy dağılımının İtalya, İngiltere, Fransa, İspanya gibi Avrupa ülkelerinden hiçbir farkı olmadığını belirtiyor. Ancak bu ülkelerde adalette, yargıda, insan haklarında ve özgürlüklerde sorun çıkmazken, Türkiye'de çıkmasının tek sebebi, sistemimizin tek bir güçlü kişiye 50+1 yetkisiyle istediği her şeyi yapma yetkisini vermesi ve bu gücün kontrolünü sağlayacak hiçbir mekanizmanın olmamasıdır.
Bu yüzden Özkök’ün önerisi, Türkiye'nin artık daha güçsüz liderlere sahip olmasıdır. Liderlerin, barış anlaşmalarında attıkları hoşgörü, saygı gibi ilkelere uymak zorunda hissedeceği bir düzenin kurulması gerekiyor. Asıl gücün partilerde ve Meclis'te olması gerektiğini vurgulayan Özkök, en güçlü kurumun tartışılan bir yer olan parlamento olması gerektiğini dile getiriyor.
KOALİSYON DÖNEMLERİNİN EKONOMİK SIRRI VE SİYASİ BUTLAN RİSKİ
Ertuğrul Özkök, Türk tarihine bakıldığında, en büyük büyüme hızlarının koalisyon dönemlerinde ve özellikle Demirel zamanlarında gerçekleştiğini iddia ediyor. Bu durum, ortak aklın, denge ve denetleme mekanizmalarının güçlü olduğu dönemlerin ekonomik başarıya yol açtığını gösteriyor. Özkök, bu bilgiyi en iyi bilen kişinin İlhan Kesici olduğunu belirterek, bir gün kendisinin davet edilip bu konuyu anlatması gerektiğini önerdi.
Ne var ki, Türkiye’deki mevcut sistem, bu denge mekanizmalarını tehlikeye atacak riskler taşıyor. Özkök, 78 yıllık Kurtuluş Savaşı’ndan çıkıp kurulmuş bir partiyi dahi kapatma ve başına kayyum tayin etme gücünü kendinde görmeyen bir Türkiye'nin arzu edildiğini belirtiyor. Zira böyle bir güç dengesizliğinde, yarın bir gün cumhurbaşkanına da kayyum tayin edilmesini engelleyecek hiçbir mekanizma kalmayacaktır. Eğer önümüzdeki hafta böyle bir karar çıkarsa, bir güçler dengesi değiştiğinde, örneğin 2007’de veya 2017 referandumunda şaibe vardı diye bir iddia ortaya çıkıp, bir hakimin de karar vermesiyle bir anda "mutlak butlan"ın ne olduğunu herkesin göreceğini ifade etti. Özkök, hukukta yok hükmünde anlamına gelen bu kavramın ne anlama geldiğini o zaman hep birlikte göreceğimizi söyledi.
SÖZCÜ Televizyonu’ndaki programın kapanışında sunucu, izleyicilere aynı gün iki kişinin doğum günü olduğunu açıkladı. Bu kişilerden biri, Toprak Razgatlıoğlu’ydu. Sunucu, Toprak Razgatlıoğlu’nun MotoGP'de değil, SBK’da (Süper Bike) dünya şampiyonu olduğunu, yarışı izlediğini ve MotoGP’de yarışmaya hak kazanan ilk Türk olduğunu belirtti.





