Türkiye'nin siyasi arenası, Aralık 2025'in soğuk rüzgarlarında fırtınalı bir döneme girdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sağlık durumu hakkındaki ağır iddialar, sadece kulisleri değil, tüm ülkeyi ayağa kaldırdı. Öte yandan, Habertürk'ün eski Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un tutuklanması ve gazeteci Enver Aysever'in gözaltına alınması, medya dünyasında deprem etkisi yarattı. Bu olaylar, sadece bireysel trajediler değil; yargı süreçlerinin, gizli tanıkların ve siyasi hesaplaşmaların iç içe geçtiği bir tabloyu gözler önüne seriyor.
Halk, "Erdoğan hasta mı?" sorusunu sorarken, tutuklamaların arkasındaki gerçekler ne? Uyuşturucu, fuhuş ve iftira iddiaları mı yoksa sistematik bir susturma operasyonu mu? Bu haber, iddiaların her detayını masaya yatırarak, okuyucuya tarafsız bir ayna tutuyor. Peki, bu kriz Türkiye'nin demokrasi sınavını nasıl etkileyecek? Sağlık spekülasyonları, tutuklama dalgası ve medya özgürlüğünün geleceği – hepsi bu yazıda, adım adım çözülüyor.
Erdoğan'ın sağlık durumu, son haftalarda en çok konuşulan konu haline geldi. Kulislerde dolaşan iddialara göre, Cumhurbaşkanı'nın kalp damarlarında ciddi tıkanıklıklar tespit edildi ve acil bir ameliyat gündemde. Bu söylentiler, resmi açıklamaların aksine, Erdoğan'ın son kamuoyu önündeki yorgun görünümünden kaynaklanıyor. Yakın çevresinden sızan bilgilere göre, 72 yaşındaki lider, aylardır yüksek tansiyon ve ritim bozukluğuyla mücadele ediyor. "Erdoğan'ın kalp ameliyatı" aramaları Google'da zirveye oynarken, muhalif kesimler bunu siyasi bir zayıflık olarak yorumluyor.
Hükümet cephesi ise bu iddiaları "karalama kampanyası" olarak nitelendiriyor ve Erdoğan'ın tam kapasiteyle görevine devam ettiğini vurguluyor. Ancak, son kabine toplantılarında gözlemlenen erken ayrılışlar ve yurtdışı ziyaretlerin ertelenmesi, spekülasyonları körüklüyor. Uzmanlar, eğer ameliyat gerçekleşirse, bu durumun geçici bir cumhurbaşkanlığı vekaleti doğurabileceğini belirtiyor. Bu senaryo, AK Parti içinde bile tartışma yaratıyor: Kim vekil olacak? Sağlıklı bir liderlik mi yoksa güç boşluğu mu? Erdoğan'ın 20 yılı aşkın iktidarı, bu sağlık krizinin eşiğinde yeni bir dönemece giriyor.
Halkın endişesi büyük; sosyal medyada #ErdoğanHasta etiketiyle binlerce paylaşım yapılıyor. Bu iddialar, sadece kişisel bir mesele değil; Türkiye'nin istikrarını doğrudan tehdit eden bir faktör. Eğer doğrulanır ve ameliyat kaçınılmaz olursa, ekonomik reformlar ve dış politika hamleleri sekteye uğrayabilir. Piyasalar zaten tedirgin: Dolar kuru hafif bir yükselişe geçti, borsa endeksi dalgalı. Erdoğan'ın sağlığı, ulusal bir sır perdesi gibi; açığa çıktığında, siyasi deprem kaçınılmaz.
Mehmet Akif Ersoy'un tutuklanması, bu kaosun en çarpıcı parçası. Habertürk'ün sevilen yüzü, eski Yayın Yönetmeni olarak tanınan Ersoy, 11 Aralık 2025'te gözaltına alındı ve aynı gün tutuklandı. İddialar ağır: Uyuşturucu ticareti ve fuhuş ayarlamakla suçlanıyor. Savcılığın iddianamesine göre, Ersoy'un evinde kadınlara uyuşturucu vererek çoklu cinsel ilişki ortamı yarattığı öne sürülüyor. Gizli tanık beyanları ve bir "bilgi notu" temel alınarak hazırlanan dosya, Ersoy'un evinde uyuşturucu bulunduğunu ve bu maddeleri misafirlerine dağıttığını iddia ediyor.
Savcı, "Ersoy kadınları evine davet edip, onlara uyuşturucu vererek diğer erkeklerle cinsel ilişkiye girmelerini sağladı" diyor. Bu suçlamalar, Türk Ceza Kanunu'nda fuhuşa teşvik ve uyuşturucu bulundurma maddeleriyle ilişkilendiriliyor. Ersoy'un avukatı ise savunmada, "Bunlar iftira; gizli tanıklar güvenilmez, deliller sahte" diyor. Ersoy, Habertürk'ten önce de pro-government yayınlarıyla biliniyordu; nazik üslubu ve saygınlığıyla tanınıyordu. Ancak tutuklama sonrası kanal, onu derhal işten çıkardı. Dört kişi daha gözaltında: İki erkek, iki kadın. Bu ağın büyüklüğü ne? Ersoy'un sosyal çevresi, iş dünyasından siyasetçilere uzanıyor; iddialar bu bağlantıları da sorguluyor. Tutuklama, medya özgürlüğünü zedeliyor mu? Ersoy'un programı, hükümet yanlısı yorumlarıyla eleştirilse de, bu suçlamalar orantısız görülüyor. Kamuoyu ikiye bölündü: Bazıları "Suçlu, cezasını çeksin" derken, diğerleri "İftira kurbanı, siyasi intikam" diyor.
Ersoy'un ailesi sessiz; ancak yakınları, "O böyle biri değil, deliller uydurma" diye fısıldıyor. Bu dava, Türkiye'nin yargı sistemindeki gizli tanık sorununu yeniden gündeme taşıyor. Gizli tanıklar, son yıllarda yüzlerce davada kullanıldı; ama güvenilirlikleri tartışmalı. Ersoy'un davası, masumiyet karinesini test ediyor: Tutuklu yargılama mı, yoksa ön yargı mı? Eğer deliller çürütülürse, bu skandal bir iftira zincirini açığa çıkarabilir. Ersoy'un kariyeri mahvoldu; ama asıl soru, bu operasyonun arkasında kim var?
Enver Aysever'in gözaltı hikayesi ise bambaşka bir boyutta. Ünlü gazeteci ve tiyatro oyuncusu Aysever, radikal bir videosu nedeniyle 11 Aralık'ta gözaltına alındı. YouTube'da yayınladığı klipte, "Sağcılar ahlaksızdır" diyerek sert eleştirilerde bulundu. Savcılık, bu sözleri "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçu olarak yorumladı. Aysever, "Ben radikal hoşgörüsüzüm" diye itiraf etmiş; demokrasinin hoşgörü rejimi olduğunu savunurken, kendi intoleransını eleştirmiş. Ancak video, sağcı kesimi hedef aldığı için dava açıldı. Aysever'in avukatı, "İfade özgürlüğü; suç yok" diyor.
Aysever, Erdoğan'a yakın olmayan, eleştirel yayınlarıyla tanınıyor: İyi bir gazeteci, aktör ve hatip olarak övülüyor. Sunucu Memduh Bayraktaroğlu, yayınında "Aysever'le hiç tanışmadık, ama kaliteli bir isim; eleştirilecek yanları var ama suç değil" diyor. Aysever'in tutuklanması, eğer gerçekleşirse, hapis cezasını İmamoğlu'ndan uzun tutabilir – ironik bir durum. Türkiye'de sağcı nüfus %55 civarında; eğer hepsi dava açsa, Aysever'in cezası astronomik olur. Bu, ifade özgürlüğünün sınırlarını zorluyor: Eleştiri mi, yoksa nefret suçu mu? Aysever'in videosu, siyasi kutuplaşmayı yansıtıyor; sol kesim destek verirken, sağcılar öfke kusuyor. Gözaltı, medya operasyonlarının bir parçası mı? Son aylarda benzer davalar arttı; gazeteciler susturuluyor. Aysever'in kariyeri tehlikede; ama o, "Demokrasi hoşgörüdür, ben de ona uymalıydım" diye pişmanlık belirtiyor. Bu olay, Türkiye'nin basın özgürlüğü endeksini düşürüyor; uluslararası raporlar zaten alarm veriyor.
Bu tutuklamalar, daha geniş bir tabloyu işaret ediyor. Ersoy ve Aysever'in davaları, yargının siyasileşmesini gösteriyor. Gizli tanıklar, "gossip" kaynaklı bilgi notları – bunlar delil mi? Bayraktaroğlu, yayınında "75 yaşındayım, böyle suçlamalar görmedim; fuhuş teşviki diye bir madde mi var?" diye soruyor. Eskiden zina suçu vardı; Erdoğan başbakan olunca kaldırdı. "İki yetişkin ne yaparsa yapsın, kimin ne dediği" diyor Bayraktaroğlu. Kamu vicdanı karışmasın; özel hayat özel kalır. Ama uyuşturucu kısmı farklı: Eğer evinde madde dağıttıysa, ağır suç. Ersoy'un savunması sızdı: "Deliller sahte, tanıklar yalancı." Dört tutuklu, ağ genişliyor. Bu operasyonlar, Erdoğan'ın sağlık iddialarıyla örtüşüyor mu? Zayıf liderlikte, muhalifleri temizleme mi? Hayır, Bayraktaroğlu "Sağlık spekülasyonu yanlış; kimsenin sağlığını siyasete alet etmeyin" diyor. Ama iddialar inatçı: Kalp ameliyatı, gizli raporlar. Erdoğan'ın son konuşmaları yorgun; minimum ücret komisyonu ve TİSK yorumları mecazi mi?
Toplumsal yara derinleşiyor. Bu skandallar, ahlaki çöküşü tetikliyor. Medya, pro-government isimleri korurken, eleştirelleri vuruyor. Özlem Zengin'in başörtüsü utancı yorumu, hijab tartışmasını alevlendirdi. Fenerbahçe'nin UEFA maçı bile gölgede kaldı; futbolseverler endişeli. Bayraktaroğlu, "Gece 10 programı yapıyorum, gündüz yayınları yorucu" diyor. Gözleri kan çanağı; ekran maratonu. Ama asıl mesele, demokrasi: Hoşgörü nerede? Aysever'in radikalizmi, sağcıları ahlaksız ilan etmek – suç mu? Hayır, görüş. Ersoy'un ev partileri, eğer doğruysa utanç; ama iftira ise adaletsizlik. Yargı, delil mi yoksa intikam mı üretiyor?
Gelecek belirsiz. Erdoğan'ın ameliyatı gerçekleşirse, vekalet krizi patlar. Tutuklamalar dalga dalga: Daha kaç isim? Medya susturulursa, halk körleşir. Bayraktaroğlu'nun sözleri yankılanıyor: "Gazetecilik haber vermektir; suçlama değil." Ersoy suçlu mu, kurban mı? Aysever hapis mi görecek? Bu sorular, Türkiye'yi ikiye bölüyor. Sağlık iddiaları, siyasi deprem; tutuklamalar, özgürlük testi. Halk uyanık olmalı: Gerçekler, karanlıkta gizli. Bu kriz, değişim mi yoksa çöküş mü getirir? Cevap, yarınlarda.




