Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son dönemde hem iç hem dış politikada yoğunlaşan tartışmaların ortasında, partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda çok sert bir çıkış yaptı. Konuşmasında “Bizi sazan avına çıkmışların oyununa asla getirmeyecekler” ifadesini kullanarak, bir süredir kulislerde ve sosyal medyada dolaşan senaryolara doğrudan cevap verdi. Erdoğan’ın bu sözleri, ekonomi yönetimi üzerindeki baskılar, döviz kuru dalgalanmaları, erken seçim iddiaları ve uluslararası arenada Türkiye’ye yönelik “yönlendirme” çabaları gibi birden fazla başlıkta okundu. Peki bu “sazan avı” benzetmesi tam olarak neyi işaret ediyor ve hangi gelişmeler bu sert tonu zorunlu kıldı?
Erdoğan’ın konuşmasında vurguladığı ilk nokta, ekonomi üzerinden başlatılan “kaos” senaryoları oldu. Son haftalarda döviz kurlarında görülen yukarı yönlü hareketlilik, bazı çevrelerce “yönetilemeyen kriz” şeklinde sunulurken, sosyal medyada “Erdoğan gidecek, erken seçim kaçınılmaz” türü paylaşımlar hızla yayılmıştı. Cumhurbaşkanı, bu tabloyu “sazan avına çıkmışların oltasına takılmayacağız” diye tanımlayarak, kur hareketlerinin büyük ölçüde spekülatif olduğunu ve arkasında organize bir algı operasyonunun bulunduğunu ima etti. Aynı konuşmada Merkez Bankası’nın rezervlerindeki güçlenmeye dikkat çekti ve “2023’te 145 milyar doların üzerine çıkardığımız rezervlerimizi kimse eski günlere döndüremeyecek” vurgusu yaptı. Bu sözler, özellikle 2018 ve 2021’deki kur şoklarının tekrarlanmayacağına dair güçlü bir güvence olarak yorumlandı.
Dış politika boyutunda ise Erdoğan’ın hedefinde, Türkiye’nin bölgesel hamlelerini engellemeye çalışan aktörler vardı. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmak istenen yeni denklemler, İsrail-Filistin geriliminde Türkiye’nin arabuluculuk rolü ve Karadeniz’deki enerji denklemi gibi konularda Batılı başkentlerden gelen “uyarı” mesajları, Ankara’da rahatsızlık yaratmıştı. Cumhurbaşkanı, “Birileri bizi kendi çizdikleri rotaya hapsetmek istiyor, kendi haritalarıyla bizi kuşatmak istiyor” diyerek, özellikle ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye’yi “kontrol edilebilir müttefik” pozisyonuna çekme çabalarına işaret etti. Aynı cümleler içinde “Montrö’yü deldirtmeyiz, Karadeniz’i savaş alanına çevirtmeyiz” vurgusu da dikkat çekti; bu, son dönemde Ukrayna-Rusya geriliminde Türkiye’nin tarafsız ama aktif duruşunu bozmaya yönelik girişimlere net bir cevap olarak okundu.
Erdoğan’ın konuşmasında üçüncü önemli başlık ise muhalefet oldu. Altılı Masa’nın dağılmasından sonra yeniden şekillenen muhalefet cephesinde, özellikle CHP içindeki kurultay süreci ve Özgür Özel’in liderliğiyle birlikte “Erdoğan karşıtlığı” üzerine kurulu yeni bir dilin yükselişi gözlemleniyordu. Cumhurbaşkanı, “Kimse bizi kendi kısır çekişmelerine alet edemez. Milletin derdiyle dertlenmeyenlerin oyununa gelmeyiz” diyerek, muhalefetin ekonomi ve dış politika üzerinden oluşturmaya çalıştığı erken seçim baskısına kapıyı tamamen kapattı. Aynı konuşmada 2024 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara’da yeniden iddialı olacaklarını söyleyerek, muhalefetin moral üstünlüğü iddiasına da meydan okudu.
Konuşmanın ekonomi ayağında dikkat çeken bir diğer detay, enflasyon ve faiz tartışmalarına getirilen yeni çerçeve oldu. Erdoğan, geçmişte faiz politikaları konusunda yaptığı sert eleştirileri hatırlatırken, şimdiki durumun farklı olduğunu vurguladı: “Faiz sebep enflasyon netice teorimden vazgeçmedim ama şartlar değişti, biz de politikalarımızı güncelledik.” Bu cümle, 2023 seçimlerinden sonra Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirilmesiyle başlayan ortodoks politikalara sahip çıkma anlamı taşıyor. Aynı zamanda “Kimse bizi eski tartışmaların içine çekip yeni politikalarımızı sabote edemez” mesajı, içerideki bazı çevrelerin “faiz lobisi kazandı” propagandasına karşı bir kalkan olarak değerlendirildi.
Kulislere yansıyan bilgilere göre, Erdoğan’ın bu sert üslubu tercih etmesinin arkasında birkaç somut gelişme var. Birincisi, Kasım ayı sonunda Londra merkezli bazı finans kuruluşlarının Türkiye raporlarında “2026’da erken seçim olasılığı %65” gibi ifadeler kullanması ve bunun yerli medyada geniş yer bulması. İkincisi, sosyal medyada organize şekilde yayılan “128 milyar dolar nerede” kampanyasının yeniden ısıtılması. Üçüncüsü ise Suriye’de ABD destekli yapıların Türkiye sınırına yakın bölgelerde yeni askeri üs kurma hazırlığı içinde olması. Tüm bu gelişmelerin eş zamanlı olarak hız kazanması, Cumhurbaşkanlığı çevresinde “koordineli bir algı operasyonu” değerlendirmesine yol açtı.
Siyasi gözlemciler, Erdoğan’ın “sazan avına çıkmışlar” benzetmesini 2002-2007 döneminde sıkça kullandığı “tuzak” söylemine benzetiyor. O yıllarda da dış güçler ve içerdeki uzantılarının “Türkiye’yi yönetilemez hale getirme” çabalarına karşı benzer ifadeler kullanılmıştı. Bugün ise aynı söylemin daha olgun ve tecrübeli bir versiyonuyla karşı karşıyayız. Erdoğan, konuşmasının sonunda “Milletimiz kimin ne yaptığını görüyor. 2023’te nasıl bir oyun bozduysak, bugün de aynı basiretle hareket edeceğiz” diyerek, 2023 seçim zaferini hatırlatarak hem tabanına moral verdi hem de rakiplerine net bir uyarı gönderdi.
Sonuç olarak, Erdoğan’ın bu çıkışı sadece bir konuşma metni değil, önümüzdeki dönemin yol haritasını da içeriyor: Ekonomi politikalarında rasyonel çizgide devam, dış politikada bağımsız duruş, iç politikada erken seçim tuzağına düşmeme. “Sazan avına çıkmışların oyunu” ifadesi, sadece bir retorik değil; aynı zamanda Türkiye’nin 2025-2028 dönemecinde karşılaşacağı baskılara karşı ilan edilmiş bir direnç manifestosu olarak okunuyor. Bu mesaj, hem içerdeki aktörlere hem de dışardaki gözlemcilere “Türkiye yönünü değiştirmeyecek” güvencesini bir kez daha güçlü şekilde vermiş oldu.



