Türkiye'nin ekonomik nabzını tutan asgari ücret tartışmaları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın işverenlere yönelik sert ve umut dolu çağrısıyla yeni bir boyut kazandı ve milyonlarca işçinin gözünü yarınki komisyon toplantısına çevirdi. 11 Aralık 2025 Perşembe günü, saat 15:01'de başlayan TİSK 29. Olağan Genel Kurulu'nda konuşan Erdoğan, işverenleri temsilen katılan Türk İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) heyetine hitaben, asgari ücretin belirlenmesinde adil bir denge kurma vurgusu yaptı; bu konuşma, yarın (12 Aralık 2025) gerçekleştirilecek Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun ilk toplantısının hemen eşiğinde gelerek, sürecin kaderini etkileyecek bir motivasyon kaynağı haline dönüştü.

Erdoğan'ın sözleri, sadece bir uyarı değil, aynı zamanda sosyal barışın ve ekonomik istikrarın temel taşlarını oluşturan işçi-işveren ilişkilerinin ne kadar kırılgan bir zeminde durduğunu hatırlatan bir manifesto niteliğindeydi; konuşma sırasında salondaki işveren temsilcilerinin yüzlerindeki ciddiyet, mesajın ne kadar derin bir etki yarattığını gösteriyordu. TİSK Genel Kurulu, Ankara'da yoğun bir katılımla düzenlenmiş, Erdoğan'ın katılımı etkinliği ulusal bir zirveye dönüştürmüştü; bu platform, yıllardır süren enflasyonist baskılar altında ezilen emekçilerin sesini duyurma fırsatı olarak görüldü. Erdoğan, "Değerli dostlar, işçi ve işveren arasındaki ilişkilerin adil, sürdürülebilir ve hakkaniyetli olması bizim için vazgeçilmezdir," diyerek söze başlamış, bu cümleyle ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturtulmamasının açacağı felaket kapılarını tek tek sıralamıştı.

Konuşmanın zamanlaması mükemmel bir stratejiydi; zira asgari ücretin belirlenmesi, Türkiye'nin 2026 bütçe planlarının temelini oluştururken, işçilerin alım gücünü doğrudan etkileyen bir unsur olarak, siyasi ve ekonomik dengeleri sarsma potansiyeli taşıyordu.

Erdoğan'ın bu çıkışı, hükümetin Orta Vadeli Program (OVP) çerçevesinde enflasyonu tek haneye indirme hedefini de pekiştirdi; bu hedef, sadece rakamlarla değil, somut adımlarla hayata geçirilmesinin zorunluluğunu vurguluyordu. İşverenlere "ellerini taşın altına koymaları" çağrısı, yıllardır süren zam tartışmalarında nadir görülen bir doğrudan müdahale olarak, komisyon üyelerini harekete geçirme amacı taşıyordu; Erdoğan, bu çağrıyı yaparken, işverenlerin atacağı her olumlu adımın verimlilik ve bereket olarak döneceğini belirterek, ekonomik bir teşvik unsuru da eklemişti. Konuşma, sosyal medyada anında yankı buldu; #AsgariÜcretZammı etiketiyle binlerce paylaşım yapılırken, işçiler umutlu, işverenler ise hesap kitap peşinde koştu. Bu açıklama, asgari ücretin sadece bir maaş değil, toplumsal barışın anahtarı olduğunu bir kez daha kanıtladı; Erdoğan'ın sözleri, yarınki toplantıda masaya konacak tekliflerin tonunu belirleyecek gibi duruyor.

Erdoğan'ın TİSK Genel Kurulu'ndaki konuşması, işçi-işveren diyaloğunun ne kadar kritik bir eşikte olduğunu gözler önüne serdi ve bu diyalogun bozulmasının yaratacağı zincirleme felaketleri tek tek sıraladı. Cumhurbaşkanı, "Bu ilişki sağlıklı bir zemine oturtulmadığında, Allah muhafaza sömürü ve adaletsizliğe giden yol önümüzde açılacaktır," diye uyarıda bulunarak, adaletsizliğin sadece bireysel değil, toplumsal bir yıkım aracı olduğunu vurguladı; bu cümle, salonda alkış tufanına yol açarken, işveren temsilcilerini derin bir tefekküre sevk etti.

Erdoğan, sömürünün sosyal barışı altını oyacağını, birlik ve dayanışma ekibine zarar vereceğini belirterek, bu riskin Türkiye'nin ekonomik kalkınmasını baltalayacağını ima etti; yıllardır süren enflasyonist dalgalanmalar, zaten işçilerin alım gücünü eritirken, adaletsiz bir zam politikası bu erimeyi hızlandırabilirdi. Konuşmanın odak noktası, yarınki Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun ilk toplantısıydı; Erdoğan, komisyon çalışmalarında işverenleri temsilen yer alan TİSK heyetinden "ellerini taşın altına koymalarını" beklediğini net bir şekilde ifade etti.

Bu çağrı, işverenlere bir sorumluluk yüklerken, aynı zamanda bir teşvik içeriyordu; Cumhurbaşkanı, "İşçi kardeşlerimize yönelik atacağınız her olumlu adım, verimlilik kazanç ve bereket olarak dönecektir," diyerek, adil zamların şirketlere uzun vadeli fayda sağlayacağını savundu. Erdoğan'ın bu yaklaşımı, hükümetin sosyal devlet anlayışını yansıtıyordu; zira asgari ücret, sadece düşük gelirli çalışanları değil, orta sınıfın bütçesini de doğrudan etkileyen bir kaldıraç görevi görüyordu. TİSK Başkanı Özgür Burak Akkol'un konuşma sonrası yaptığı kısa açıklamada, "Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısını dikkate alacağız," demesi, işveren cephesinde bir yumuşama sinyali olarak yorumlandı; ancak kulislerde, zam oranlarının enflasyon farkı ve refah payı eklenerek belirlenmesi gerektiği tartışmaları alevlendi. Erdoğan'ın sözleri, komisyonun hükümet, işçi sendikaları ve işveren temsilcilerinden oluşan 15 üyeli yapısını da hatırlattı; bu üyeler, bilimsel verilere dayalı bir hesaplama yapacak, ancak siyasi baskılar süreci şekillendirecekti. Konuşma, ekonomik büyümenin adil paylaşımını merkeze alarak, Türkiye'nin 2025 sonu enflasyon hedeflerini de gündeme getirdi; Erdoğan, bu hedeflerin tutturulmasının, asgari ücretin reel değerini koruma açısından hayati olduğunu ima etti. İşverenlerin bu çağrıya nasıl yanıt vereceği, yarınki toplantının ana sorusu olarak kaldı; Erdoğan'ın motivasyonel tonu, süreci bir uzlaşma platformuna dönüştürme potansiyeli taşıyordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında işverenlere yönelik manevi bir sorumluluk yüklerken, "Hep söylerim, kefenin cebi yok," diyerek, ölümün ötesinde bir miras bırakma vurgusu yaptı ve bu cümle, salonda duygusal bir yankı buldu. Erdoğan, "İster siyasetçi ister işveren olalım, eğer geride hayırla yad edilen bir miras bırakabiliyorsak, işte asıl zenginlik budur, bahtiyarlık kaynağı budur," diye ekleyerek, maddi kazançların geçiciliğini hatırlattı; bu felsefi yaklaşım, asgari ücret tartışmalarını sadece ekonomik bir meseleden çıkarıp, etik bir boyuta taşıdı. Konuşmanın en sert kısmı, ihmallerin vebaline yönelikti; Erdoğan, "İhmal, dikkatsizlik veya daha fenası kar hırsıyla, tek bir emekçimizin bile canı yanıyorsa, vebalini başta işverenlerimiz olmak üzere hiçbirimiz taşıyamayız," diyerek, işverenleri vicdan muhasebesine davet etti. Bu uyarı, yıllardır süren zam gecikmelerinde emekçilerin yaşadığı mağduriyetleri doğrudan işaret ediyordu; enflasyonun yıllık bazda yüzde 31,7'ye ulaştığı bir ortamda, asgari ücretin alım gücünü koruması, milyonlarca ailenin geçim derdini hafifletecekti.

Erdoğan'ın bu sözleri, işverenlere bir ayna tutarken, hükümetin de sorumluluğunu pekiştirdi; zira komisyonun hükümet kanadından üç üye, süreci yönlendirecekti. TİSK Genel Kurulu'nun atmosferi, Erdoğan'ın konuşmasıyla değişmiş, işverenler arasında fısıltılar artmıştı; bazı temsilciler, "Zamda esneklik göstereceğiz," derken, diğerleri maliyet artışlarını gerekçe gösteriyordu. Bu çağrı, asgari ücretin belirlenmesinde sendikaların rolünü de güçlendirdi; Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, konuşma sonrası "Emekçinin hakkı yenmesin," mesajı vererek, en az yüzde 50 zam talebini yineledi.

Erdoğan'ın yaklaşımı, sosyal barışın ekonomik büyümenin önkoşulu olduğunu vurguluyordu; zira adaletsiz bir zam, grev dalgalarını tetikleyebilir, üretimi baltalayabilirdi. Konuşma, Orta Vadeli Program'ın (OVP) enflasyon hedeflerini de merkeze aldı; Erdoğan, "Orta Vadeli Programın rehberliğinde, enflasyonda nihai hedefimiz olan tek haneli oranlara mutlaka ulaşacağız," diyerek, 2026 için umut aşıladı. Bu hedef, asgari ücretin reel değerini koruma açısından kritik; zira tek haneli enflasyon, zamların kalıcı etkisini artıracaktı. İşverenlerin bu çağrıya kulak vermesi, yarınki toplantıda belli olacak; Erdoğan'ın sözleri, süreci bir uzlaşma arenasına dönüştürme potansiyeli taşıyor.

%0 Faizli 90.000 TL Nakit Kredilerle Bütçenizi Güçlendirin
%0 Faizli 90.000 TL Nakit Kredilerle Bütçenizi Güçlendirin
İçeriği Görüntüle

TİSK 29. Olağan Genel Kurulu, Erdoğan'ın katılımıyla bir ekonomi zirvesine evrildi ve konuşma, asgari ücretin ötesinde Türkiye'nin sosyal dokusunu güçlendirme vizyonunu ortaya koydu; Cumhurbaşkanı, işverenlere "olumlu adımların bereket getireceğini" söylerken, bu adımların verimlilik artışıyla ödüllendirileceğini ima etti. Konuşmanın yankıları, sosyal medyada hızla yayıldı; işçiler, "Sonunda bir lider konuştu," diye paylaşım yaparken, işveren odaklı hesaplar "Maliyetlerimizi göz ardı etmeyin" tepkisi verdi. Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun yarınki ilk toplantısı, Erdoğan'ın çağrısıyla şekillenecek; komisyon, enflasyon verileri, yaşam maliyeti endeksleri ve uluslararası standartları baz alacak, ancak siyasi irade belirleyici olacak.

Erdoğan'ın "vebal" vurgusu, işverenleri etik bir köşeye sıkıştırdı; zira kar hırsının emekçiyi mağdur etmesi, toplumsal huzuru bozabilirdi. Bu konuşma, hükümetin 2025 sonu ekonomik paketinin bir parçası olarak görülebilir; enflasyonun tek haneye inmesi, asgari ücretin reel zam oranını yükseltecekti. TİSK heyetinin komisyondaki rolü, Erdoğan'ın beklentisini karşılamak zorunda; aksi takdirde, sendikalar sokaklara dökülebilirdi. Konuşma, kadın ve genç işçilerin de alım gücünü artıracak bir zam ihtiyacını hatırlattı; zira asgari ücret, aile ekonomilerinin belkemiğiydi. Erdoğan'ın felsefi dokunuşu, "kefenin cebi yok" metaforuyla, miras kavramını yeniden tanımladı; bu, işverenlere uzun vadeli düşünme çağrısıydı. Yarınki toplantı, bu çağrının testini yapacak; olumlu bir sonuç, sosyal barışı pekiştirecek, olumsuz bir tablo ise gerilimi artıracaktı. Erdoğan'ın vizyonu, adil bir Türkiye'yi hedeflerken, işverenlerin eli taşın altında kalacak mı? Bu soru, milyonlarca emekçinin geleceğini belirleyecek.

Erdoğan'ın asgari ücret çağrısı, Türkiye'nin ekonomik geleceğini aydınlatırken, işverenlere yönelik manevi ve maddi teşvikler, yarınki komisyon toplantısını bir dönüm noktasına dönüştürdü; Cumhurbaşkanı, "Hayırla yad edilen miras" vurgusuyla, kazancın ötesinde bir zenginlikten bahsetmiş, bu da işverenleri vicdanlarıyla yüzleştirmişti. Konuşmanın ekonomik boyutu, OVP'nin enflasyon hedeflerini somutlaştırdı; tek haneli oranlara ulaşma vaadi, asgari ücretin enflasyona endeksli zamlanmasını zorunlu kılıyordu. TİSK'in genel kurulunda yaşanan bu anlar, Türkiye'nin sosyal diyaloğunun gücünü gösterdi; Erdoğan'ın sözleri, işçilerin umudunu yeşertirken, işverenlerin sorumluluğunu artırdı. Bu çağrı, sadece bir konuşma değil, toplumsal sözleşmenin yenilenmesiydi; yarınki toplantı, bu sözleşmenin ilk sınavı olacak. Erdoğan'ın liderliği, adaletin ve bereketin yolunu açarken, emekçilerin sesi nihayet duyuldu; asgari ücret zammı, bu sesin yankısı olarak tarihe geçecek.