Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 102. yıl dönümü, ülkenin dört bir yanında coşkuyla kutlanırken, siyaset ve toplum gündeminde derin bir Cumhuriyetin 102. Yılı tartışması alevlendi. Ülkenin geleceği, kuruluş felsefesi ve mevcut yönetim anlayışı üzerine yapılan bu kritik değerlendirmeler, özellikle gazeteci-yazar Levent Gültekin'in çarpıcı analizleriyle yeni bir boyut kazandı. Gültekin, güncel siyasi atmosferi, Cumhuriyet'in geldiği noktayı ve iktidarın simgeleşen adımlarını ele alırken, Türkiye'nin yüzleşmek zorunda olduğu temel sorunlara ışık tutuyor. Bu tartışmalar, yalnızca bir bayram kutlamasının ötesine geçerek, ülkenin kimlik ve yönetim biçimine dair köklü soruları beraberinde getiriyor.

Erdoğan Resmi Atatürk Resmi Yerine AsılıyorCumhuriyet Yorgun, Üzgün ve Yoksul: Kuruluş Felsefesi Nerede?

Levent Gültekin, gazeteci Melike'nin sorularını yanıtlarken, Cumhuriyet'in 102. yaşını "yorgun, üzgün ve yoksul" olarak tanımlayarak sözlerine başlıyor. 1920'lerde birçok Batı ülkesinden bile daha ilerici bir vizyonla kurulan bu büyük eserin, bugün o vizyona layık bir noktada olamadığını dile getiriyor. Gültekin'e göre, Türkiye'nin en büyük trajedisi, Cumhuriyetin 102. Yılı ruhunu toplumun tüm kesimlerine yayamamış olması. Kurucu felsefenin, herkesin kendini ait hissettiği bir huzur ve barış ortamı yaratma potansiyeli taşıdığını ancak dincilikle mücadele adı altında dindarlıkla kavga edilmesinin, kimliklerin ve inançların siyasete malzeme edilmesinin toplumsal barışı dinamitlediğini vurguluyor. Türkiye'nin demokratikleşememesinin temelinde yatanın, "Sevr paranoyası" gibi korkularla toplumsal barışın sağlanamaması olduğunu iddia ediyor.

/home/ubuntu/republic_poster_controversy.png

Okullara Asılan Erdoğan Posterleri: "Kuzey Korelileşme" Tehlikesi

Tartışmanın en can alıcı noktası, son dönemde okullar ve askeri binalar da dahil olmak üzere resmi kurumlara asılan Erdoğan Posterleri Tartışması oldu. Levent Gültekin, bu durumu sert bir dille eleştirerek, iktidarın amacının Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk'ün yerine "ikame etme çabası" olduğunu belirtiyor. Gültekin'e göre bu, otoriter rejimlere özgü bir "görmemişlik" göstergesi. Mevcut iktidarın, Cumhuriyet'in birikimlerini tüketmekle kalmayıp, üzerine manevi bir değer de koyamadığını ifade ediyor. Gültekin'in bu durumu tanımlamak için kullandığı ifade ise oldukça çarpıcı: "Cumhuriyet'in Kuzey Korelileştirilmesi". Bu simgesel hamlelerin, iktidarın sorununun Cumhuriyet'in varlığıyla değil, onun demokratik ve hukuki nitelikleriyle olduğunu gösterdiğini öne sürüyor.

Mustafa Karataş'ın Tartışmalı Zina Yorumu
Mustafa Karataş'ın Tartışmalı Zina Yorumu
İçeriği Görüntüle

Akademisyenin Tutuklanması: Liderliğe Yakışmayan Hoyratlık

Gültekin, siyasi iklimin geldiği noktayı somut bir olayla daha da derinleştiriyor. Akademisyen ve tiyatro sanatçısı Eda Saraç'ın tutuklanması olayı, konvoyu protesto ettiği için ters kelepçeyle gözaltına alınmasının, 102 yaşındaki bir ülkeye ve onun liderine yakışmadığını ifade ediyor. Bu tür bir hoyratlığın ve acizliğin, liderin kendi koltuğunu hak etmediğini düşündüğünü gösterdiğini söylüyor. Bu olay, iktidarın eleştiriye tahammülsüzlüğünü ve otoriterleşme eğilimini gözler önüne sererken, toplumsal gerilimin ne denli yükseldiğini de kanıtlıyor.

Siyasetin "Lübnanlaşması" ve "Türkiyelileşme"nin Gerçek Anlamı

Levent Gültekin, Türkiye'nin siyasetinin geldiği noktayı "Lübnanlaşma" tehlikesi olarak adlandırıyor. Siyasetin, ideolojik kamplara ve kimliklere sıkışmasının ülkeyi çıkmaza sürüklediğini belirtiyor. Bu bağlamda, Gültekin'in sıkça dile getirdiği "Türkiyelileşme" kavramı büyük önem taşıyor. Gültekin, bu kavramı, herkesin kendi kişisel veya grup çıkarından önce ülke çıkarını düşünmesi olarak açıklıyor. Örneğin, bir müteahhidin daha az kâr etse bile daha estetik bir mimariyi tercih etmesi, bir doktorun ülke bütçesini düşünerek ilaç yazması veya bir öğretmenin her öğrenciyi kendi evladı gibi görmesi gibi somut örneklerle bu vatanseverlik anlayışını detaylandırıyor.

Adaylık Tartışmalarındaki İdeolojik Çıkışlar

Programda, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın, CHP'nin Mansur Yavaş'ı aday göstermesi halinde onu destekleyecekleri yönündeki açıklaması da gündeme geliyor. Gültekin, bu açıklamanın ideolojik bir yakınlıktan kaynaklandığı için haber değeri taşımadığını savunuyor. Asıl kıymetli olanın, ideolojik kampların dışına çıkarak ülkenin iyiliği için bir araya gelme iradesi göstermek olduğunu vurguluyor. Bu bağlamda, Selahattin Demirtaş'ın geçmişte "Mansur Yavaş'ı da konuşabiliriz" demesi gibi, farklı siyasi görüşlerin ortak paydada buluşma çabalarının altını çiziyor. Gültekin, bu tür uzlaşma iradelerinin, siyasetin kimliklere sıkışıp kalmasının önüne geçerek ülkeyi "Lübnanlaşma" tehlikesinden kurtaracak yegane yol olduğunu belirtiyor. Tüm bu tartışmalar, Cumhuriyetin 102. Yılında Türkiye'nin sadece geçmişini değil, geleceğini de masaya yatırdığını gösteriyor. Gültekin'in analizi, ülkenin bir yol ayrımında olduğunu ve toplumsal barış ile demokratikleşme yolunda atılacak adımların hayati önem taşıdığını ortaya koyuyor.