Ankara'nın kış rüzgarlarında, emekçilerin sesi bir kez daha yükseliyor; bu ses, sadece bir protesto değil, yılların birikmiş öfkesinin ve umutsuzluğunun patlaması gibi. Günlük hayatın telaşında ezilen milyonlar, ekmek parası için sokaklara dökülürken, bütçe görüşmeleri gibi kritik anlar bu feryatları zirveye taşıyor. Parlamento koridorlarında dönen tartışmalar, meydanlardaki kalabalıkla yankılanırken, emekliler, işçiler, kadınlar ve gençler tek bir ağızdan haykırıyor: Hakkımız nerede? Bu çağrılar, sadece maddi bir talep değil, adaletin ve eşitliğin peşinde bir yolculuk; zira yoksulluk sınırı 90 bin lirayı aşmışken, cebe giren maaşlar bu gerçeği hiçe sayıyor. Peki, bu meydanlardaki çığlık, parlamentonun kapılarını nasıl zorluyor? Adım adım inerek, bu dayanışma rüzgarının gücünü hissedelim.
Ankara'nın Tandoğan Meydanı, 6 Aralık 2025 Cumartesi günü, bütçe görüşmelerine iki gün kala bir umut ve öfke karışımıyla dolup taştı. Yurttaş Birlikteliği Platformu'nun çağrısıyla düzenlenen "Emeklilerin ve Emekçilerin Bütçe Hakkı" mitingi, sabah saatlerinde Atatürk Kültür Merkezi (AKM) önünde başladı. Binlerce emekçi, sendikacı, sivil toplum temsilcisi ve siyasi parti üyesi, ellerinde pankartlar ve dövizlerle toplandı. Sabahın erken saatlerinde AKM'den Tandoğan'a uzanan yürüyüş, "AKP'den hesabı emekliler soracak", "Hak, hukuk, adalet" ve "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganlarıyla inletildi. Katılımcılar arasında 74 sivil toplum örgütü, emekli sendikaları, kadın grupları ve gençlik dernekleri ön plana çıkarken, meydan adeta bir dayanışma senfonisine dönüştü. Bu eylem, sadece bir miting değil, bütçenin emekçilerden yana yazılması için bir vicdan muhasebesiydi; zira yoksulluk derinleşirken, kaynaklar bir avuç sermayeye akıtılıyordu.
Yürüyüşün ardından Tandoğan Meydanı'nda kurulan platformda, konuşmacılar sırayla emekçilerin sesi oldu. Yurttaş Birlikteliği Platformu Sözcüsü Avukat Şenal Sarıhan, kalabalığa hitaben duygusal bir konuşma yaptı. Sarıhan, "Ülkenin yüzde 10'unu dahi oluşturmayan bir kesim, bizim emeklerimiz ve çabalarımız üzerinden bizden yüz bin kat daha iyi koşullarda yaşıyorlar. Ben biliyorum, torunlarınız varsa onlara artık çikolatalar alamıyorsunuz. Ekmeklerin fiyatları arttı ama evimize giren ekmeğin miktarı azaldı" diyerek, günlük hayatın acı gerçeklerini masaya yatırdı. Konuşmasını, "Yoksulluk sınırı bile 90 bin lirayken hangimizin evine 90 bin lira maaş giriyor? Bütçe hakkı, emeğin hakkı anlamına gelir" diye sürdürdü. Sarıhan'ın sözleri, meydandaki emeklilerin gözyaşlarını tetikledi; zira emekli maaşı asgari ücretin yüzde 70'i kadarken, altın alım gücü 8 çeyrekten 1,5 çeyreğe gerilemişti. Bu eleştiri, bütçenin emekçilerden yana değil, sermayeye aktarım aracı olduğunu haykırıyordu.
Mitingin en dikkat çekici anı, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in sürpriz katılımıydı. Özel, platforma çıkarak kalabalığa seslendi ve bütçe hakkının tarihini anlatarak başladı: "Bütçe hakkı, insanlığın en önemli kazanımıdır. Yüce Meclis değersizleşti, kararı tek adam veriyor." Asgari ücret için sert bir eleştiri yağdırdı: "22 bin liralık utanç maaşı, açlık sınırının altındaki asgari ücret." CHP'nin teklifini net bir şekilde ortaya koydu: "39 bin liralık asgari ücret, bunu verecek esnaf için 10 bin 500 liralık sosyal güvenlik prim desteği." Özel, konuşmasını birleştirici bir çağrıyla bitirdi: "Herkesin ortak geleceğini kurtarmak için iktidarı birlikte kurmalıyız. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz." Bu sözler, meydandaki farklı grupları –emeklilerden gençlere– kenetledi; zira Özel'in vurgusu, bütçenin tek adam rejiminin aracı olmaktan çıkması gerektiğiydi.
SOL Parti Sözcüsü İsmail Hakkı Tombul da platformda yer alarak, bütçenin emekçilerden uzaklığını eleştirdi. Tombul, "Bu bütçede emekçiler yok. Ama bu bütçe bir avuç sermayedara para aktarma bütçesi. Diyorlar ki 'kaynak yok'. Sorun kaynak sorunu değil, tercih sorunu" diyerek, sistemin tercihlerini sorguladı. Kamu hizmetlerinin ücretsiz olmasını talep etti: "Ücretsiz, nitelikli sağlık hizmetine ulaşmak istiyoruz. Çocuklarımız nitelikli, bilimsel, laik eğitim almak istiyor." Tombul'un bu çağrısı, meydandaki pankartlarla örtüştü: "Gençler bütçeden hakkını istiyor", "Emekçiler bütçeden hakkını istiyor", "Kadınlar bütçeden hakkını istiyor." Konuşmalar, bursların yetersizliği, ekmek fiyatlarının artışı ve torunlara çikolata alınamayan günlerden örneklerle renklendi; bu, emekçilerin günlük acısını somutlaştırıyordu.
Mitingin ruhu, dövizler ve sloganlarla somutlaştı. Katılımcılar, "AKP'den hesabı emekliler soracak" ve "Ya hep beraber ya hiçbirimiz" nakaratlarıyla meydanı inletirken, pankartlar talepleri net bir şekilde haykırıyordu. Bu eylem, bütçe görüşmelerine paralel olarak düzenlenmişti; parlamento koridorlarında dönen tartışmalar, meydanlardaki feryatlarla yankılanıyordu. Yurttaş Birlikteliği Platformu, 74 örgütü bir araya getirerek, emeklilerden işçilere, kadınlardan gençlere uzanan geniş bir yelpazeyi temsil ediyordu. Bu birliktelik, tek adam rejimine karşı bir kalkan gibiydi; zira bütçe hakkının gaspı, emeğin gaspı anlamına geliyordu. Miting, olaysız sona erdi; ancak, konuşmacıların son sözleri meydanı terk edenleri motive etti: Mücadele sürecek, bütçe emekçilerden yana yazılacak.
Bu eylem, Türkiye'nin ekonomik gerçekliğinin bir aynası gibiydi. Yoksulluk sınırı 90 bin lirayı aşmışken, emekli maaşları ve asgari ücret bu gerçeği yansıtmıyordu. Sarıhan'ın torunlara çikolata alınamayan günlerden bahsetmesi, Özel'in utanç maaşı eleştirisi ve Tombul'un tercih sorunu vurgusu, bütçenin sermayeye aktarım aracı olduğunu ifşa ediyordu. Meclis'in değersizleşmesi, tek adam kararlarının hâkimiyeti, bu meydanlardaki öfkeyi besliyordu. Emek örgütleri, mitingi bir başlangıç olarak görürken, sendikalar toplu eylem planları yaptı. Sosyal medyada, #EmekcilerButcedenHakkiniİstiyor etiketiyle binlerce paylaşım dolaşıma girdi; kullanıcılar, "Meydanlar konuşuyor, parlamento susuyor" diye haykırdı. Bu yankılar, bütçe görüşmelerini etkileyecek bir baskı dalgası yarattı; zira emekçilerin sesi, sessiz kalmayacak.
Mitingin bağlamı, Türkiye'nin bütçe tartışmalarının kalbine dokunuyordu. Parlamento koridorlarında dönen görüşmeler, sermaye odaklı bir tablo çizerken, meydanlardaki kalabalık emeğin hakkını talep ediyordu. Özel'in asgari ücret teklifi ve prim desteği vaadi, muhalefetin somut alternatifini sunuyordu; Tombul'un ücretsiz hizmet çağrısı ise, sosyal devlet ilkesini hatırlatıyordu. Bu eylem, sadece bir günün öfkesi değil, uzun soluklu bir mücadelenin parçası; zira yoksulluk, ekmek miktarını azaltırken, umut meydanlarda çoğalıyordu. Katılımcıların çeşitliliği –emeklilerden gençlere– , birleştirici gücün kanıtıydı; "Ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganı, bu gücü simgeliyordu.
Geniş bir perspektiften bakıldığında, Tandoğan Meydanı'ndaki bu feryat, Türkiye'nin ekonomik eşitsizliğinin bir yansıması. Bütçe hakkının gaspı, emeğin gaspı demek; Sarıhan'ın çikolata metaforu gibi, günlük acılar somutlaşıyor. Bu miting, parlamento duvarlarını aşarak, değişim rüzgarlarını tetikliyor; sendikalar ve STK'lar, bu sesi meclise taşıyacak. Kamu vicdanı, emekçilerin talebiyle kenetlenirken, bütçe görüşmeleri bir dönüm noktasına yaklaşıyor. Bu dayanışma, sermayenin tercihlerine karşı emeğin tercihi; zira adalet, meydanlardan doğar.
Sonuç olarak, Tandoğan Meydanı'ndaki bu çığlık, emekçilerin bütçeden hakkını talep eden bir manifesto gibi yankılandı. Şenal Sarıhan'ın gözyaşlı eleştirilerinden Özgür Özel'in birleştirici çağrısına, İsmail Hakkı Tombul'un tercih sorgusuna uzanan bu eylem, yoksulluğun zincirlerini kırmanın yolunu gösterdi. Sloganlar ve pankartlarla dolu meydan, "Ya hep beraber ya hiçbirimiz" diye haykırırken, mücadele sürecek. Bu ses, parlamento kapılarını zorlayacak; zira emek, bütçenin kalbi. Emekçiler ayağa kalktıkça, adalet de yükselecek; bu feryat, yarının zaferi olacak.




