Sokaklar her zamanki gibi kalabalık, kahvehanelerde çaylar demleniyor, ama havada bir tuhaf bir gerginlik var. İnsanlar fısıldaşıyor aralarında, "Duydun mu son haberleri?" diye. Ben de kulak kabarttım tabii, çünkü bu tür söylentiler, Anadolu'nun dört bir yanını sarınca, bir yerlerden gerçek bir ateş çıkacağı belli oluyor. Hatırlayın, geçen aylarda belediyelerde dönen o hesaplaşmalar, ihaleler, soruşturmalar... Hepsi birikiyordu içten içe. Şimdi ise o birikimin patlama anı geldi çattı. Bir YouTube yayını, her şeyi değiştirecek detayları döktü ortaya; izlerken tüylerim diken diken oldu. Konuşmacılar, sanki perdeyi aralayıp sahnenin arkasını gösteriyordu. Adı her yerde dolaşan bir isim, birdenbire hedef tahtasına kondu. Ama durun, hemen atlamayalım detaylara; önce o yayının havasını soluyalım ki, siz de o heyecanı hissedin.

Kocaeli Gebze'de Metro İnşaatı Nedeniyle Apartman Çöktü
Kocaeli Gebze'de Metro İnşaatı Nedeniyle Apartman Çöktü
İçeriği Görüntüle

Yayının başında, stüdyo ışıkları altında iki adam oturmuş, kahvelerini yudumluyor. Biri sunucu, diğeri konuk; ikisi de yılların birikimiyle dolu gözlerle kameraya bakıyor. Sunucu, "Arkadaşlar, bugün konumuz ağır" diye başlıyor söze, sesi biraz titrek. Konuk ise başını sallıyor, "Evet, bu sefer işler karışık" diyor. Video 2024 sonbaharında çekilmiş gibi, ama izledikçe 2025'in kapısını aralıyor. Ekranda flaş haberler akıyor: "İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde operasyon!", "İmamoğlu'na dokunuldu mu?" yazıları. Konuk, eski bir gazeteci havasında, "Bakın, bu hamle tesadüf değil" diye giriyor konuya. Sunucu araya giriyor hemen, "Ama neden şimdi? Seçimler yaklaşırken mi?" diye soruyor. Orada bir duraklama oluyor; konuk çayından bir yudum alıp, derin bir nefes çekiyor. "Çünkü korku sardı her yeri" diyor yavaşça. İzleyici yorumları da yağıyor ekranda: "Helal olsun, gerçekleri söylüyorlar!" diye yazanlar, "Bu video silinecek mi?" diye endişelenenler.

Asıl bomba, yayının ortalarında patlıyor. Konuk, masaya yaslanıp, "Ekrem İmamoğlu'nun ekibine baskın düzenlendi, biliyorsunuz" diyor. Sunucu gözlerini fal taşı gibi açıyor, "Evet, ama detaylar ne?" diye bastırıyor. Konuk anlatmaya başlıyor: Sabahın köründe polis ekipleri, belediyenin farklı birimlerine baskın yapmış. Dosyalar toplanmış, bilgisayarlar incelenmiş, hatta bazı çalışanlar ifadeye çağrılmış. "Hedef, İmamoğlu'nun kendisi" diye ekliyor konuk, sesini alçaltarak. Ekranda haritalar beliriyor; İstanbul'un ilçeleri işaretli, oklar belediye binasına doğru. Sunucu, "Yani darbe gibi bir şey mi?" diye sorunca, konuk gülümsüyor hafifçe, "Darbe demeyelim de, siyasi tasfiye diyelim." Orada bir anlık sessizlik, sonra konuk devam ediyor: "İmamoğlu, son anketlerde önde gidiyordu. İstanbul'u elinde tutması, iktidar için kabus. Bu operasyon, onu diskalifiye etmek için bir adım." İzlerken kalbim hızlanıyor; çünkü bu sadece bir haber değil, bir oyunun parçası.

Konuk, olayın kökenlerini de masaya yatırıyor detay detay. "Hatırlayın, 2019 seçimlerini" diyor, "İmamoğlu kazanmıştı, ama iptal edildi. Şimdi yine aynı taktik." Sunucu başını sallıyor, "Evet, YSK kararıyla." Konuk devam: "Ama bu sefer ihale yolsuzlukları bahanesiyle. Belediye'nin metro projeleri, yol çalışmaları... Hepsi inceleniyor şimdi. Savcılar, 'rüşvet' diyor, ama asıl mesele siyasi." Ekranda fotoğraflar akıyor: İmamoğlu'nun miting görüntüleri, polis barikatları, mahkeme salonları. Konuk bir isim daha döküyor ortaya: "İçişleri Bakanı'nın talimatı varmış diyorlar." Sunucu şaşkın, "Kesin mi?" Konuk omuz silkiyor, "Kesin değil, ama kulislerde fısıldanıyor." O anda yorumlar coşuyor: "Adalet mi bu?" diye yazanlar, emoji'lerle öfkesini kusanlar. Yayının bu kısmı, adeta bir gerilim filmi; her cümle bir ipucu, her bakış bir sır.

Peki, İmamoğlu'nun tepkisi ne oldu? Konuk anlatıyor: "Hemen basın açıklaması yaptı, 'Bu bir cadı avı' dedi." Sunucu araya giriyor, "Evet, Twitter'da paylaştı." Konuk gülüyor, "X'te artık, ama evet. 'Halkın iradesine darbe' diye yazmış." Ekranda o tweet beliriyor, binlerce retweet almış. Sonra konuk derinleşiyor: "Muhalefet dağılacak mı bundan?" Sunucu, "CHP ne yapacak?" diye soruyor. Konuk düşünceli, "Özel, destek mesajı attı ama içten içe panik var. İmamoğlu, cumhuriyetin umudu gibi görülüyor." Orada bir hikaye anlatıyor konuk: "Bir arkadaşım belediyede çalışıyor, diyor ki 'Herkes tedirgin, yarın sıra bizde mi?'" Sunucu iç çekiyor, "Ülke böyle mi yönetilir?" Konuk başını sallıyor, "Maalesef." Bu diyaloglar, yayını samimi kılıyor; sanki iki arkadaş sohbet ediyor, ama milyonlara ulaşıyor.

Yayının ilerleyen dakikalarında, daha geniş bir tablo çiziliyor. Konuk, "Bu sadece İmamoğlu değil, tüm muhalefet" diyor. Sunucu, "Yavaş'ı da mı?" diye soruyor hemen. Konuk evetliyor: "Ankara'da benzer soruşturmalar dönüyor. Mansur Yavaş, metro ihaleleri yüzünden." Ekranda Ankara görüntüleri: Belediye binası, protestocular. Konuk devam: "Strateji belli: Yerel yönetimleri ele geçir, merkezi güçlendir." Sunucu not alıyor gibi kalemini kağıda vuruyor, "Peki, uluslararası tepki?" Konuk omuz silktiyor, "AB izliyor, ama sessiz. ABD'de seçimler var, Trump kazanırsa..." Cümlesi yarım kalıyor, ama ima açık. Yorumlarda coşku: "Dış güçler mi?" diye tartışanlar, "Hayır, iç hesaplaşma" diyenler. Bu kısım, yayını stratejik bir analize dönüştürüyor; izleyiciyi düşündürüyor, sorgulatıyor.

Bir ara mola veriliyor yayında, ama geri döndüklerinde konu daha da kızışıyor. Konuk, "Sedat Peker devreye girerse?" diye soruyor kendi kendine. Sunucu şok, "Ne alakası?" Konuk açıklıyor: "Peker, daha önce mafya-siyaset bağlarını ifşa etmişti. Şimdi İmamoğlu operasyonunu yorumlarsa, bomba olur." Ekranda Peker'in eski videoları flash geçiyor. Sunucu, "Yurtdışından mı?" Konuk evetliyor, "Evet, ama etkisi büyük." Orada bir anekdot paylaşıyor: "Bir kaynak, 'Peker'in listesinde yeni isimler var' dedi bana." Sunucu heyecanla, "Kimler?" Konuk susuyor bir an, "Henüz erken." Bu gizem, yayını daha da çekici kılıyor; izleyiciyi ekrana yapıştırıyor.

Konuk, olayın ekonomik yanını da ele alıyor. "Belediyeler borç içinde" diyor, "Ama bu operasyonlar, yatırımcıyı kaçırır." Sunucu, "İstanbul'un bütçesi devasa" diye ekliyor. Konuk devam: "Yıllık 100 milyar lira civarı, ama şimdi donacak işler." Ekranda grafikler: Bütçe rakamları, ihale tutarları. Konuk bir örnek veriyor: "Bir köprü projesi iptal edildi, milyonlar çöpe gitti." Sunucu hayıflanıyor, "Halk zarar görüyor." Konuk başını sallıyor, "Tam da o." Yorumlar duygusal: "Çocuklarımızın geleceği" diye yazan anneler, "Boykot zamanı" diyen gençler. Bu bölüm, haberi sadece siyasi değil, günlük hayata bağlıyor; herkesin canını yakıyor.

Yayının sonlarına doğru, umut ışıkları yakılıyor. Sunucu, "Peki, İmamoğlu pes eder mi?" diye soruyor. Konuk gülüyor, "Asla. O, halkın adamı." Bir hikaye daha: "Geçen seçimde, iptal sonrası meydanlara koştu, milyonlar toplandı." Ekranda o miting görüntüleri, kalabalıklar, tezahüratlar. Konuk bitiriyor: "Bu baskılar, ters teper. Halk uyanır." Sunucu alkışlıyor neredeyse, "Haklısın." Kapanışta, "Takipte kalın, gelişmeleri aktaracağız" diyorlar. Video bitiyor, ama akıllarda sorular kalıyor: Bu darbe girişimi mi, yoksa rutin bir işlem mi? İmamoğlu'nun kaderi ne olacak?

Bu yayın, sadece bir sohbet değil; bir manifesto gibi. İzledikten sonra sokaklara bakıyorum, İstanbul'un ışıkları altında insanlar yürüyor, ama herkesin aklında aynı soru: "Sırada ne var?" Siyasi arena, satranç tahtası gibi; her hamle bir risk. İmamoğlu'nun ekibi direniyor, avukatlar çalışıyor, destek mesajları yağıyor. Ama iktidar cephesi sessiz, bekliyor. Belki yarın yeni bir gelişme, belki bir açıklama. Yozgat'tan İzmir'e, herkes konuşuyor bu konuyu. Bir taksici amca, "Oğlum, adalet er ya da geç gelir" dedi bana dün. Haklı galiba. Bu fırtına, ülkeyi değiştirebilir; ya birleşiriz ya dağılırız. Sizce hangisi? Düşünün, tartışın, ama unutmayın: Gerçekler, eninde sonunda gün yüzüne çıkar.