Yozgat'ın o bildik, tozlu yollarında her şey sıradan bir gün gibi başlıyordu. Sabahın erken saatlerinde, insanlar işlerine koştururken, Hanbaşı Mahallesi'nde bir gölge düşmeye başladı gökyüzüne. İki grup adam, yıllardır süren bir alacak verecek meselesini çözmek için bir araya gelmişti. Kim bilir, belki bir fincan çay eşliğinde uzlaşacaklarını umuyorlardı. Ama hayat, bazen en beklenmedik anda en acımasız yüzünü gösterir. O gün, sözler hızla sertleşti, bakışlar keskinleşti ve hava birden ağırlaştı. Mahalleli, pencere arkalarından izlemeye başladı bu gerilimi, çünkü Yozgat gibi küçük yerlerde haberler kulaktan kulağa yayılır, ama kimse bu kadarını tahmin edemezdi.

Tartışma, sanki bir kibrit çakılmış gibi kavgaya dönüştü. Eller boş değil, bıçaklarla doluydu. Arbede sırasında Cesur Arslan, Kenan Kızıl, E.Y. ve T.K. gibi isimler, bu kanlı oyunun kurbanları oldu. Bıçaklar havada uçuştu, çığlıklar mahalleyi inletiyordu. Cesur Arslan, o anlarda göğsüne saplanan darbeyle yere yığıldı, gözlerinde hâlâ o alacaklı öfke parıltısı vardı. Kenan Kızıl ise sırtından vurulmuş gibi, acıyla kıvranarak yardım bekledi. E.Y. ve T.K. de ağır yaralar aldı, kanlar içinde kaldılar kaldıkları yerde. Mahalle sakinleri, korkuyla telefonlara sarıldı; biri polisi aradı, diğeri ambulansı. "Acil gelin, kavga çıktı, adamlar ölüyor!" diye haykıran sesler, Yozgat'ın sessizliğini paramparça etti. Bu tür olaylar, Yozgat'ta nadir değildir belki, ama bu seferki farklıydı – alacak meselesi, bir intikam fırtınasına dönüşmüştü.

Polis sirenleri uzaktan duyulmaya başladığında, olay yeri adeta bir savaş alanına dönmüştü. Ekipler hızla mahalleye ulaştı, kalabalığı dağıttı ve yaralılara ilk müdahaleyi yaptı. Ambulanslar, sirenlerini inleterek Sorgun Devlet Hastanesi'ne doğru yola koyuldu. Orada doktorlar, gece gündüz demeden çalıştı, ama kaderin cilvesi mi dersiniz, yoksa talihsizliğin ta kendisi mi, Cesur Arslan ve Kenan Kızıl, tüm çabaya rağmen hayata tutunamadı. Hastane koridorlarında aileler gözyaşlarına boğuldu; anneler, kardeşler, çocuklar... "Neden, neden böyle oldu?" diye soran fısıltılar, hastanenin duvarlarında yankılandı. E.Y. ve T.K. ise durumlarının kritikliği nedeniyle hemen Yozgat Şehir Hastanesi'ne sevk edildi. Orada, ameliyathaneler ışıkları altında, hayatta kalma mücadelesi verdiler saatlerce. Doktorlar, "Şansları var, ama her dakika kritik" diye mırıldanıyordu hemşirelere.

Bu kavgayı körükleyen neydi peki? Yozgat'ın o dar sokaklarında dolaşan dedikodulara kulak verirseniz, her şey bir iş anlaşmazlığından kaynaklanıyor gibi. İki grup, belki bir tarım arazisi, belki bir hayvancılık borcu yüzünden karşı karşıya gelmiş. Biri "Parayı ver!" diye bağırmış, öteki "Zaten verdim!" diye karşılık vermiş. Ama işin aslı, Yozgat'ın ekonomik sıkıntılarıyla iç içe. Son yıllarda, kırsal bölgelerde tarım fiyatları düşmüş, hayvanlar elden çıkarılmış, borçlar birikmiş. İnsanlar, geçim derdinde boğulurken, küçük bir alacak bile can alıcı hale geliyor. Mahallede yaşayan yaşlı bir amca, sonradan gazetecilere anlattı: "Bizim buralarda para konuşur, ama bazen bıçaklar konuşur. Bu çocuklar, aile babalarıydı, şimdi ne olacak yetimleri?" Olayın hemen ardından, polis 5 şüpheliyi gözaltına aldı. Kim oldukları henüz tam açıklanmadı, ama ifadeleri alınırken mahkeme süreci başladı. Savcılar, delilleri topluyor; bıçak izleri, kan lekeleri, tanık beyanları... Her parça, bu trajedinin puzzle'ını tamamlıyor yavaş yavaş.

Yozgat Valiliği, olayı duyurur duyurmaz bir açıklama yaptı. "Güvenlik güçlerimiz, benzer olayların tekrarlanmaması için teyakkuzda" dediler. Ama yereldeki esnaf, "Bu ilk değil, son da olmayacak" diye iç çekiyor. Hatırlarsanız, geçen yaz da benzer bir alacak kavgası, bir düğün evini kana bulamıştı. O zaman da gençler ölmüş, aileler dağılmıştı. Yozgat, Anadolu'nun bu kuytu köşesinde, geleneklerle modern hayat arasında sıkışmış kalmış. Alacak davaları mahkemeye gitse, belki uzlaşma sağlanırdı; ama öfke, her zaman daha hızlı yayılıyor. Sosyal medyada, olay yayılır yayılmaz paylaşımlar yağdı: "Yozgat kan ağlıyor", "Adalet nerede?" diye hashtag'ler dolaştı. Bir kullanıcı, "Bu kavgalar, cehaletten besleniyor. Eğitim şart" diye yazmış, binlerce like almış. Başka biri ise, "Ekonomi düzelmezse, sokaklar daha çok görecek böyle sahneleri" diye uyarmış.

Olayın ertesi günü, Hanbaşı Mahallesi'nde hava hâlâ ağırdı. Polis kordonu çekmiş, gazeteciler röportaj peşinde koşuyordu. Cesur Arslan'ın ailesi, cenaze hazırlıklarında sessizce ağlıyordu; Kenan Kızıl'ın eşi ise, "Bize kim bakacak şimdi?" diye soruyordu komşulara. E.Y.'nin durumu stabilleşmiş gibi, ama T.K. hâlâ yoğun bakımda. Hastane başhekimi, basın mensuplarına, "Vücut dirençli, ama enfeksiyon riski yüksek" dedi. Bu arada, şüphelilerden biri, sorguda "Kendimizi savunduk" diye iddia etmiş. Ama deliller yalan söylemez; bıçaklardaki parmak izleri, her şeyi ortaya dökecek. Yozgat Emniyet Müdürlüğü, soruşturmayı derinleştiriyor; belki bağlantılı başka suçlar da çıkacak ortaya.

Rize'de Şaşırtan Gelişme: Ayılar Yaylalara İndi ve 20 Evi Adeta Gezip Gördü
Rize'de Şaşırtan Gelişme: Ayılar Yaylalara İndi ve 20 Evi Adeta Gezip Gördü
İçeriği Görüntüle

Bu trajedi, sadece bir mahalleyle sınırlı kalmadı; Yozgat'ın tamamını sarstı. Okullarda çocuklar, "Dün sokakta kavga varmış" diye fısıldaşıyor; iş yerlerinde sohbetler, "Alacak için mi değer?" diye dönüyor. Yerel gazeteler, manşetlerini bu olaya ayırdı; radyo programlarında uzmanlar, "Şiddet kültürünü kırmak lazım" diyor. Ama asıl soru şu: Bu kanlı hesaplaşma, bir uyarı mı yoksa tesadüf mü? Yozgat gibi illerde, aile bağları güçlü, ama kinler de derin. Belki de barışçıl yollar aranmalıydı; arabulucular, mahalle muhtarları devreye girseydi. Ne yazık ki, bıçaklar konuştu ve iki hayat söndü.

Günler geçtikçe, soruşturma yeni detaylar ortaya çıkarıyor. Polis, kavgadan önce gruplar arasında mesajlaşmalar bulmuş; tehditler, küfürler dolu. Biri, "Gel konuşalım" diye çağırmış, öteki "Hazır ol" diye yanıt vermiş. Bu dijital izler, mahkemede kilit rol oynayacak. Aileler, tazminat peşinde değil; adalet istiyorlar. "Katiller cezasını çeksin" diye imza kampanyası bile başlatılmış sosyal medyada. Yozgat Milletvekili, mecliste söz alacakmış; "Kırsalda şiddet önlemleri alınmalı" diyecek. Ama en acısı, geride kalanlar: Yetim çocuklar, dul kalan eşler, dağılan yuvalar. Cesur Arslan'ın babası, "Oğlum, borcu sil baştan yazsaydık" diye hayıflanmış röportajda.

Yozgat'ın bu yarası, kolay kapanmayacak. Alacak kavgaları, sadece para meselesi değil; onur, gurur, hayatta kalma savaşı. Mahallede şimdi sessizlik hâkim, ama altında bir öfke kaynıyor. Polis devriyeleri artmış, ama asıl çözüm kalplerde. Belki bu olay, bir dönüm noktası olur; belki de unutulur gider. Kim bilir, yarın başka bir sokakta benzer bir fırtına kopmaz mı? Yozgatlılar, pencere arkalarından izlemeye devam ediyor, dua ederek.