Ekrem İmamoğlu, Türkiye'nin siyasi arenasında adeta bir fırtına gibi esiyor. Dün mahkeme salonunda yaşananlar, sadece bir savunma değil, resmen bir manifesto niteliğindeydi. "Bu diploma meselesi değil, susturma ve baskı operasyonu" diye haykıran İmamoğlu, yargı mensuplarını bile şaşkına çevirdi. Hakimlerin duruşma sırasında değişmesi, soruşturmanın her kritik aşamasında yeni yüzlerin devreye girmesi... Bunlar tesadüf mü, yoksa sistematik bir plan mı? Kulislerde fısıldananlar, İmamoğlu'nun cumhurbaşkanlığı yolundaki en büyük engel olarak gördüğü bu "diploma krizi"ni işaret ediyor. Peki, tek şartı ne? Neden bu dava, 2028 seçimlerini şimdiden şekillendiriyor?
Davanın kökenine inelim. Yıllar önce başlayan bu süreç, 19 yaşındaki bir gencin üniversite diplomasını sorgulayan bir soruşturmayla başladı. İmamoğlu, mahkeme kürsüsünden net konuştu: "Dosyalarda delil yok, sadece varsayımlar var. Siz 19 yaşındaki Ekrem İmamoğlu'nu yargılamaya çalışıyorsunuz." Bu sözler, salonu buz kestirdi. Savcılar ve hakimlerin tutumunu eleştiren İmamoğlu, "Her kritik aşamada hakim değişiyor. Ben buraya kendimi savunmaya değil, suçlamaya geldim" diyerek karşı atağa geçti. Hakimin "Soruları ben soracağım" demesine karşılık, "Siz de sorgulanacaksınız, çünkü bu kadar yönlendirici sorular soruyorsanız, böyle cevap alacaksınız" diye ironik bir yanıt verdi. Bu an, videolarda dönüp duran, sosyal medyayı sallayan o ikonik andı. İmamoğlu'nun yüzündeki ifade, hem meydan okuyan hem de alaycı bir gülümsemeyle dolu – yargı mekanizmasını tiye alan bir duruş.
Peki, bu savunma neden bu kadar kritik? Çünkü İmamoğlu, açıkça ima etti: "Cumhurbaşkanlığı adaylığım yüzünden bu dava açıldı. Bu, sessizliği ve baskıyı teşvik eden bir süreç." Evet, doğru duydunuz. İmamoğlu, tek şartla cumhurbaşkanlığına aday olacağını kulislere sızdırdı: Diploma sorununun tamamen çözülmesi. Hükümetin de bunu bildiği, hatta bu davayı özellikle bu yüzden sürdürdüğü iddiası, muhalefet cephesinde yankılanıyor. Yolsuzluk ithamları mı? Onlar zaten temyiz aşamasında, Yargıtay bekliyor. Erken bir seçim olursa, İmamoğlu aday olabilir. Ama diploma tartışması devam ederse, ne yapsa boş. "Adalet, siyasetin günah keçisi olamaz" diyen İmamoğlu, "Bugün susarsak, yarın çocuklarımızdan hesap veremeyiz" diye ekledi. Bu, sadece kişisel bir savunma değil; 86 milyon vatandaşın adalet arayışının simgesi haline geldi. Dava, İmamoğlu'nun değil, Türkiye'nin davası.
Muhalefet cephesinde ise hareketlilik had safhada. Kulislerde dolaşan senaryolara göre, İmamoğlu "tek aday formülü" ile muhalefeti birleştirebilir. Farklı partilerin temsilcileri, gizli toplantılarda bu ihtimali masaya yatırıyor. "Muhalefet ortak bir yol haritası çizebilecek mi?" sorusu, herkesin dilinde. İmamoğlu'nun yükselen popülaritesi, özellikle büyük şehirlerdeki desteğiyle, bu formülü cazip kılıyor. Ama iktidar boş durmuyor. Hükümet kanatlarından sızan bilgilere göre, bu tabloya karşı sert karşılıklar hazırlanıyor. Yeni soruşturmalar, medya baskısı, hatta erken seçim tüyoları... 2028'e giden yol, daha yolun başındayken bu kadar çetrefilli mi olacaktı? Siyasi analistler, İmamoğlu'nun bu hamlesinin dengeleri değiştireceğini söylüyor. Tek aday olursa, muhalefet güçlenir mi, yoksa yeni bir kriz mi doğar?
Davanın hukuki boyutu da bir o kadar karmaşık. Anayasa Mahkemesi'nin yarınki kararı, her şeyi değiştirebilir. Tartışılan maddeye göre, bir kamu görevlisine hakaret etmek, sıradan bir vatandaşa hakaretten iki kat fazla ceza getiriyor. "Aptal" kelimesi yüzünden açılan davalarda İmamoğlu'na verilen hapis cezası, bu maddeye dayanıyor. Ama bu, eşitlik ilkesini ihlal ediyor! Bir gazeteciye, sanatçıya veya iş insanına hakaret bir yıl, ama bir tapu müdürüne, postacıya, valiye veya emniyet müdürüne hakaret iki yıl... Neden? Kamu görevinin kutsallığı mı, yoksa siyasi bir araç mı? Anayasa Mahkemesi, bu ayrımı yarın ele alacak. Eğer madde iptal edilirse, İmamoğlu'nun hem "aptal" davasındaki hem de diploma davasındaki cezaları düşecek, siyasi yasak otomatik kalkacak. Bu, cumhurbaşkanlığı yolunu açan bir anahtar olur. Hukukçular arasında bile tartışma var: "Bu, bireysel hakları yok sayan bir düzenleme" diyor bazıları. İmamoğlu'nun avukatları, bu kararı dört gözle bekliyor.
Şimdi, İmamoğlu'nun duruşmasındaki o gerilimli anlara biraz daha yakından bakalım. Hakim, soruları yönlendirici bir tonda sorarken, İmamoğlu'nun tepkisi efsaneviydi. "Bu soruların arkasında kim var?" diye sordu doğrudan. Hakim şaşkın, "Ben soruyorum" deyince, İmamoğlu güldü: "Eğer bu kadar önyargılı sorarsanız, cevabım da buna göre olur." Salon alkışlarla inledi, dışarıda destekçileri toplandı. Bu, sadece bir mahkeme değil; bir siyasi tiyatro sahnesiydi. İmamoğlu, yargıyı değil, arkasındaki gücü hedef aldı. "Deliller nerede? Varsayımlarınızla mı yargılayacaksınız?" diye bastırdı. Ve en vurucusu: "Bu dava, 86 milyonun davası. Sessiz kalırsak, demokrasiyi kaybederiz." Bu sözler, sosyal medyada milyonlarca kez paylaşıldı, muhalif kesimde umut rüzgarı estirdi. İktidar yanlıları ise "saygısızlık" diye eleştirdi, ama İmamoğlu'nun cesareti, onu halk nezdinde daha da büyüttü.
Kulis bilgilerine göre, İmamoğlu'nun bu çıkışı, muhalefet liderlerini harekete geçirdi. Gizli bir zirvede, "tek aday" formülü tartışıldı. İmamoğlu'nun tek şartı net: Hukuki engellerin kalkması. Diploma krizi çözülürse, diğer partiler arkasında kenetlenebilir. Ama iktidar, bu birleşmeyi engellemek için ne yapacak? Yeni davalar mı, yoksa erken seçim mi? 2028 seçimleri öncesi bu gerilim, Türkiye'yi ikiye bölecek gibi. Emeklilerden gençlere, herkes bu süreci merakla izliyor. İmamoğlu'nun "çocuklarımıza hesap veremezsek" uyarısı, vicdanları sızlatıyor. Peki, muhalefet gerçekten birleşebilecek mi? Yoksa bu, yeni bir siyasi krizin habercisi mi?
Bu olayların perde arkasında, daha derin dinamikler var. İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak yaptığı icraatlar – deprem hazırlıkları, sosyal yardımlar, yeşil alan projeleri – onu halkın gözünde vazgeçilmez kılıyor. Diploma davası, bu başarıları gölgede bırakma girişimi olarak görülüyor. Savunmasında, "Adaletin siyasete kurban gitmesine izin vermeyeceğiz" diyen İmamoğlu, milyonlara seslendi. Hakimle yaşadığı o atışma, videolarda dönüp dururken, yorumlar yağıyor: "Helal olsun", "Yargı utansın", "Bu adam cumhurbaşkanı olmalı". Muhalefet, bu momentumu kaçırmak istemiyor. Tek şartlı adaylık formülü, eğer gerçekleşirse, iktidarı tedirgin ediyor. Hükümetin sessizliği, bir fırtınanın habercisi mi?
Sonuç olarak, Ekrem İmamoğlu'nun bu çıkışı, Türkiye siyasetini yeniden tanımlıyor. Diploma krizi çözülürse, cumhurbaşkanlığı kapısı ardına kadar açılır. Anayasa Mahkemesi'nin yarınki kararı, dönüm noktası olacak. Muhalefetin birleşme çabaları, iktidarın karşı hamleleri... Her şey 2028'e işaret ediyor. İmamoğlu'nun "86 milyonun davası" vurgusu, bir manifesto gibi yankılanıyor. Bu hikaye, sadece bir dava değil; demokrasinin geleceği. İzleyin, okuyun, tartışın – çünkü bu fırtına, hepimizi etkileyecek.




