Güneşin henüz doğmadığı saatlerde başlayan hareketlilik, ülkenin dört bir yanındaki derin sessizliği bozarak yerini büyük bir heyecana bıraktı. Sokaklardaki fısıltılar, kapalı kapılar ardında konuşulanlar ve ekranlara yansıyan o puslu görüntüler, aslında çok daha büyük bir fırtınanın habercisiydi. Adaletin keskin kılıcı ile geçim derdinin amansız savaşı arasında sıkışan kitleler, gelecek güzel günlerin umuduyla nefeslerini tutmuş durumda bekliyorlar. Herkesin merakla beklediği o asıl soruların cevapları, aslında günlük yaşantımızın tam ortasında, bazen bir haber bülteninde bazen de boşalan bir pazar filesinde gizleniyor. Henüz kimsenin tam olarak cesaret edip dile getiremediği bu devasa karmaşa, aslında toplumsal bir dönüşümün en sancılı evresini temsil ediyor.
Medya koridorlarında yankılanan son bilgilere göre, ülkenin en çok takip edilen kalemlerinden biri, yaptığı çarpıcı yorumlar nedeniyle gece yarısı operasyonuyla gözaltına alındı. Halkı yanıltıcı bilgiyi yaymak suçlamasıyla karşı karşıya kalan bu isim, sabahın ilk ışıklarına kadar nezarethanede tutulduktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Ancak bu olay, buzdağının sadece görünen ve en masum kalan kısmını oluşturuyordu. Yargı mensupları, bürokratlar ve medya yöneticilerinin adının karıştığı korkunç iddialar, sosyal hayatın merkezindeki "Sodom ve Gomore" benzeri çürümeyi işaret ediyordu. Genç kadınların üst düzey isimlere sunulduğu ve karşılığında çıkar devşirildiği yönündeki mide bulandırıcı söylentiler, meslek etiğinin nasıl ayaklar altına alındığını kanıtlar nitelikteydi.
Emniyet güçlerinin yürüttüğü narkotik operasyonları ise ünlü oyunculardan cemiyet hayatının tanınmış simalarına kadar geniş bir yelpazeye yayıldı. Popüler dizilerin sevilen yüzleri ve varlıklı ailelerin varisleri, lüks villalarında kurulan uyuşturucu laboratuvarları ve yasa dışı madde ticareti iddialarıyla sarsıldı. Evlerden çıkan cephanelik benzeri silahlar ve laboratuvar ekipmanları, suç dünyasının ne kadar profesyonelleştiğini gözler önüne serdi. "Fenomen" adı altında milyonlara rol model olan kişilerin, aslında kara para aklama ve uyuşturucu trafiğinde nasıl birer piyon haline geldikleri de tek tek deşifre edildi. Toplumun en çok izlediği bu kişilerin arkasındaki kirli ağlar, aslında ülkenin nasıl bir bataklığa sürüklenmek istendiğinin en somut kanıtıydı.
Mutfaktaki asıl yangın ise resmi verilerin çok ötesinde, vatandaşın iliklerine kadar hissettiği bir boyuta ulaştı. Yıllardır değişmeyen yüzde beşlik enflasyon hedefi, halk nezdinde artık trajikomik bir fıkradan öteye geçemiyor. Ekonomi yönetiminin iki yıl önce vadettiği yüzde on beşlik enflasyon tahmini bugün yüzde otuz birler seviyesine fırlamışken, asgari ücretli ve emekli her geçen gün daha da yoksullaşıyor. Uzmanlar, bu durumun bir ekonomik krizden ziyade, sistemli bir servet transferi olduğunu yüksek sesle dile getiriyor. Vatandaşın cebinden çıkan her kuruşun nereye gittiği sorgulanırken, resmi kurumların açıkladığı rakamlarla gerçek piyasa arasındaki uçurum toplumun adalete olan güvenini sarsmaya devam ediyor.
Gelecek projeksiyonları ise 2026 ve 2027 yıllarına dair çok daha farklı bir senaryoyu işaret ediyor. Erken seçim ihtimalinin güçlenmesiyle birlikte, piyasalarda yapay bir bolluk yaratılması için parasal genişleme politikalarına başvurulacağı öngörülüyor. Kredilerin musluklarının açılması ve kağıt üzerinde maaşlara yapılacak zamlarla, aslında kalıcı olmayan geçici bir rahatlama planlanıyor. Ancak bu döngü, geçmişte olduğu gibi sadece sorunu halı altına süpürmeye ve sonrasında çok daha büyük bir çöküşe zemin hazırlamaya yarıyor. Çiftçinin toprağına küstüğü, esnafın kepenk kapatmamak için direndiği bu iklimde, sadece günü kurtarmaya yönelik hamlelerin bedelini yine en alttakiler ödüyor.
Sosyal ve çevresel maliyetler ise ülkenin geleceğini tehdit eden bir diğer karanlık başlık olarak karşımızda duruyor. Her gün ortalama beş işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği, on bir ayda seksen yedi çocuğun çalışırken yaşamını yitirdiği bir coğrafyada vicdanlar kanamaya devam ediyor. Eğitim sistemindeki aksaklıklar ve stajyer adı altında çocukların ağır iş kollarında sömürülmesi, toplumsal vicdanın en büyük yarası haline geldi. Aynı zamanda iklim krizi kapımıza dayanmış durumda; Sapanca Gölü ve Sakarya Nehri gibi hayati su kaynakları hızla kuruyor. Doğanın alarm verdiği, göllerin çekildiği ve suyun tükendiği bir gelecekte, ekonominin sadece rakamlardan ibaret olmadığını acı bir şekilde öğreniyoruz.
Holdinglerin ve dev şirketlerin yönetimi ise şeffaflıktan uzak bir şekilde devasa bir devlet kontrolüne geçiyor. Bin yüz seksen yedi şirketin bir merkeze devredilmesiyle oluşan bu dev portföyün içinde medya kuruluşlarından ağır sanayi fabrikalarına kadar her şey bulunuyor. Bu şirketlerin ihalelerle kimlere satıldığı, satış bedellerinin ne olduğu ve elde edilen gelirlerin nerelere harcandığına dair net bir bilgiye ulaşılamıyor. Hapishanelerdeki ünlü gazetecilerin durumu ve siyasi figürlerle yaşadıkları iddia edilen gerginlikler ise gündemin magazin tarafını meşgul etmeye devam ediyor. Tüm bu skandallar, yolsuzluk iddiaları ve ekonomik darboğazın ortasında, tek gerçek halkın dürüstlük, bilim ve akıl temelinde yükselen bir yönetim anlayışına duyduğu sonsuz ihtiyaçtır.





