Türkiye'nin önde gelen ekonomistlerinden biriyle yapılan son röportaj, piyasa oyuncularının ve yatırımcıların yakından takip ettiği konuları masaya yatırıyor. Son dönemde merkez bankalarının aldığı kararlar, herkesin gündeminde yer alıyor ve bu kararların etkileri merakla bekleniyor.

Röportajda, Amerikan Merkez Bankası'nın son faiz indirimi detaylı bir şekilde ele alınıyor. Beklentilere paralel gerçekleşen bu adım, veri odaklı bir yaklaşımı işaret ediyor. Enflasyon tarafında zirveden uzaklaşma olsa da hedefe ulaşma konusunda hala mesafe var. İstihdam piyasasındaki riskler de göz ardı edilmiyor. Küresel ölçekte bakıldığında, büyüme ve istihdam sorunları, ticaret savaşlarının yarattığı belirsizlikler, hükümet harcamalarındaki dalgalanmalar ve yüksek borç seviyeleri dikkat çekiyor. Küresel borç stokunun gayrisafi yurtiçi hasılaların üç katını aşması gibi rakamlar, sistemdeki kırılganlıkları ortaya koyuyor.

Paradigma değişikliği tartışmaları da röportajın önemli kısımlarından biri. Yapay zekanın yükselişi, finansal yapıların dönüşümü ve enflasyon dinamiklerinin yeniden yorumlanması gibi konular üzerinde duruluyor. "Piyasa volatilitesinin her zaman yüksek olduğu süreçlerden geçiyoruz ve riskler asla göz ardı edilmemeli. Bu 2026'da da böyle olacak" şeklinde ifadeler, geleceğe dair uyarı niteliğinde.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın aldığı faiz indirim kararı da kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutuluyor. Gece gerçekleşen bu indirimle politika faizi yüzde 38 seviyesine çekildi. Aylık enflasyon verisinin ardından oluşan konsensüs, bu adımı destekler nitelikteydi. Disinflasyon sürecinin devam ettiği vurgulanırken, beklentilerin risk taşıdığına dikkat çekiliyor. İndirimin reel sektördeki zorluklar ve siyasi dinamikler nedeniyle bir zorunluluk haline geldiği belirtiliyor.

Enflasyonun düşüşünde karşılaşılan engeller ayrı bir başlıkta inceleniyor. Fiskal politika ile para politikası arasındaki koordinasyon eksikliği, büyük ölçekli altyapı projeleri, kamu-özel işbirlikleri, artan vergi yükleri ve para arzındaki genişleme gibi faktörler sıralanıyor. Siyasi riskler ve belirsizliklerin de enflasyonist baskıyı artırdığı ifade ediliyor. Klasik ekonomik teorilerin Türkiye'deki koşullara tam olarak uymadığı görüşü savunuluyor. Enflasyonun talep kaynaklı olmaktan ziyade finansal faktörler, beklentiler ve politika hatalarından beslendiği üzerinde duruluyor.

Faiz artırımlarının olası yan etkileri de tartışılıyor. Yüksek faiz ortamının şirket bilançolarını olumsuz etkileyeceği, iflas risklerini yükselteceği ve işsizlik oranlarını artıracağı uyarısı yapılıyor. Satın alma gücündeki erimenin devam edeceği belirtilerek, "Faizler yüksek kalsa bile enflasyon düşmez... Şirketleri batırıyorsunuz. İnsanların satın alma gücü düşmeye devam ediyor" gibi güçlü ifadeler kullanılıyor. Enflasyonun kontrol altına alınması için yasal ve siyasi belirsizliklerin giderilmesi, doğru politika setlerinin uygulanması gerektiği vurgulanıyor.

2026 yılına dair öngörüler ise oldukça dikkat çekici. Ekonomik tablonun daha dramatik bir hal alacağı, şirketlerin mevcut koşullarda zor dayanacağı ve reel sektörde çatırdamaların artacağı tahmin ediliyor. Bu süreçte volatilitenin yüksek seyretmesi bekleniyor.

Dolar TL kuru konusundaki yorumlar, röportajın en çarpıcı bölümlerini oluşturuyor. Doların yükseliş eğiliminin kaçınılmaz olduğu net bir şekilde dile getiriliyor. Enflasyon farkının bu yönü desteklediği, kurdaki baskının riskleri büyüttüğü belirtiliyor. Bazı uluslararası bankaların yüksek kur tahminleri de masaya yatırılıyor. Carry trade stratejilerinin 2026 için önerilmesi, aslında bir tehdit olarak yorumlanıyor. Kur baskısının balon etkisi yaratabileceği uyarısı yapılıyor.

"Dolar kesinlikle yükselecek... Doların yükselmemesi mümkün değil" ifadeleriyle, baskılama politikalarının sürdürülebilir olmadığı savunuluyor. Baskının uzatılması halinde patlamanın daha şiddetli olacağı vurgulanıyor. "Doları tutmaya çalışmak her şeyi berbat eder... Bu baskılama sürecini ne kadar uzatırsanız patlama o kadar güçlü olur" şeklinde uyarılar, geçmiş deneyimlere atıfla destekleniyor. Yerel seçimler sonrası yaşanan benzer süreçler örnek gösteriliyor.

Enflasyon beklentilerinin bozulduğu, yabancı yatırımcı girişinin zayıf kaldığı ve bütçe açığının vergilerle finanse edildiği gibi noktalar da ele alınıyor. Faizlerin yüzde 50'ye çıkarılması halinde bile enflasyonun düşmeyeceği tezi, politika hatalarına ve risk primlerine bağlanıyor.

Tapu Sahiplerine Ceza 4'e Katlandı!
Tapu Sahiplerine Ceza 4'e Katlandı!
İçeriği Görüntüle

Sonuç olarak, röportaj ekonomi gündemine dair kapsamlı bir perspektif sunuyor. Piyasa katılımcılarının riskleri doğru yönetmesi gerektiği mesajı verilirken, 2026'nın zorlu geçeceği konusunda hemfikir olunuyor. Bu analizler, yatırımcılar için önemli ipuçları içeriyor ve dikkatle takip edilmesi gereken gelişmelere işaret ediyor.