Dolar kuru, Türkiye ekonomisinin nabzını tutan en kritik göstergelerden biri olarak her zaman gündemin merkezinde yer alır. Yatırımcılar ve vatandaşlar, bu dalgalanmaların günlük hayattan makro politikalara kadar nasıl etki yarattığını yakından izler. Son dönemde gelen raporlar, önümüzdeki yıllara dair umut verici ama bir o kadar da temkinli bir tablo çiziyor. Peki, bu raporlar tam olarak ne diyor ve neden bu kadar dikkat çekiyor?

Almanya merkezli dev finans kuruluşu Deutsche Bank, Türkiye'ye özgü ekonomik analizinde USD/TRY kuru için çarpıcı öngörülerde bulundu. Rapora göre, 2025 yıl sonu itibarıyla doların 43 TL seviyesine yükseleceği belirtilirken, bu yükselişin 2026'da 52 TL'ye, 2027'de ise 62 TL'ye ulaşacağı ifade edildi. Bu tahminler, carry trade stratejilerinin şu an ön planda olduğunu ama risk taşıdığını vurgulayan bir çerçevede yer alıyor. Banka, yıl ilerledikçe carry avantajının azalması ve enflasyonun inatçı seyrinin, risk-getiri dengesini bozabileceğini öne sürüyor.
Bu öngörüler, sadece kuru değil, genel ekonomik dinamikleri de aydınlatıyor. Deutsche Bank, 2025'in ilk yarısında enflasyonun baz etkisiyle hızlı bir düşüş gösterdiğini, ancak ikinci yarıda bu hızın keskinleştiğini belirtiyor. Yıl sonu enflasyonunun, Merkez Bankası'nın yüzde 24'lük hedefinin oldukça üzerinde kalacağı, gıda fiyatlarındaki artışlar, hizmet enflasyonunun yapışkanlığı ve baz etkilerinin zayıflaması nedeniyle böyle bir tablo çiziliyor. 2026 sonu için enflasyon tahmini ise yüzde 23,8 olarak revize edildi. Bu veriler, doların yukarı yönlü baskı altında kalacağının sinyallerini veriyor.
Faiz politikaları da bu senaryonun ayrılmaz bir parçası. Banka, önümüzdeki dönemde her toplantıda yaklaşık 100 baz puanlık indirimler bekliyor ve 2025 yıl sonu politika faizinin yüzde 30,5 seviyesinde şekilleneceğini öngörüyor. Eğer dezenflasyon süreci daha güçlü seyrederse, indirimlerin 150 baz puana çıkma ihtimali artıyor. 2027 sonu için ise politika faizi yüzde 25'e gerileyecek şekilde tahmin ediliyor. Bu adımlar, ekonomik istikrarı koruma çabasının bir yansıması olarak görülüyor, ancak dolar kuru üzerindeki etkileri tartışma yaratıyor.
Ekonomik büyüme tarafında ise umutlu bir hava esiyor. Deutsche Bank, Türkiye'nin 2025'in ilk dokuz ayında yüzde 3,7'lik bir büyüme kaydettiğini vurguluyor. Yılın tamamı için büyüme beklentisini yüzde 3,5'ten yüzde 3,8'e yükseltti. 2026 için ise yüzde 4,2'lik bir büyüme öngörüsü var. Sektörel bazda, savunma, hizmetler ve inşaat gibi alanların pozitif ayrıştığına dikkat çekiliyor. Buna karşın, tekstil gibi düşük katma değerli sektörlerin görünümünün kötüleştiği belirtiliyor. Bu dengesizlik, dolar tahminlerini etkileyen yapısal faktörleri daha da belirginleştiriyor.
Carry trade'in riskleri, raporun en dikkat çeken unsurlarından biri. Şu anda cazip görünen bu strateji, yıl sonuna doğru enflasyonun direnciyle birlikte cazibesini yitirebilir. Deutsche Bank, bu geçiş sürecinin USD/TRY kurunda istikrarlı bir yükselişe yol açacağını savunuyor. 43 TL'lik 2025 sonu seviyesi, mevcut seviyelerden belirgin bir artış anlamına geliyor ve bu, ithalatçıları, ihracatçıları ve tasarruf sahiplerini şimdiden harekete geçmeye itiyor.
Enflasyonun yapışkan yapısı, sadece kuru değil, tüm makro dengeleri sarsma potansiyeline sahip. Gıda fiyatlarındaki volatilite ve hizmet sektöründeki maliyet baskıları, Merkez Bankası'nın hedeflerini zorluyor. Banka, bu unsurların baz etkilerinin zayıflamasıyla birleştiğinde, yıl sonu enflasyonunun hedefin ötesinde kalacağını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu durum, doların 52 TL'ye doğru evrilmesini hızlandırabilir.
Politika faizindeki indirim beklentileri, ekonomik aktörler arasında farklı tepkiler doğuruyor. 100 baz puanlık her toplantı indirimi, likiditeyi artırabilir ama aynı zamanda kuru baskı altına alabilir. Deutsche Bank'ın 150 baz puanlık senaryosu, dezenflasyonun hız kazanması halinde devreye girebilecek bir alternatif olarak sunuluyor. 2027'deki yüzde 25'lik seviye ise uzun vadeli bir yumuşama sinyali, ancak bu yolun engebeli olacağı aşikar.
Büyüme revizyonları, Türkiye ekonomisinin direncini bir kez daha kanıtlıyor. İlk dokuz ayın yüzde 3,7'lik performansı, beklenenden iyi bir tablo çiziyor. Yüzde 3,8'lik tam yıl tahmini, savunma ve inşaat sektörlerindeki canlanmayla destekleniyor. Hizmetler sektörü de pozitif katkı sağlarken, tekstil gibi alanlardaki gerileme, çeşitlendirme ihtiyacını hatırlatıyor. Bu sektörel ayrışma, dolar kurunun gelecekteki seyrini şekillendirecek anahtar unsurlardan.
Doların 62 TL'ye ulaşacağı 2027 tahmini, en uzun vadeli bakış açısını temsil ediyor. Bu seviye, carry trade'in tamamen dönüşüm geçireceği bir dönemi işaret ediyor. Banka, risk-getiri dengesinin bozulmasının, yatırımcı davranışlarını değiştireceğini ve kur üzerinde kalıcı bir yukarı yönlü baskı yaratacağını belirtiyor. Bu öngörü, stratejik planlamalar için kritik bir uyarı niteliğinde.
Raporun genel tonu, temkinli iyimserlik taşıyor. Enflasyonun yavaşlaması, büyümenin hızlanması ve faiz indirimleri gibi olumlu unsurlar var, ancak yapışkan enflasyon ve carry riskleri gölge düşürüyor. USD/TRY'nin 43 TL'den başlayıp 62 TL'ye uzanan yolu, ekonomik politikaların ne kadar hassas bir dengede tutulması gerektiğini gösteriyor.
Bu tahminler, sadece finans çevrelerini değil, geniş kitleleri de etkiliyor. İthalat maliyetlerinden tasarruf stratejilerine kadar her alanda yankı buluyor. Deutsche Bank'ın analizi, Türkiye'nin ekonomik rotasını aydınlatan bir pusula gibi işliyor ve karar vericilere yol gösteriyor.
Sonuçta, dolar kuru tahminleri geleceğin ipuçlarını barındırıyor. 2025 sonundaki 43 TL, 2026'daki 52 TL ve 2027'deki 62 TL seviyeleri, dikkatle izlenmesi gereken kilometre taşları. Ekonomi takibi yapanlar için bu rapor, yeni bir sayfanın habercisi. Gelişmeleri yakından takip etmek, avantajlı konumlanmanın anahtarı olabilir.




