Aralık ayının ilk günlerinde, Güneydoğu Anadolu'nun tozlu yollarında bir hareketlilik yaşanıyor. Şırnak'ın Cizre ilçesi, yılların birikmiş gerilimlerini taşıyan bir sahnede, beklenmedik bir ziyaretçiyi ağırlıyor. Bu ziyaret, sadece yerel bir etkinlik değil, ulusal güvenlik tartışmalarını yeniden alevlendiren bir olay zincirinin parçası gibi duruyor. Konukların gelişi, ilçenin dar sokaklarında yankılanırken, gözlemciler yılların diplomatik teamüllerini hatırlatıyor. Peki, bu anlar hangi derin mesajları barındırıyor?

Tam da bu noktada, ziyaretin detayları devreye giriyor ve tabloyu netleştirmeye başlıyor. Mesut Barzani'nin Cizre'ye gelişi, konuşmasından ziyade, ağır silahlı ve üniformalı korumalarının yarattığı görüntüyle ön plana çıkıyor. Irak Merkezi Hükümeti'nde resmi bir görevi olmayan Barzani'nin, Türkiye topraklarına yabancı bir yapıya mensup bu korumalarla girmesi, devlet teamüllerinin ihlali olarak yorumlanıyor. Bu durum, sadece protokol hatası değil, devlet ciddiyetine gölge düşüren bir tablo olarak nitelendiriliyor. Bir ülkeye gelen yabancı konukların güvenliğinin ev sahibi devlet tarafından sağlanması kuralı, burada tersine dönmüş gibi; ısrarla getirilen korumalar, "Güveninize inanmıyorum, kendi başımın çaresine bakacağım" mesajını veriyor. İlgili makamların itirazlarına rağmen, üst düzeyden izin çıktığı anlaşılıyor.

Tarihi bir paralellik, bu olayın ciddiyetini daha da artırıyor. Saddam Hüseyin döneminde, on binlerce Iraklı sığınmacı Türkiye sınırına dayandığında, güvenlik birimleri katı kurallar uygulamıştı. Silahlı gelenlerin hiçbirinin girişine izin verilmemiş; önce silahlar toplanmış, sonra mülteciler kabul edilmişti. Bazıları silahlarını vermeyi reddedince, Irak'a geri dönmek zorunda kalmıştı. Bu uygulama, dönemin komutanlarından bizzat aktarılıyor ve bugünkü duruma ışık tutuyor. Tek merkezden yönetilen bir devlet mekanizmasında, resmi görevi olmayan bir kişinin ağır silahlı ekibiyle dolaşması, fark edilmeyen bir hata mı yoksa bilinçli bir taviz mi? Barzani ve Talabani'nin geçmiş ziyaretlerinde, Habur Sınır Kapısı'nda yüzbaşı veya binbaşı rütbesinde yetkililer karşılardı; bugün ise farklı bir yaklaşım hâkim. Bu değişim, "Protokol bilmiyorlar" diye geçiştirilemez; devlet aklını hafife almak olur.

Emekli komutanların yorumları, olayın stratejik boyutunu ortaya koyuyor. Emekli Tümgeneral Rafet Kılıç, Barzani'nin Cizre ziyaretini "Terörsüz Türkiye" süreci bağlamında değerlendiriyor. Bu süreç, milletin çoğunluğu tarafından tasvip edilmese de, tavizlerin terör örgütüne cesaret verdiğini söylüyor. Siyasi zeminde alan genişleten yapı, devletin üniter yapısına taleplerini daha açık dayatıyor. Anayasal düzenlemelerdeki gecikmeler, krizleri artırma yöntemi olarak kullanılıyor. Cizre'deki görüntüler, yarının büyük dayatmalarının habercisi; mesele sadece karşılama değil, kırmızı çizgilerin aşındırılması. Taviz arttıkça terör güçleniyor, pervasızlaşıyor; "protokol kazası" diye küçültmek, olayın üstünü örtme çabası.

Sokak Röportajı Krizi: Muhabir ve Şiir Okuyanı Tutuklandı
Sokak Röportajı Krizi: Muhabir ve Şiir Okuyanı Tutuklandı
İçeriği Görüntüle

Dönemin Asayiş Kolordu Komutanı emekli Korgeneral Altay Tokat ise, geçmiş uygulamaları hatırlatarak keskin bir eleştiri getiriyor. Barzani'nin eskiden silahlı korumalarla gelmeye cesaret edemediğini, bugün ise sanki kendi ülkesindeymiş gibi davrandığını belirtiyor. Valinin engellememesi, sessiz kalması düşündürücü. Türkiye'nin politik, güvenlik ve beka sorunlarıyla yüz yüze olduğu bir dönemde, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın emirlerine bile sessiz kalınıyor. Bu kadroların ülkeyi karanlıktan çıkaramayacağı vurgusu, yılların mücadele birikiminden geliyor. Kuzey Irak operasyonlarını yöneten Tokat, PKK ile mücadeledeki şehit, gazi ve kahramanlara komutanlık yaptığını, bu yorumların vicdani sorumluluktan kaynaklandığını ifade ediyor.

Terörsüz Türkiye projesinin detayları da tartışmayı derinleştiriyor. Proje açıklanırken, PKK'nın silah teslimi ön koşul olarak belirtilmişti; ancak bu gerçekleşmeden TBMM'de komisyon kuruldu. Öcalan'ın ayağına gidildi, akıl almaz istekleri dinlendi. Tavizlerin sorunu büyüteceği, tehdidin kökü kazınmadan huzur ve kalkınmanın mümkün olmayacağı net. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, Cizre toplantısının şova dönüşmesinden ve yabancı uyruklu ağır silahlı korumalardan rahatsızlığını dile getirdi. Büyük tepki var, ama vali ve bakan yardımcıları seyirci kaldığına göre, şikâyet kime? Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Oktay Saral'ın açıklamaları havada kalıyor.

Altay Tokat'a yöneltilen "Gelinen durum için ne diyorsunuz?" sorusuna cevabı çarpıcı: "Acaba PKK'lı teröristler zafer mi kazandı? Yoksa ben rüya mı görüyorum?" Bu soru, yılların emekli komutanının içindeki çaresizliği yansıtıyor. Cizre olayı, sadece bir ziyaret değil, ulusal güvenlik mimarisindeki çatlakları gösteriyor. Tarihi paralellikler, emekli generallerin analizleri ve siyasi tepkiler, tabloyu tamamlıyor. Bu gelişmeler, Türkiye'nin sınır ötesi ilişkilerini ve iç huzurunu nasıl şekillendirecek? Gözlemciler, önümüzdeki günlerin daha fazla tartışma getireceğini öngörüyor. Gelişmeleri adım adım izlemek, bu karmaşık manzaranın bir parçası haline geliyor.