Aralık ayının serin bir çarşamba sabahında, okulların kapılarını çalan minik ayak sesleri, ebeveynlerin zihninde binbir soru işareti bırakıyor. Yıllardır süren tartışmalar, çocukların en verimli öğrenme çağını yakalama çabasıyla harmanlanıyor. Bu süreçte, sınıf içindeki küçük büyük dengeleri kurmak, hem aileleri hem eğitimcileri uzun uzun düşündürüyor. Peki, bu dengeyi sağlayacak hamleler ne yöne evrilecek?

İşte tam bu noktada, Milli Eğitim Bakanlığı'nın hazırladığı taslak çalışma devreye giriyor ve okula başlama yaşındaki köklü bir değişikliği işaret ediyor. Halihazırda yürürlükte olan 2014 tarihli yönetmeliğe göre, ilkokullara eylül ayı itibarıyla 69 ayını tamamlayan çocuklar kabul ediliyor. Ancak velilerin talebi üzerine bu süre 66 aya kadar esnetilebiliyor. Bu esneklik, sınıf ortamlarında 14 aya varan yaş farklarının oluşmasına yol açıyor; bir yanda henüz oyun çağını geride bırakmamış minikler, diğer yanda fiziksel ve zihinsel olarak daha olgunlaşmış akranlar bir arada bulunuyor. Eğitimciler, bu farkın sınıf dinamiklerini nasıl bozduğunu yıllardır dile getiriyor; küçükler için sosyal baskı, büyükler için ise uyum zorlukları kaçınılmaz hale geliyor.

Değişiklik taslağı, bu sorunu kökten çözmeyi hedefliyor. Bakanlık, akran zorbalığını önleme eylem planı kapsamında, ilkokula başlama yaşını temel olarak 72 aya çıkaracak. Bu yeni düzenleme, çocukların gelişimsel ihtiyaçlarını merkeze alarak tasarlanmış; 72 ayın etrafında esneklik tanımlanmış durumda. Yani, çocukların bireysel durumuna göre 72-3 yani 69 ay ile 72+3 yani 75 ay arasında bir aralık belirlenecek. Bu sayede, sınıf içindeki yaş spektrumu daraltılacak ve çocuklar arası homojenlik sağlanacak. Mevcut sistemde 66 aylık bir çocukla 80 aylık bir bireyin aynı sınıfta eğitim görmesi mümkünken, yeni modelde bu uçurum minimize edilecek. Uzmanlar, bunu "bir bebeğin 14 aylık bir çocukla aynı beceriyi sergilemesini beklemek gibi" diye özetliyor; zira yaş farkı, anlama kapasitesini, davranış kalıplarını ve duygusal olgunluğu derinden etkiliyor.

Bu hamlenin arkasındaki en büyük motivasyon, son yıllarda okullarda hızla yükselen akran zorbalığı vakaları. Bakanlık raporlarına göre, özellikle ilkokul birinci sınıflarda küçük yaştaki öğrencilerin daha büyük akranlarının baskısına maruz kalması, hem fiziksel hem duygusal travmalara yol açıyor. Küçükler, "Sen küçüksün" gibi ifadelerle karşılaştıklarında özgüvenleri zedeleniyor; bu etki, sadece o anla sınırlı kalmıyor, uzun vadede akademik başarıyı ve sosyal uyumu baltalıyor. Eğitimciler, 66-71 aylık çocukların hala oyun odaklı bir dönemde olduğunu, ilkokul disiplinine hızlı uyum sağlamakta zorlandığını vurguluyor. Üçüncü sınıftan itibaren bu çocuklar, akademik güçlüklerle yüzleşmeye başlıyor; okuma-yazma hızı, matematik kavrayışı ve dikkat süresi gibi alanlarda geride kalma riski artıyor. Taslak, tam da bu noktada devreye girerek, çocukların bedensel, zihinsel ve sosyal hazır olma düzeyini optimize etmeyi amaçlıyor.

Üniversitelerde Yoklama Dönemi Değişiyor: Dijital Sistemler Devreye Giriyor
Üniversitelerde Yoklama Dönemi Değişiyor: Dijital Sistemler Devreye Giriyor
İçeriği Görüntüle

Uzman görüşleri, değişikliğin faydalarını net bir şekilde ortaya koyuyor. Gelişim psikologları, 72 ayın ilkokula başlama için en ideal eşik olduğunu belirtiyor; bu yaşta çocuklar, soyut düşünme becerilerini geliştirmeye başlıyor, kurallara uyum sağlama kapasiteleri yükseliyor ve sosyal etkileşimlerde daha dengeli davranıyorlar. Erken yaşta okula başlayanların, ilk yıllarda parlak görünse de ortaokula geçişte motivasyon kaybı yaşadığını gösteren araştırmalar var. Bakanlık, geçen yıl sınıf yerleştirmelerinde yaş gruplarını homojen hale getirme denemesini başarıyla uygulamış; benzer yaşlardaki öğrencileri aynı sınıflara dağıtarak zorbalık şikayetlerini yüzde 30 oranında düşürmüş. Bu pilot uygulamanın olumlu geri dönüşleri, taslağın son aşamaya gelmesini hızlandırmış. Artık, sadece yaş bazlı gruplama değil, başlama yaşının kendisi revize edilecek; bu da eğitim sisteminin temel taşlarından birini yeniden döşeyecek.

Uygulama takvimi de merak edilen unsurlardan biri. Taslak, 2026 eğitim-öğretim yılından itibaren yürürlüğe girecek şekilde planlanmış; yani önümüzdeki eylül ayından itibaren veliler, çocuklarının yaşını 72 ay kriterine göre değerlendirecek. Esneklik payı, her çocuğun bireysel gelişimini dikkate alacak; örneğin, erken olgunlaşan bir 69 aylık çocuk için özel değerlendirme mekanizmaları devreye girecek. Okul öncesi eğitim kurumları da bu değişiklikle entegre edilecek; 66-71 aylık çocuklar, bir yıl daha anaokulunda geçirerek okula daha hazır hale gelecek. Bu süreç, velilere ek bir yük getirebilir; zira okul öncesi ücretleri artmış durumda. Ancak bakanlık, dezavantajlı bölgelerde ücretsiz anaokulu kontenjanlarını genişleteceğini müjdeliyor. Eğitim sendikaları, değişikliğin sınıf mevcutlarını etkileyebileceğini söylüyor; yaş aralığının daralmasıyla bazı sınıflarda kontenjan baskısı oluşabilir, ancak genel olarak sınıf kalitesini yükseltecek.

Ebeveyn tepkileri ise ikiye ayrılmış durumda. Bir kısım, çocuğun erken sosyalleşmesinin faydalarını öne sürerek mevcut esnekliğe sadık kalmak istiyor; diğerleri ise zorbalık mağduru hikayelerinden yola çıkarak değişikliği destekliyor. Psikolojik danışmanlar, velilere "Çocuğunuzun hazır olup olmadığını gözlemleyin" tavsiyesinde bulunuyor; evde kitap okuma alışkanlığı, kalem tutma becerisi ve arkadaşlık kurma yeteneği gibi göstergeler, karar vermede kritik rol oynuyor. Bu düzenleme, sadece ilkokulu değil, tüm eğitim zincirini etkileyecek; ortaokul ve lise giriş sınavlarında yaş dengesi sağlanarak rekabet ortamı adilleşecek. Uzun vadede, akran zorbalığının azalmasıyla okul terk oranları düşebilir, mental sağlık hizmetlerine talep azalabilir.

Sonuçta, bu taslak, çocukların en hassas dönemindeki eğitimi yeniden tanımlıyor. 72 ay kriteri, bilimsel temellere dayanan bir adım olarak görülüyor; zira uluslararası standartlarda da benzer yaş sınırları öneriliyor. Veliler, önümüzdeki aylarda bakanlıktan gelecek resmi duyuruları beklerken, erken eğitim seminerleri ve rehberlik hizmetleri artacak. Bu değişim, sadece sınıflardaki yaş farkını değil, geleceğin nesillerinin uyum gücünü de güçlendirecek. Eğitim camiası, taslağın Meclis onayını merakla izliyor; zira bu, yılların ihmallerine karşı atılan en somut adım olabilir. Gelişmeleri adım adım takip etmek, her ailenin sorumluluğu haline geliyor.