Türkiye'de son dönemde en çok konuşulan konulardan biri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ardından iktidarın kime kalacağı sorusu. Aylardır dillendirilen iddialara göre, Erdoğan ailesi içinde bir "şehirzade projesi" yürütülüyor ve bu projenin merkezinde Bilal Erdoğan var. Peki bu proje gerçekten tutar mı? Tarihsel örnekler, Orta Doğu deneyimleri ve mevcut siyasi dinamikler gösteriyor ki, bu tür babadan oğula geçiş hayalleri genellikle büyük felaketlerle sonuçlanıyor.

Erdoğan'ın Bilal Erdoğan'ı yavaş yavaş ön plana çıkarma çabaları artık gizli saklı değil. Daha önce okul arkadaşlarını devlete yerleştirdiği, TÜGVA gibi vakıflar üzerinden kadrolaşma yaptığı iddia ediliyordu. Şimdi ise bu iddialar daha somut bir hal alıyor. Bilal Erdoğan'ın diplomatik görüşmelere katılması, Gazze meselesi bahanesiyle uluslararası arenada boy göstermesi, hatta futbol federasyonu gibi alanlarda etkili olması, bu projenin parçaları olarak yorumlanıyor. Ancak uzman yorumculara göre, Bilal Erdoğan'ın bu rolü taşıyacak karizması ve altyapısı yok; konuşmaları boş ve alt metinsiz kalıyor.

Bu tür bir "aile devleti" modeli, Azerbaycan'da Haydar Aliyev'den oğlu İlham Aliyev'e geçişle başarıldı gibi görünse de, Türkiye'de aynı şekilde işlemesi imkansız. Neden mi? Çünkü Osmanlı döneminde bile şehzade kavgaları, boğdurulmalar ve saray entrikalarıyla dolu bir tarih var. Türkiye, bu gelenekleri yaşamış ve sorunlu bir şekilde geride bırakmış bir ülke. Cumhuriyetin 100 yıllık geleneğinde ise böyle bir babadan oğula iktidar devri asla kabul görmez. Halkın sociyolojisi, devletin kurumları buna izin vermez.

Orta Doğu'dan örnekler de ürkütücü. Saddam Hüseyin'in oğulları Uday ve Kusay'ı düşünün. Kusay daha ciddi ve siyasi bir figürken, Uday futbol takımlarını dövecek kadar sorumsuzdu. NGO'lar yönetiyor, spor üzerinden güç devşiriyordu – tıpkı Bilal Erdoğan'ın TÜGVA ve futbol bağlantıları gibi. Sonuç? Irak'ta orduyu zayıflattı, iç çatışmaları körükledi ve ülke işgale açık hale geldi. Kimse Bilal Erdoğan'ın şiddet uyguladığını iddia etmiyor elbette, ama süreç aynı: Aile üyelerini öne çıkarmak, devletin kurumlarını erozyona uğratıyor.

Erdoğan'ın bu ısrarının arkasında iki büyük neden var. Birincisi, İslamcı ve Osmanlıcı kodlar; atalardan gelen mirası aileye bırakma arzusu. İkincisi ve daha kritik olanı ise, işlenen ciddi suçlar ve yolsuzluk iddiaları. Erdoğan, kendini ve ailesini korumak için iktidarı güvendiği birine, yani oğluna devretmek istiyor. Aksi takdirde, aile üyelerinin hesap verme riski doğabilir. Bu yüzden normal bir ülkede asla konuşulmayacak "taht devri" senaryoları Türkiye'de gündem oluyor.

Saray içinde ise rekabet kızışıyor. Bir tarafta eski damat, ekonomi bakanlığı yapmış isimler; diğer tarafta Selçuk Bayraktar gibi savunma sanayii üzerinden yükselen damatlar. Bayraktar'ın şirketleri vergi şampiyonu oluyor, jihadist bölgelere silah satışı iddiaları dolaşıyor – ama trolls bile bir dönem onu "damat bey" olarak görüyordu. Şimdi ise Bilal Erdoğan hızlanmış durumda. Hakan Fidan'ın kendi yol haritasını çizmesi, Erdoğan'ı rahatsız etmiş gibi; aile bu "tehdidi" bertaraf etmek için Bilal'i öne sürüyor.

Eski Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin Bilal Erdoğan'a yakınlığı, imam hatip ruhuyla desteklenmesi de bu gücün bir parçası. Bilal Erdoğan'ın futbol tartışmalarına bile müdahil olması, kağıttan bir imparatorluk kurduğunu gösteriyor. Vakıflar üzerinden fırsatlar yaratmak, atamalar yapmak kolay; ama gerçek liderlik, halkın karşısında boş konuşmalarla olmaz.

Müsavat Dervişoğlu'ndan İmralı kararına sert tepki: Tarih affetmeyecek!
Müsavat Dervişoğlu'ndan İmralı kararına sert tepki: Tarih affetmeyecek!
İçeriği Görüntüle

Sonuç olarak, bu "şehirzade projesi" Erdoğan'ın bir fantezisi. Türkiye ucuz bir ülke değil; Osmanlı'nın sorunlu mirasını tekrar yaşamak istemiyor. Aile içi muhalefet, AKP içindeki çekişmeler ve dış dünyadaki örnekler gösteriyor ki, bu yol felaketle biter. Erdoğan ailesini korumak isterken, tam tersi bir sıkıntıya yol açabilir. Bilal Erdoğan'ın ön plana çıkarılması, ne onun karizmasına ne de ülkenin yapısına uyuyor. Bu süreç, hem Türkiye için hem de aile için büyük bir uyarı niteliğinde. İktidarın aile şirketi gibi yönetilmesi, Cumhuriyetin temel ilkelerine aykırı ve sürdürülemez.

Tarih tekerrürden ibarettir derler; ama Türkiye'de bu tekrarı kimse kabul etmez. Bilal Erdoğan'ın diplomatik adımları, vakıf güçleri ve saray destekli yükselişi dikkatle izleniyor. Peki bu proje tutar mı? Tüm işaretler hayır diyor. Çünkü güç, babadan oğula değil, halkın iradesiyle geçer. Bu tartışma, önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin en kritik gündemi olmaya devam edecek gibi görünüyor.