Türkiye'nin güneydoğu sınırında yaşanan son gelişmeler, devlet protokolü ve siyasi tutarlılık açısından eşine az rastlanır bir tabloyu ortaya çıkardı. Bölgesel Kürt yönetiminin önde gelen isminin Türkiye'ye yaptığı ziyaret, sadece diplomatik bir temas olmanın ötesinde, sembolik anlamlar yüklenen bir gövde gösterisine dönüştü. Sınır kapısında iktidar partisi milletvekilleri ve mülki amirler tarafından karşılanan konvoyda, ağır silahlı yabancı güçlerin Türk topraklarında güvenlik sağlaması kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Ancak asıl tartışma, bu görüntülerden sonra Ankara'nın göbeğinde patlak verdi.
Ziyaretin hemen ardından, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı sıfatını taşıyan üst düzey bir ismin sosyal medya üzerinden yaptığı sert eleştiriler, siyasi kulislerde şaşkınlık yarattı. Söz konusu danışman, yaşananların devletin itibarına gölge düşürdüğünü, teamüllere aykırı olduğunu ve bu görüntülerin kabul edilemez olduğunu savunan uzun bir açıklama yayınladı. "Buna kim izin verdi, sorumlusu kim?" minvalindeki çıkışlar, dışarıdan bakıldığında haklı bir tepki gibi görünse de, işin bürokratik hiyerarşisi düşünüldüğünde ortaya büyük bir tezat çıkıyor.
Devlet işleyişini bilen herkesin takdir edeceği üzere, böylesine kritik bir ismin ülkeye girişi, silahlı korumalarıyla birlikte şehirlerde dolaşması ve valilerce karşılanması, İçişleri Bakanlığı'nın ve nihayetinde Cumhurbaşkanı'nın onayı olmadan gerçekleşmesi mümkün olmayan hadiselerdir. Bu noktada, onayı veren makamın danışmanının, yine o makamın tasarruflarını halka şikayet etmesi, siyasi analistler tarafından bir "danışıklı dövüş" ve "tiyatro" olarak nitelendiriliyor. Bu durum, iktidarın hem söz konusu aktörle iş birliği yapıp bölgesel dengeleri gözetmek istemesi hem de milliyetçi tabandan gelecek tepkileri, yine kendi içinden bir isme "kızgınlık" rolü vererek sönümleme çabası olarak okunuyor.
Öte yandan, iktidarın bu bölgesel aktöre (Barzani ailesi) gösterdiği yakın ilgi ve teveccühün altında yatan bir diğer nedenin de ideolojik yakınlık olduğu belirtiliyor. Türkiye'deki Kürt siyasi hareketinin daha seküler ve sol tandanslı yapısına karşın, sınır ötesindeki bu ailenin muhafazakar, dindar ve sağ bir çizgide olması, mevcut iktidar için onları daha "makbul" bir ortak haline getiriyor. Kendi içindeki muhalif Kürt hareketini dışlarken, sınır dışındaki muhafazakar Kürt liderliğini protokolle ağırlamak, siyasetin pragmatist ve bir o kadar da çelişkili yüzünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Danışmanın isyanı ise bu büyük stratejinin içinde, tabanın gazını almaya yönelik küçük bir parantezden ibaret kalıyor.




