İstanbul siyasetinin son dönemdeki en çok konuşulan konularından biri, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün'ün tutuklanması oldu. 19 Mart'ta başlayan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) yönelik olduğu belirtilen operasyonlar zinciri, birçok ilçe belediye başkanı ve bürokratı da kapsayarak geniş bir alana yayıldı. Bu operasyonların beşinci dalgasında gözaltına alınan ve ardından tutuklanan Akgün'ün durumu, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Aylardır iddianamelerinin hazırlanmasını bekleyen bu isimler, haklarında henüz kesin bir hüküm verilmemiş olmasına rağmen, adeta bir medya mahkemesinde yargılanıyorlar. Bu süreçte, Silivri'den gelen bir mesaj, olayın seyrini tamamen değiştirecek nitelikte.
Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, 31 Mayıs Cumartesi günü İBB’ye yönelik devam eden ‘rüşvet’ ve ‘yolsuzluk’ soruşturmasının beşinci safhasında gözaltına alındı. Savcılık, ifadeleri alınan Akgün ile yardımcısı Ömer Kazancı’yı 'rüşvet almak' ve 'icbar suretiyle irtikap' suçlarından tutuklama talebiyle nöbetçi sulh ceza hakimliğine sevk etti. Bu tutuklama talebi, Büyükçekmece Belediyesi’nde yapılan inşaatların ruhsat ve iskan izinleri aşamasında iş sahiplerinden haksız maddi taleplerde bulunulduğu, villa ve para talep edildiği iddialarına dayanıyordu. Özellikle Büyükçekmece Basketbol Takımı’na sözde bağış yapmaya zorlandıkları, talepleri kabul etmeyenlerin ruhsat ve iskan izinlerinin verilmediği öne sürüldü.
Soruşturma kapsamında ifadesi alınan birçok iş sahibinin beyanları, iddiaları güçlendirdi. Örneğin, Hayrettin Mermer isimli bir iş sahibi, inşaatları sonrası yol yapımı için belediyeye başvurduğunda, firari başkan yardımcısı Nuraydın Sak’ın kendilerini bir firmaya yönlendirerek ‘barter yapın, yaklaşık 20 milyon tutar, nakit ödeyemeyecekseniz 2 villa teslim edin onlar yolları yapar’ dediğini aktardı. Bu durum üzerine Ali Nuhoğlu’nun Trend İnşaat isimli firmasına 2 villa devrettiğini, ancak firmanın yolları yapmadığını ve villaları 14 milyon 500 bin TL’ye saydığını belirtti. Ayrıca, Hasan Akgün’ün damadı firari Eray Kurt ile Gökay Kurt’a da villalar sattığını, bu villaların hala boş olduğunu ve tanesini 5 milyon 84 bin liraya saydığını ifade etti.
Bir başka iş sahibi Kemal Şahin ise, inşaat ruhsatı başvuru aşamasındayken Hasan Akgün’ün kendisine ‘basketbol takımına sponsor olur musun’ dediğini, teklifi kabul edip 40 milyon liralık anlaşma imzaladığını söyledi. Şahin, Metin Gül Flamingo isimli projeyi devraldığını, Hamit Demir’e 23 daire verdiğini ve bu dairelerin Hasan Akgün ile bağlantılı kişilere devredildiğini düşündüğünü belirtti. Ayrıca Pelican Hill isimli projeyi yaptıklarında inşaat ruhsatı, kat irtifakı ve iskan için 3 daire ve 1 villayı Osman Yeşilgül’e devrettiklerini, daha sonra bu evlerin Hasan Akgün’e devredildiğini iddia etti. Erol Gürsoy ve Hasan Albayrak da benzer şekilde, iskan ve yol yapımı için belediyeden sonuç alamadıklarını, basketbol takımına sponsorluk adı altında para göndermek zorunda kaldıklarını ifade ettiler.
Savcılık sevk yazısında, Hasan Akgün’ün iş sahipleriyle doğrudan görüşmediği, imar müdürü ya da başkan yardımcısı gibi alt kademedeki kişiler üzerinden taleplerini ilettiği belirtildi. Bu durumun, sorumluluktan kurtulma amacı taşıdığına dikkat çekildi. Önceki imardan sorumlu belediye başkan yardımcısının da benzer konulardan dolayı tutuklandığı ve serbest kalınca kaçtığı bilgisi de sevk yazısında yer aldı. Ayrıca, Hasan Akgün’ün akrabalarının ilçede hafriyat ve inşaat işleri başta olmak üzere bazı alanlarda Akgün’ün nüfuzunu kullanarak kazanç sağladıkları, ilçede birçok kaçak döküm sahasının olduğu ve bu alanlara yönelik araştırmaların devam ettiği ifade edildi. Damadı Eray Kurt’un firari olduğu ve bölgedeki inşaatlardan villalar satın aldığı, bu satışların göstermelik olduğuna dair kuvvetli şüpheler bulunduğu da vurgulandı.
Tüm bu iddialar ve soruşturmalar devam ederken, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Silivri Cezaevi’nden kamuoyuna önemli bir mesaj gönderdi. Uğur Dündar aracılığıyla Sözcü gazetesinde yayımlanan bu mektupta Akgün, içinden geçilen süreci ‘hukuksuzluk’ olarak nitelendirdi. Mektubunda, 50 yılı aşkın belediyecilik hayatının tamamını satırlara sığdırmanın mümkün olmadığını ancak vizyonunu ve belediyecilik anlayışını şekillendiren uygulamaların özünü ekteki belgelerde paylaştığını belirtti. Akgün, “Bugün ülkemiz, demokrasiyi, hakikati ve halkın özgür iradesini savunan kalemlerin değerini her zamankinden daha fazla hissettiği bir dönemden geçiyor” ifadelerini kullandı ve Uğur Dündar gibi gazetecilerin bu süreçteki önemine vurgu yaptı.
Akgün, mektubunda 7 dönemdir Büyükçekmece halkının güveniyle belediye başkanı seçildiğini, kamunun malını kendi malından aziz bildiğini ve hiçbir yanlış uygulamaya göz yummadığını savundu. 2003’ten bugüne kadar Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Kongresi’nde (YBYK) Türk Ulusal Heyeti’nin en kıdemli üyesi olarak ülkesini şerefle temsil ettiğini belirtti. 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz gibi halk iradesinin yok sayıldığı dönemleri bizzat yaşadığını ifade eden Akgün, bugün de benzer bir tabloyla karşı karşıya olunduğunu ve seçilmiş belediye başkanlarına yönelik siyasi müdahalelerin halkın özgür iradesini gölgelediğini öne sürdü. Sürekli muhalefet kanadında görev yaptığı için her ay denetlenmek durumunda kaldığını, hatta şeffaflık ilkesine bağlılığı nedeniyle özel müfettişler aracılığıyla periyodik olarak kendini denetlettiğini ve tüm işlemlerinin hukuk çerçevesinde olduğunu belgelediğini vurguladı.
Mektubunun en çarpıcı bölümünde Hasan Akgün, şu soruları yöneltti: “Yarım asır boyunca halkın güveniyle 7 kez üst üste seçilmiş bir belediye başkanı olarak, kentin geleceği ve vatandaşlarımızın güvenliği için sahada olmam gerekirken, dedikodular ve asılsız ithamlar nedeniyle Silivri Zindanı’nda mı olmalıydım? Büyük depremin kapıda olduğu bir dönemde, kentsel dönüşüm projelerimizin başında halkımla birlikte olmam gerekmez miydi?” Bu sorular, Akgün’ün içinde bulunduğu durumu ve kamuoyundaki tartışmaları özetler nitelikteydi. Akgün, bu hukuksuz uygulamaların millete gözyaşı, acı ve ekonomik kayıplar getirdiğini, ülkeyi çağdaş medeniyet yolundan uzaklaştırdığını ve sadece düşmanların çıkarlarına hizmet ettiğini iddia etti.
Tüm bu gelişmelerin ışığında, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün’ün Silivri’den gönderdiği bu mesaj, sadece kişisel bir savunma olmanın ötesine geçerek, Türkiye’deki siyasi ve hukuki süreçlere dair önemli bir tartışma başlattı. Akgün’ün “Başımı eğmedim, eğmeyeceğim!” sözleri, bu sürecin sadece bir belediye başkanının tutuklanması değil, aynı zamanda halkın iradesine yönelik bir müdahale olarak algılandığını gösteriyor. Kamuoyu, bu davanın nasıl sonuçlanacağını ve adaletin tecelli edip etmeyeceğini merakla bekliyor. Ancak kesin olan bir şey var ki, bu olay, Türk siyasi tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak yerini alacak ve gelecek günlerde çok daha fazla konuşulacak.