Türkiye'de milyonlarca çalışanın gözü kulağı Aralık ayına çevrilmiş durumda. Asgari ücret belirleme süreci her yıl olduğu gibi bu kez de büyük bir heyecan ve belirsizlikle ilerliyor. Özellikle 2026 yılı için hükümet çevrelerinde dolaşan iki farklı zam formülü, ekonomiyi ve günlük hayatı doğrudan etkileyecek potansiyeli taşıyor. Deneyimli gazeteci Sinan Burhan'ın bir televizyon programında aktardığı bilgilere göre, masada %25 ve %30 oranlarında artış senaryoları yer alıyor. Bu, mevcut net asgari ücretin 22 bin 104 TL'den başlayarak önemli bir sıçrama yapacağı anlamına geliyor. Peki, bu zamlar neye göre şekillenecek, kimleri nasıl etkileyecek ve asıl önemli olan nedir? Gelin, bu kritik konuyu adım adım inceleyelim.

Asgari ücret tartışmaları, her yıl enflasyon rakamları, yaşam maliyeti ve ekonomik dengeler etrafında dönüyor. 2025 yılının ortalarından beri süren yüksek enflasyon baskısı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nı zorlu bir denge arayışına itti. Bakan Vedat Işıkhan'ın daha önce yaptığı açıklamalarda vurguladığı üzere, asgari ücret artışı sadece çalışanların değil, aynı zamanda küçük ve orta ölçekli işletmelerin de geleceğini belirleyecek bir unsur. Enflasyonun yıl sonu tahminleri %20-25 bandında seyrederken, sendikalar %35'in üzerinde bir zam talebinde bulunmuştu. Ancak hükümetin temkinli yaklaşımı, gerçekçi ve sürdürülebilir bir artışa odaklanmayı zorunlu kılıyor. Bu bağlamda, Aralık ayında toplanacak Asgari Ücret Tespit Komisyonu, işçi, işveren ve devlet temsilcilerini bir araya getirerek nihai kararı verecek. Komisyonun çalışmaları, Anayasa'nın 41. maddesi ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun ilgili hükümleri çerçevesinde yürütülüyor, ki bu da sürecin şeffaflığını ve yasal temellerini güçlendiriyor.

Şimdi gelelim masadaki iki senaryoya. Birinci senaryoda %25'lik bir zam öngörülüyor. Bu durumda, brüt asgari ücret 33 bin 300 TL'den 41 bin 625 TL'ye yükselirken, net ücret ise 22 bin 104 TL'den 27 bin 630 TL'ye çıkacak. Bu oran, enflasyon tahminlerinin orta bandını yansıtıyor ve işletmelerin maliyet yükünü hafifletmeyi amaçlıyor. İkinci senaryo ise daha iddialı: %30 zamla birlikte net ücret 28 bin 735 TL seviyesine ulaşacak. Brüt tutar da buna paralel olarak 43 bin 395 TL'ye sıçrayacak. Bu seçenek, sendikaların taleplerine daha yakın dururken, hizmet sektöründe fiyat artışlarını tetikleyebilir. Her iki formül de hükümetin ekonomik büyüme hedefleriyle uyumlu hale getirilmeye çalışılıyor; zira asgari ücretin %50'sinden fazlası kamu çalışanlarını, emeklileri ve sosyal yardımların temelini oluşturuyor. Uzmanlar, bu zamların sadece maaş bordrolarını değil, gıda, kira ve ulaşım gibi temel harcamaları da yeniden şekillendireceğini belirtiyor.

En çok dövizin bulunduğu 3 kent ekonomistleri şaşırttı
En çok dövizin bulunduğu 3 kent ekonomistleri şaşırttı
İçeriği Görüntüle

Bu senaryoların arkasında yatan dinamikleri anlamak için enflasyona bir göz atalım. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, 2025 yılının ilk 10 ayında tüketici fiyat endeksi %25,5 artmıştı. Gıda enflasyonu ise %32'yi aşarak aile bütçelerini en çok zorlayan kalem haline geldi. Elektrik, doğalgaz ve su faturalarındaki zamlar da cabası; örneğin, son çeyrekte enerji maliyetleri %15 oranında yükseldi. Bu ortamda asgari ücretin alım gücünü koruması, sadece istatistiksel bir hedef değil, sosyal barışın anahtarı olarak görülüyor. İşveren tarafı ise maliyetleri gerekçe göstererek %20'nin üzerinde bir artışı riskli buluyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, yakın zamanda yaptığı bir açıklamada, "Asgari ücretteki her yüzde 1'lik artış, KOBİ'lerin personel giderlerini %0,5 oranında şişiriyor" demişti. Bu uyarı, komisyonun dengeli bir yol izlemesi gerektiğini hatırlatıyor.

Peki, bu zamlar günlük hayata nasıl yansıyacak? Öncelikle, yaklaşık 7 milyon asgari ücretli çalışanın cebine doğrudan etki edecek. Aile başına düşen gelir artışı, eğitim ve sağlık harcamalarını rahatlatabilir; ancak kira piyasasında %10-15'lik bir hareketlenme bekleniyor. Hizmet sektöründe, restoranlar ve kuaförler gibi işletmeler menü fiyatlarını güncellemek zorunda kalacak. Örneğin, bir kahve zincirinin personel maliyetleri %25 zamla birlikte %8 artarken, bu yük tüketiciye yansıyabilir. Ulaşım sektörü de benzer bir kaderi paylaşacak; taksi ve minibüs ücretlerinde ufak revizyonlar gündeme gelebilir. Emekliler için ise asgari ücretin belirlenmesi, en düşük emekli maaşının otomatik ayarlanmasını tetikleyecek. Yaklaşık 15 milyon emeklinin gözü bu kararda; zira mevcut 10 bin 500 TL'lik en düşük maaş, enflasyon karşısında erimiş durumda.

Uzman görüşleri de bu tartışmayı zenginleştiriyor. Deneyimli gazeteci Sinan Burhan, katıldığı televizyon programında hükümet çevrelerinden edindiği kulis bilgilerini paylaşarak konuya ışık tuttu. Burhan, "Önemli olan rakam değil, alım gücü" diyerek çarpıcı bir uyarıda bulundu. Ona göre, yeni ücret sadece çalışanları değil, hizmet sektörü, işletmeler ve kira piyasasını da doğrudan etkileyecek. Bu değerlendirme, zam oranlarının ötesinde, paranın piyasadaki karşılığını merkeze alıyor. Benzer şekilde, ekonomi profesörü Dr. Hayri Kozanoğlu, bir panelde "Asgari ücret, gelir dağılımının en kritik göstergesi. %30'un altında bir zam, yoksulluk sınırını aşamaz" ifadesini kullandı. Sendika temsilcileri ise daha net: Türk-İş Başkanı Ergün Atalar, "Milyonlarca işçinin sesi olacağız, alım gücünü geri kazandırmazsak grevler kaçınılmaz" diye konuştu. Bu sesler, komisyonun kararını şekillendirecek baskı unsurları olarak öne çıkıyor.

Tarihsel bir perspektiften bakarsak, asgari ücret zamları her zaman ekonomik döngülerle iç içe geçmiş. 2023'te %64'lük rekor zamla net ücret 8 bin 500 TL'den 11 bin 402 TL'ye sıçramıştı, ancak enflasyon bu kazancı kısa sürede eritmişti. 2024'te %49 artışla 17 bin 2 TL'ye ulaşan ücret, 2025'te ise %30'luk zamla 22 bin 104 TL oldu. Bu yılki %30'luk oran, hükümetin enflasyonu dizginleme çabasının bir yansımasıydı; zira o dönemki enflasyon %38'i bulmuştu. Şimdi 2026 için benzer bir formül devreye giriyor, ama küresel belirsizlikler –örneğin, ABD'deki faiz indirimleri ve Orta Doğu'daki jeopolitik gerilimler– Türkiye'nin ithalat maliyetlerini artırıyor. Dolar/TL kuru 35 bandında seyrederken, ithal girdilere bağımlı sektörler zam baskısını daha sert hissedecek. Bu da asgari ücretin uluslararası standartlarla kıyaslandığında hala düşük kaldığını gösteriyor; Avrupa Birliği ortalaması 1.500 Euro'yu aşarken, Türkiye'de 600 Euro civarında geziniyor.

Komisyonun Aralık ortasındaki toplantısı, sadece rakamları değil, sosyal politikaları da yeniden tanımlayacak. İşverenler, SGK prim indirimleri gibi teşvikler talep ederken, işçiler vergi muafiyeti genişletilmesini istiyor. Örneğin, asgari ücretteki %15'lik gelir vergisi dilimi, net kazancı %3-4 oranında eritiyor. Hükümetin bu taleplere nasıl yanıt vereceği, zam oranlarının ötesinde bir etki yaratacak. Eğer %25'lik senaryo kabul görürse, bütçe açığı %0,5 azalabilir; %30 ise sosyal harcama fonlarını şişirecek. Her iki durumda da, Merkez Bankası'nın yıl sonu enflasyon hedefi %25'te sabit kalırsa, reel ücret artışı sınırlı olacak. Uzmanlar, bu noktada "sadece zam değil, destek paketleri şart" diyor.

Sonuç olarak, asgari ücret maratonu Türkiye'nin ekonomik nabzını tutuyor. İki zam senaryosu arasında seçim yapmak, sadece bir rakam meselesi değil; milyonlarca ailenin geleceğini şekillendirecek bir karar. Alım gücünün korunması, rakamın büyüklüğünden daha kritik. Aralık ayına kadar sürecek bu geri sayım, hepimizi yakından ilgilendiriyor. Sizce hangisi gerçekçi? Tartışmalar devam ederken, gelişmeleri takip etmekte fayda var – zira bu zam, 2026'nın ekonomik rotasını belirleyecek.