Ankara'nın sonbahar havası, TBMM'nin taş duvarlarını sararken, siyasi arenada her zamanki gibi gerilimli bir hava hâkimdi. Genel Kurul'un yankıları hâlâ koridorlarda dolaşıyor, milletvekilleri fısıldaşarak bir sonraki hamleyi tartıyordu. Bu, sıradan bir yasama günü değildi; resepsiyonlar, konuşmalar ve beklenmedik jestler, Türkiye'nin siyasi pusulasını sallıyordu. Kimse tam olarak ne bekliyordu bilmiyordu, ama o günün büyüsü, eski rakipleri bir masanın etrafında toplayacaktı. Hava, umut ve tedirginlik karışımı bir elektrikle doluydu; sanki tarih, yeni bir sayfa açmak üzereydi.

Ziyaret, AKP Grup Başkanı Abdullah Güler ve Grup Başkanvekili Özlem Zengin'in, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ile Grup Başkanvekilleri Sezai Temelli ve Gülistan Kılıç Koçyiğit'i TBMM'de ağırlamasıyla başladı. Bu buluşma, sadece bir sohbet değil, son günlerde medyayı sallayan bir olayın gölgesinde gerçekleşen bir nezaket hamlesiydi. Hatırlarsak, Genel Kurul'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın muhalefet üyeleriyle el sıkışıp, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ile tokalaşmaması büyük yankı uyandırmıştı. Bu kare, sosyal medyada fırtına koparmış, "Ayrımcılık mı?" tartışmalarını alevlendirmişti. Ama şimdi, AKP cephesi devreye girmiş, perde arkasında köprüler kurmaya çalışıyordu.

Özlem Zengin, görüşme sonrası basın mensuplarına dönerek sessizliği bozdu. Yüzünde diplomatik bir gülümseme, sesinde ise kararlı bir tonla konuştu: "Biliyorsunuz tokalaşmayla alakalı bir durum söz konusu oldu. Sayın Cumhurbaşkanımız Genel Kurul'un arka tarafına Tülay Hanım'ı ve arkadaşlarını davet etti. Hal böyle olunca durumla alakalı bir nezaket ziyareti gerçekleştirdik. Tülay Hanım, burada olmadığı için görüşmeye iştirak edemedi." Bu açıklama, olayın perde arkasını aydınlatıyordu; Erdoğan'ın daveti, bir jestti ama Hatimoğulları'nın yokluğu, masada boş bir sandalye bırakmıştı. Zengin, ekledi ki DEM Parti, yakında düzenlenecek resepsiyona katılacak – bu, buzların erimeye başladığının işareti miydi? Koridorlar, bu haberle fısıldaşmaya başladı; belki de muhalefet bloğunda yeni bir çatlak, belki de beklenmedik bir uzlaşı doğuyordu.

Abdullah Güler de, AKP'nin üzüntüsünü dile getirerek söz aldı. Medya haberlerinin yarattığı yanlış anlamadan bahsetti: "Basında yanlış anlaşılmaya mahal verecek bir haber olmuş. Üzüldük ve öyle bir şeyin olmadığını ifade etmek üzere Grup Başkanı ve Grup Başkanvekili olarak Meclis'te hem Eş Genel Başkanı hem de grup başkan vekili arkadaşlarımıza bunu izah etmiş olduk. Sayın Cumhurbaşkanımızın selamlarını ilettik." Bu sözler, sadece bir özür değil, Erdoğan'ın selamlarını taşıyan bir köprüydü. Güler'in ifadesi, AKP'nin DEM Parti'ye yönelik tutumunda bir yumuşama sinyali veriyordu; yılların siyasi kavgalarından sonra, bu ziyaret adeta bir barış dalı gibiydi. Tuncer Bakırhan, Sezai Temelli ve Gülistan Kılıç Koçyiğit'in dinlediği bu sohbet, TBMM'nin kapalı kapıları ardında saatlerce sürmüştü – ne konuşuldu bilinmez, ama yüzlerdeki ifadeler, derin bir diyalogun izlerini taşıyordu.

Arkadaş Sohbeti Kanlı Cinayete: İki Can Kaybetti!
Arkadaş Sohbeti Kanlı Cinayete: İki Can Kaybetti!
İçeriği Görüntüle

Bu olay, Türkiye'nin siyasi mozaiğinde önemli bir taş kaymasıydı. Hatırlayalım ki DEM Parti, eski HDP'nin mirasçısı olarak, Kürt meselesi ve demokrasi mücadelesiyle anılıyordu. 2023 seçimlerinde meclise giren parti, muhalefet bloğunun kilit oyuncusuydu; ama AKP ile ilişkiler, terör suçlamaları ve kapatılma davalarıyla gölgelenmişti. Erdoğan'ın Genel Kurul'daki jesti – ya da jest olmayışı – bu gerilimi zirveye taşımıştı. Medya, "El sıkışma krizi" diye manşet atmış, sosyal medyada #DEMParti etiketi trend olmuştu. Ama şimdi, Güler ve Zengin'in ziyareti, bu krizi fırsata çevirme çabası gibi görünüyordu. Tülay Hatimoğulları'nın yokluğu, belki bir tesadüf, belki stratejik bir duruştu; ama Erdoğan'ın daveti, "Kapılar açık" mesajı veriyordu.

Ziyaretin yankıları, meclis ötesine sıçradı. Muhalefet kanadında, CHP ve İYİ Parti'den "AKP'nin taktiği mi?" soruları yükseldi; bazıları, bu hamleyi erken seçim öncesi ittifak arayışı olarak yorumladı. DEM Parti cephesi ise sessiz kaldı – Bakırhan'ın düşünceli bakışı, Temelli'nin not alan eli, Koçyiğit'in sakin duruşu, içerdeki tartışmaların derinliğini ele veriyordu. Resepsiyona katılım kararı, en azından diplomatik bir adım; belki de yasama yılında ortak yasa tasarılarında işbirliği kapısını aralıyordu. Peki ya Erdoğan? Selamları iletilmiş, ama asıl niyet neydi? Bu ziyaret, sadece bir el sıkışma değil; Türkiye'nin kutuplaşmış siyasetinde yeni bir diyalog dalgasının habercisi miydi?

Geleceğe dair işaretler, karmaşık ama umutlu. 2025'in bu son aylarında, ekonomik krizler ve dış politika gerilimleri, partileri masaya oturtuyordu. DEM Parti'nin resepsiyona katılımı, belki grup toplantılarında ortak gündemler doğuracak; Kürt sorunu, anayasa değişikliği gibi konular, yeniden gündeme gelebilirdi. AKP'nin bu nezaketi, 2026 yerel seçimleri öncesi muhalefeti bölme stratejisi mi, yoksa gerçek bir uzlaşı mı? Analistler, "Erdoğan'ın daveti, Hatimoğulları'nın dönüşüyle taçlanırsa, meclis havası değişir" diyor. Koridorlardaki fısıltılar, bu ziyaretin sadece başlangıç olduğunu söylüyordu – belki bir sonraki Genel Kurul'da el sıkışmalar çoğalacak, belki de yeni krizler doğacak.

Bu buluşma, TBMM'nin ruhunu yansıtıyordu: Çatışma ve uzlaşı arasında ince bir çizgi. Abdullah Güler'in selam iletmesi, Özlem Zengin'in açıklaması, Tuncer Bakırhan'ın misafirperverliği – hepsi, siyasetin kırılgan dengesini hatırlatıyordu. Tülay Hatimoğulları, belki bir sonraki ziyarette masada olacak; o zaman, medya manşetleri değişecek. Türkiye, bu tür jestlerle nefes alır; yoksa kutuplaşma derinleşir. Ziyaret sona erdiğinde, milletvekilleri dağılırken, hava biraz daha ılıktı – sanki sonbahar güneşi, meclis kubbesini ısıtmıştı.

Ama asıl heyecan, yarınlarda yatıyordu. DEM Parti'nin resepsiyona katılımı, belki Erdoğan'la bir sohbeti tetikleyecek; bu, yılların yaralarını sarmak için bir fırsat mı? Veya sadece geçici bir sakinlik mi? Siyasi analistler, bu hamlenin, DEM Parti'nin kapatılma davasını etkileyebileceğini fısıldıyor – Erdoğan'ın selamı, adalet terazisini mi eğecek? Meclis koridorları, yeni ziyaretlerle dolacak gibi; Güler ve Zengin'in adımları, belki bir domino etkisi yaratacak. Türkiye'nin geleceği, bu küçük jestlerde gizli – ve biz, bir sonraki sayfayı sabırsızlıkla bekliyoruz. Değişim, bazen bir el sıkışmayla başlar; bu sefer, tarih mi yazılacak?