Erdoğan'a Yüzde 65 Oy Çıktığı Ordu'da Soğuk Duş Anket Sonuçları
Erdoğan'a Yüzde 65 Oy Çıktığı Ordu'da Soğuk Duş Anket Sonuçları
İçeriği Görüntüle

Suriye'nin karmaşık güvenlik denkleminde kritik bir dönemeç yaşanıyor. PKK terör örgütünün silah bırakmasının ardından gözler artık YPG ve SDG güçlerine çevrilmiş durumda. Güvenlik kaynaklarına göre, bu grupların yıl sonuna kadar Şam merkezli Suriye ordusuna entegre olması zorunlu hale geldi. Bugünkü tarihe, yani 7 Aralık 2025'e baktığımızda, geriye tam 25 gün kaldığını görüyoruz. Bu süre, sadece bir takvim uyarısı değil; aynı zamanda Türkiye'nin Suriye'deki istikrarı sağlama konusundaki kararlı tutumunun somut bir yansıması. Eğer entegrasyon sağlanmazsa, Şam hükümeti harekete geçecek ve Türkiye bu süreçte tam destek verecek. Bu mesaj, diplomatik kulislerde yankılanırken, bölgedeki tüm aktörleri alarma geçiriyor.

Konu, 10 Mart Mutabakatı'nın doğrudan bir uzantısı olarak öne çıkıyor. Bu anlaşma, SDG'nin örgüt olarak kendini feshetmesini ve üyelerinin bireysel olarak Suriye ordusuna katılmasını şart koşuyor. Üstelik SDG'nin üst düzey yöneticilerinin Şam hükümetinde hiçbir pozisyon alamayacağı net bir şekilde vurgulanıyor. Güvenlik kaynakları, bu kuralların esnetilmeyeceğini belirterek, "SDG yıl sonuna kadar entegre olacak. Biz şunu söylüyoruz: Organizasyon olarak kendinizi lağvedeceksiniz, kişisel olarak orduya entegre olacaksınız. Tek bir organizasyon olarak artık hareket etmeyeceksiniz. SDG üst yönetiminin Şam hükümetinde yer almasını kesinlikle kabul etmeyiz." diyorlar. Bu ifade, Türkiye'nin Suriye'nin bütünlüğünü koruma iradesini özetliyor ve YPG/SDG'ye yönelik bir uyarı niteliğinde.

Son haftalarda yaşanan gelişmeler, bu entegrasyon sürecini hızlandıran unsurları da beraberinde getiriyor. Geçtiğimiz hafta, Şam hükümeti ile ABD arasında IŞİD'e karşı gerçekleştirilen ilk ortak operasyon, adeta bir dönüm noktası oldu. Bu işbirliği, SDG'nin elindeki son kozu olan "IŞİD tehdidiyle mücadele" argümanını tamamen geçersiz kılıyor. Kaynaklar, bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor: "Şam hükümeti ile ABD geçtiğimiz hafta ilk defa IŞİD'e karşı ortak operasyon yaptı. Bu önemli bir eşik. SDG’nin elindeki son argüman da geçerliliğini yitiriyor." Bu operasyonun zamanlaması tesadüf değil; zira ABD, Suriye ve Türkiye arasında SDG'nin entegrasyonu konusunda tam bir mutabakat var. Bu üçlü uzlaşı, direniş gösteren unsurları köşeye sıkıştırıyor ve entegrasyonun kaçınılmazlığını pekiştiriyor.

Ancak süreç sancısız geçmiyor. Bazı bölgelerde SDG'nin entegrasyona karşı küçük çaplı direnişleri ve çatışmalar rapor ediliyor. Güvenlik kaynakları, bu olayları "ufak tefek çatışmalar" olarak nitelendirerek, "Son zamanlarda bazı yerlerde ufak tefek çatışmalar oluyor. Hâlâ direnmeye çalışıyorlar. Ancak eninde sonunda entegre olacaklar. Çünkü ABD, Suriye ve Türkiye bu konuda mutabık." şeklinde yorumluyor. Bu direnişlerin, İsrail'in bölgeyi karıştırma girişimlerinden kaynaklandığına dair işaretler de var. İsrail'in bu tür provokasyonları, Suriye'nin istikrarını bozmayı amaçlıyor gibi görünüyor. Öte yandan, PKK üyelerinin SDG'ye sızarak Suriye ordusuna girmesi ihtimali tamamen dışlanıyor: "PKK’lıların SDG’ye katılıp oradan da Suriye ordusuna girmeleri mümkün değil." Bu net duruş, Türkiye'nin terörle mücadeledeki kırmızı çizgisini bir kez daha ortaya koyuyor.

Bölgesel işbirliği cephesinde ise umut verici adımlar atılıyor. IŞİD tehdidine karşı Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün ve Lübnan'ın katılımıyla kurulan ortak operasyon merkezi, hızla işler hale geliyor. Türkiye, personelini bu merkeze göndermiş durumda ve şu anda merkezde hem Suriyeli hem de Türk unsurlar görev yapıyor. Kaynaklar, bu konuda gururla belirtiyor: "IŞİD'e karşı beş ülke (Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan) ortak hareket merkezi kurmak üzere anlaşmıştı. Biz personelimizi gönderdik. Şu an bu merkezde Suriyeliler ve biz varız." Bu merkez, sadece savunma odaklı değil; aynı zamanda Suriye'nin geleceğini şekillendirecek bir koordinasyon platformu. Entegrasyon tamamlandığında, ABD'nin yaptırımları kaldırmasıyla birlikte Körfez ülkeleri, Türkiye ve Mısır gibi aktörlerin katılımıyla Suriye'nin yeniden inşası süreci başlayacak. Bu, ekonomik toparlanma için kritik bir adım ve bölge halkı için yıllardır beklenen bir umut ışığı.

Türkiye'nin bu süreçteki rolü, sadece destekle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda proaktif bir diplomasi yürütüyor. Eğer 10 Mart Mutabakatı'nın şartları yıl sonuna kadar yerine getirilmezse, Şam'ın Suriye'nin birliğini ve bütünlüğünü sağlamak için operasyonlara girişeceği ve Türkiye'nin bu operasyonlara tam destek vereceği vurgulanıyor. Güvenlik kaynaklarından gelen o çarpıcı uyarı: "Mutabakata uymazlarsa Şam operasyon yapar, biz de destek veririz." Bu ifade, 25 günlük sürenin ne kadar kritik olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Türkiye, bu mesajla hem müttefiklerine güven veriyor hem de potansiyel tehditlere karşı caydırıcılığını koruyor.

Peki, bu entegrasyonun başarısız olması durumunda ne gibi senaryolar devreye girebilir? Öncelikle, Suriye hükümetinin bağımsız operasyonları, SDG'nin direniş bölgelerinde yoğunlaşacak. Türkiye'nin desteği, lojistik ve istihbarat açısından olacak; zira Ankara, Suriye sınırındaki güvenliğini doğrudan ilgilendiren bu meseleyi yakından izliyor. PKK'nın silahsızlanması, bu zincirin ilk halkasıydı ve şimdi YPG/SDG'nin sıradaki. Direnişin devam etmesi, kısa vadede yerel çatışmaları artırabilir, ancak uzun vadede ABD'nin baskısı ve üçlü mutabakat sayesinde kırılgan bir dengeye dönüşebilir. İsrail'in karıştırma çabaları ise, bu hassas dengeleri bozmak için en riskli unsur olarak öne çıkıyor. Bölge uzmanları, bu girişimlerin Suriye'nin istikrarını geciktireceğini, ancak uluslararası koalisyonun ağırlığının ağır basacağını öngörüyor.

Ekonomik boyuta indiğimizde, entegrasyonun tamamlanması Suriye için bir dönüm noktası. ABD yaptırımlarının kalkmasıyla, Körfez'den gelen yatırımlar, Türkiye'nin altyapı projeleri ve Mısır'ın lojistik katkılarıyla yeniden inşa süreci ivme kazanacak. Bu, sadece Suriye halkı için değil, tüm Orta Doğu için bir fırsat penceresi açıyor. Güvenlik kaynakları, bu vizyonu paylaşırken, "Entegre olduktan sonra Suriye'nin toparlanması hızlanacak" diyor. 25 günlük süre, bu umutlu tabloyu gerçekleştirmek için son şans; aksi takdirde operasyonlar kaçınılmaz hale gelecek.

Sonuç olarak, bugünkü gelişmeler ışığında Türkiye'nin Suriye politikasının ne kadar net ve kararlı olduğu bir kez daha tescilleniyor. Yıl sonu entegrasyonu, PKK/YPG tehdidini minimize edecek ve bölgeye kalıcı barış getirecek bir adım. 25 gün içinde her şey değişebilir; bu süreçte Türkiye'nin operasyon mesajı, sadece bir uyarı değil, aynı zamanda bir taahhüt. Gözler Damascus'ta, Ankara'da ve Washington'da; merakla beklenen bu kritik haftalarda, Suriye'nin geleceği yeniden yazılacak.