Türkiye'nin siyasi arenasında fırtınalar dinmek bilmiyor, özellikle de anayasa değişiklikleri ve seçim süreçleri söz konusu olduğunda. Yıllardır tartışılan referandum sonuçları, beklenmedik bir şekilde gündeme oturdu ve bu kez mahkeme kapıları sert bir şekilde çarpıldı. Bu olay, sadece geçmişin yaralarını deşmekle kalmıyor, aynı zamanda önümüzdeki yıllara dair büyük soru işaretleri doğuruyor. Siyasi aktörlerin hamleleri, halkın hafızasında derin izler bırakırken, adalet sisteminin tutarlılığı bir kez daha sorgulanır hale geliyor.

Her şey, yakın zamandaki bir parti içi dava ile başladı. CHP'nin 2023 kurultayı hakkında açılan davalar, siyasi çevrelerde dalga dalga yayıldı ve bu dalgalar, 2017 Anayasa Referandumu'nu yeniden su yüzüne çıkardı. AKP'li Şamil Tayyar, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve yönetiminin Asliye Hukuk Mahkemesi kararıyla görevden alınmasına ilişkin sosyal medya hesabından çarpıcı bir açıklama yaptı. Tayyar, seçim hukukunun sulh hukuk mahkemeleri tarafından belirlenmesi halinde, geçmişteki tüm seçimlerin meşruiyetinin sorgulanabileceğini vurguladı. Özellikle 2017 referandumundaki Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) mühürsüz oy kararını hatırlatarak, "Misal, 2017 referandumundaki sandıklar açılmadan mühürsüz oyların geçerli sayılmasına ilişkin seçim kurulu kararı, yarın bir sulh hukuk mahkemesince kaldırılırsa, ne olur?" diye sordu. Bu soru, adeta bir domino etkisi yarattı ve siyasi tartışmaları alevlendirdi.

Bu açıklamanın hemen ardından, Yenilik Partisi harekete geçti. Çarşamba günü, Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu'nun iptali için başvuru yapıldı. Parti, referandumun mühürsüz oy ve pusulalar nedeniyle usulsüz olduğunu iddia ederek, iptal talebinde bulundu. Ancak mahkeme, jet hızıyla ret kararı verdi. Gerekçeli kararda, "Talebin YSK kararlarının kesin olması ve yargı yoluna kapalı olması nedeniyle" ifadeleri yer aldı. Bu karar, siyasi çevrelerde şok etkisi yarattı çünkü benzer davalarda mahkemelerin farklı tutumlar sergilediği biliniyordu.

Yenilik Partisi Genel Başkanı Öztürk Yılmaz, kararın ardından sert açıklamalarda bulundu. Yılmaz, gerekçeye dikkat çekerek, "Gerekçeli kararda bakın ne denmiş, 'Talebin YSK kararlarının kesin olması ve yargı yoluna kapalı olması nedeniyle'. Gerekçeye bakın. Peki, diğer Asliye Hukuk Mahkemeleri partilerin iç işlerine karışırken YSK'nın vermiş olduğu kararları neden çiğniyorlar? Türkiye'de hukuk kaos halinde" dedi. Bu sözler, yargı sistemindeki çelişkileri gözler önüne seriyordu. Yılmaz, devamında, "Ve tamamen Saray, hukuku muhaliflere karşı bir silah olarak kullanıyor. İşlerine geldiği anda bir saatte karar yazıyorlar ve tapaj hatalarıyla dolu. Bu karar da bana göre geçersizdir, gayrimeşrudur tamamen siyasi bir karardır" diyerek, kararın siyasi motivasyonlu olduğunu iddia etti.

Öztürk Yılmaz'ın eleştirileri burada bitmedi. 16 Nisan 2017'de yapılan referandumun geçersiz olduğunu savunan Yılmaz, "Mühürsüz oylarla referandum sonucu açıklanmıştır. Ve açıklanan referandum sonuçlarıyla Türkiye'de rejim değişmiştir. Recep Tayyip Erdoğan hileli bir şekilde hukukun arkasından dolanarak Cumhurbaşkanı olmuştur. Bunun yapmış olduğu bütün işlem ve eylemler geçersizdir" şeklinde konuştu. Bu iddialar, 2017 referandumunun mühürsüz zarf ve pusulaların geçerli sayılması nedeniyle şaibeli olduğunu yıllardır dile getiren kesimlerin sesini yükseltti. Yılmaz, "Bu kararın peşini bırakmayacağız. Bir emsal çıkmıştı bakalım nasıl davranıyorlar dedik. Hemen pat diye işlerine gelmediği için hemen farklı bir yolu tercih etmiş oldular" diyerek, mücadelenin süreceğini vurguladı.

Timur Soykan ve Barış Pehlivan’a Hapis Şoku
Timur Soykan ve Barış Pehlivan’a Hapis Şoku
İçeriği Görüntüle

Bu olay, sadece 2017 referandumunu değil, genel olarak seçim ve referandum süreçlerinin güvenilirliğini tartışmaya açtı. Geçmişte, 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu'nda yüzde 51.41 "Evet" ve yüzde 48.59 "Hayır" oyu çıkmıştı, ancak mühürsüz oylar konusu yıllardır gündemden düşmemişti. YSK'nın kararları, o dönemde büyük protestolara yol açmış, muhalefet partileri tarafından usulsüzlük iddialarıyla mahkemeye taşınmıştı. Şimdi, bu ret kararıyla birlikte, yargının YSK kararlarını dokunulmaz kılması, benzer iddiaların gelecekte nasıl ele alınacağını belirsizleştiriyor.

Özellikle, 2027'ye yaklaşırken bu tartışmaların şiddetlenmesi bekleniyor. Siyasi analistler, 2027'nin erken seçim veya yeni bir anayasa değişikliği referandumu için kritik bir yıl olabileceğini söylüyor. Eğer hukuk sistemi bu şekilde çelişkili kararlar vermeye devam ederse, halkın seçime olan güveni sarsılabilir. Örneğin, AKP'li bazı isimlerin erken seçim tarihleri hakkında yaptığı açıklamalar, 2027 baharını işaret ediyor ve bu, yeni tartışmaları tetikleyebilir. Muhalefet cephesi, 2017'deki deneyimlerden ders çıkararak, daha organize bir şekilde hareket etme eğiliminde.

Dahası, bu kararın parti içi dinamiklere etkisi de göz ardı edilemez. CHP'nin kurultay davaları gibi iç meseleler, dışa yansıyarak genel siyasi iklimi etkiliyor. Tayyar'ın sorusu, adeta bir uyarı niteliğinde: Eğer mahkemeler seçim sonuçlarını etkileyebiliyorsa, geçmişteki her karar sorgulanabilir hale gelir. Bu, sadece 2017'yi değil, tüm seçim tarihini tehlikeye atabilir.

Sonuç olarak, bu ret kararı, Türkiye'nin hukuk ve demokrasi yolculuğunda bir dönüm noktası olabilir. Öztürk Yılmaz'ın ısrarlı tutumu ve Yenilik Partisi'nin başvurusu, mücadelenin bitmediğini gösteriyor. Eğer bu tür iddialar cevapsız kalırsa, 2027'de benzer senaryolar yaşanabilir ve siyasi gerilim zirveye çıkabilir. Halk, adaletin eşit dağılımını beklerken, bu olaylar geleceğe dair umutları test ediyor. Belki de asıl soru, yargının kapılarını kimlerin açıp kapatacağı ve bunun ülkeyi nereye sürükleyeceği.