Ankara'da yaşanan son hukuki gelişmeler, siyasi partilerin iç işleyişine dair tartışmaları alevlendirirken, gözler bir kez daha yargı sisteminin kararlarına çevrildi. Bu karar, uzun süredir devam eden çekişmelerin ortasında bir dönüm noktası olarak yorumlanıyor ve birçok kesimde umut ile hayal kırıklığını aynı anda tetikliyor. Özellikle muhalefet partileri için kritik öneme sahip bu süreç, geçmişteki benzer olayları hatırlatarak geleceğe dair soru işaretleri uyandırıyor.
Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin verdiği karar, iki ayrı bölümden oluşuyor ve Ankara 34. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki dava ile birleştirilmiş durumda. Karar tarihi 11 Eylül 2025 olarak kayda geçmiş. İlk kısımda, 2023 yılındaki İstanbul İl Kongresi'nin iptali için CHP genel merkezi aleyhine açılan dava esastan reddedilmiş. Aynı davada CHP İstanbul İl Başkanlığı aleyhine yöneltilen kısım ise pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddedilmiş. Mahkeme, siyasi partilerle ilgili davaların doğrudan parti tüzel kişiliklerine karşı açılması gerektiğini vurgulayarak, il veya ilçe başkanlıklarının bu tür davalarda taraf olamayacağını net bir şekilde belirtmiş. Bu karar, benzer davalarda emsal teşkil edebilecek nitelikte.
İkinci kısımda ise 8 Ekim 2023 tarihli İstanbul İl Kongresi'nin iptali talebiyle CHP genel merkezi aleyhine açılan dava yine esastan reddedilmiş. Daha da dikkat çekici olan, 4-5 Kasım 2023 tarihli 38. CHP Kurultayı'nın iptali talebiyle açılan davanın usulden reddedilmesi. Mahkeme, bu konuda daha önce açılmış ve devam eden bir dava bulunduğu için kararını HMK'nın 114/1-ı ve 115/2 maddelerine dayandırmış. Söz konusu devam eden dava, butlan davası olarak bilinen Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülüyor ve duruşma tarihi 15 Eylül olarak belirlenmiş. Bu karar, o mahkemeye yönelik fiili baskıları azaltarak hukuki bir rahatlık sağlıyor.
Geçmişe baktığımızda, bu tür davalar CHP'nin iç seçim süreçlerinde sıkça karşılaşılan çekişmelerin bir yansıması. 2023'te yaşanan İstanbul İl Kongresi, delegelerin oy kullanımı ve seçim prosedürleri çevresinde yoğun tartışmalara sahne olmuştu. Özellikle sandık ve seçim kurulu işlemleri, partinin iç disiplin mekanizmalarını test eden unsurlar olarak öne çıkıyordu. Ceza mahkemelerinde açılan davalar, 298 sayılı Seçim Yasası'nın 153, 162 ve 164. maddelerinde düzenlenen seçimlere hile karıştırma suçlarını kapsıyordu. Ayrıca, menfaat temini veya vaadi gibi konular da gündeme gelmişti, ancak 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nda bu eylemler suç olarak düzenlenmemiş. Bu yasada sadece seçimlere hile karıştırma suçu (madde 112) yer alıyor, menfaat temini ise disiplin suçu kapsamında değerlendirilebilir.
Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi'nde ve İstanbul'da açılan ceza davaları, yasal düzenlemelere rağmen zorlama ile başlatılmış gibi görünüyor. Mahkemeler, bu davaları esasa etkili görmeyerek veya sonuçlarını beklemeyerek kararlarını şekillendirmiş. Butlan davasında incelenebilecek işlemler, yalnızca kurultay divanının yönetimindeki işlemlerle sınırlı kalıyor; sandık ve seçim kurulu işlemleri mahkemenin görev alanı dışında tutulmuş. Vaad nedeniyle oy kullanma eylemi, kişinin iradesine uygun bir davranış olarak ceza hukuku bağlamında hile olarak kabul edilmiyor. Bu durum, davaların hukuki temellerini zayıflatıyor ve siyasi motivasyonları ön plana çıkarıyor.
İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kayyum kararı da bu süreçte kritik bir rol oynuyor. Dosyanın ivedilikle ele alınması ve tedbirin kaldırılması gerektiği vurgulanıyor, çünkü başka hukuki seçenek kalmamış. CHP hakkında açılan diğer iptal davaları, bu kararın gölgesinde değerlendiriliyor. Eski Yargıtay hakimi Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun sosyal medya paylaşımında belirttiği gibi, bu karar CHP aleyhindeki davalara umut bağlayanlarda hüsrana yol açmış. Eminağaoğlu, madde madde sıraladığı değerlendirmesinde, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararının, devam eden butlan davasına olumlu etki yapacağını ifade ediyor. Mahkeme, ceza mahkemesindeki görev ve süreç beklenmesine karar vermişti, ancak yeni karar bu baskıları hafifletiyor.
Geleceğe dair yorumlar ise oldukça ilgi çekici. 15 Eylül'deki duruşma, CHP'nin kurultay sürecini doğrudan etkileyebilir. Eğer butlan davası reddedilirse, parti içindeki istikrar artacak ve benzer davaların önü kesilecek. Ancak kabul edilmesi halinde, yeni kongre süreçleri gündeme gelebilir, bu da siyasi dengeleri altüst edebilir. Anayasa Mahkemesi'nin 10 Eylül 2025 tarihinde ceza mahkemesinin seçimlere hile karıştırma konusundaki kararını incelemesi, zincirleme etkiler yaratabilir. Bu kararlar, yargının siyasi partiler üzerindeki rolünü yeniden tanımlayabilir ve muhalefet stratejilerini şekillendirebilir.
Tüm bu gelişmeler, Türkiye'deki hukuki ve siyasi ortamın karmaşıklığını gözler önüne seriyor. CHP'nin iç seçimleri, yalnızca parti içi bir mesele olmaktan çıkıp ulusal gündemin parçası haline gelmiş durumda. Mahkemelerin verdiği kararlar, emsal niteliği taşıyarak diğer partiler için de yol gösterici olabilir. Özellikle pasif husumet ehliyeti ve usulden ret gibi teknik detaylar, gelecek davalarda stratejik öneme sahip olacak. Bu süreç, yargı bağımsızlığının test edildiği bir arena olarak değerlendiriliyor ve sonuçları uzun vadede siyasi haritayı değiştirebilir.
Sonuç olarak, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararı, umut bağlayanları hayal kırıklığına uğratırken, CHP için bir nefes alma fırsatı sunuyor. Devam eden davaların seyri, 15 Eylül duruşmasıyla netleşecek ve bu, siyasi arenada yeni fırtınalara yol açabilir. Heyecan verici bu hukuki mücadele, Türkiye'nin demokrasi yolculuğunda önemli bir kilometre taşı olarak hatırlanacak.