Süleyman Soylu'nun Eski Paylaşımı Sosyal Medyada Fırtına Kopardı
Süleyman Soylu'nun Eski Paylaşımı Sosyal Medyada Fırtına Kopardı
İçeriği Görüntüle

Siyasetin en karanlık koridorlarında, bazen bir dava bile depremleri tetikler. Türkiye'nin kalbi, Ankara'dan İstanbul'a uzanan adalet arayışıyla atarken, geçmişin hayaletleri ansızın canlanır. Bir referandum, bir sistem değişikliği, binlerce soru işareti... Yıllar sonra bile, o sandıkların gölgesi sahnede dans eder. Mahkeme salonları, sadece evrak yığınlarından ibaret değil; güç dengelerinin, gizli ittifakların ve halk iradesinin çarpıştığı arenalar. Son günlerde, bir başvuruyla başlayan fırtına, yargının beklenmedik bir hamlesiyle kasırgaya dönüştü. Bu, sadece bir ret kararı değil; ülkenin siyasi mimarisini sorgulatan bir şok dalgası. Kulislerde fısıltılar dolaşıyor: Acaba bu hız, adaletin mi yoksa korumanın zaferi mi? Milyonlarca seçmenin aklında aynı soru: Oylar gerçekten mühürlü müydü, yoksa bir kâbusun parçası mı? Heyecan dorukta, çünkü bu hikaye, sadece bir dava değil; bir ulusun vicdan muhasebesi.

Asıl bomba, Yenilik Partisi Genel Başkanı Öztürk Yılmaz'ın cesur hamlesiyle patladı. Geçtiğimiz günlerde, Yılmaz tam bir hukuk manifestosuyla Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kapısını çaldı. Hedef? 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu'nun tam iptali. Neden mi? Sandık kurulu mührü taşımayan pusula ve zarfların, dışarıdan getirildiği kanıtlanmadıkça geçerli sayılması. Bu, referandum gecesinin en kanlı yarasıydı: Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) tartışmalı kararı, muhalefeti ayağa kaldırmış, sokakları inletmişti. Yılmaz, bu usulsüzlüğün referandumun meşruiyetini yerle bir ettiğini haykırdı. Başvuru, mühürsüz oyların manipülasyon kapısını araladığı iddiasıyla doluydu – bir avukatın kalemiyle yazılmış, ama bir devrimin kıvılcımı gibi parlayan bir belge. Mahkeme salonunda hava elektrik yüklüydü; dosya incelenirken, Türkiye nefesini tuttu. Peki, ne oldu? Jet hızında bir ret! Davanın açılmasından 24 saat bile geçmeden, mahkeme kapıyı çarptı. Bu sürat, akıllara "Adalet mi, yoksa panik mi?" sorusunu getirdi. Yılmaz, öfkesini dizginlemeden patlattı: "O kadar jet ki jet skiden de jet!" Kararın anlam ve tipografi hatalarıyla dolu olduğunu vurgulayarak, "Bu işin peşini bırakmayacağız!" diye rest çekti. Hukuk savaşının yeni cephesi açılıyor; bir üst mahkeme, bu fırtınayı dindirebilecek mi?

Bu ret, sadece bir kağıt parçası değil; 2017'nin derin yaralarını kanatan bir hançer. Hatırlayın o tarihi geceyi: Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne evrilmek için sandık başına koşmuştu. 25 milyondan fazla 'evet' oyuyla sistem değişti, ama zaferin tadı acıydı. YSK'nın mühürsüz zarf ve pusulaları geçerli sayma kararı, adeta bir deprem etkisi yarattı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), bu hamleyi "seçim hırsızlığı" diye niteledi; dışarıdan getirilen oyların izini sürmek imkansızlaşmıştı. Sokaklar protesto sesleriyle doldu, mahkemeler kapandı, ama YSK dimdik ayakta kaldı. O referandum, sadece bir oylama değildi; parlamenter sistemin son nefesi, yürütmenin mutlak egemenliğinin doğuşuydu. Şimdi, yıllar sonra bu dava, o yarayı deşiyor. Yılmaz'ın başvurusu, Yenilik Partisi'ni yalnız bırakmadı; muhalefet cephesinde yankılandı. CHP'nin eski yaraları kabardı, iktidar kanadında ise tedirginlik dalgaları yayıldı. Eski AKP Milletvekili ve Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) Üyesi Şamil Tayyar'ın sözleri, adeta bir kehanet gibi: İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin CHP İstanbul İl Kongresi'ni iptal edip kayyum ataması üzerine, Tayyar "Seçim hukukunun sulh hukuk mahkemelerince belirlenmesi halinde, geçmiş seçimlerin meşruiyeti sorgulanır" demişti. Ve eklemişti: "2017 referandumundaki mühürsüz oylar geçerli sayıldı; yarın bir sulh hukuk mahkemesince kaldırılsa, ne olur?" Bu ret, Tayyar'ın sorusunu yanıtlıyor gibi: Koruma kalkanı devrede!

Tepkiler, bir yangın gibi yayıldı. Öztürk Yılmaz'ın "jet ski" benzetmesi, sosyal medyada viral oldu; binlerce paylaşımda "Adalet bu kadar hızlıysa, neden diğer davalar yıllarca sürünüyor?" sorusu yankılandı. Muhalefet liderleri, sessiz kalmadı: CHP kanadından "Bu, YSK'nın hatasının resmi onayı" sesleri yükseldi. İktidar cephesi ise temkinli; resmi açıklama yok, ama kulislerde "Geçmişi kurcalamayın" fısıltıları dolaşıyor. Bu karar, yargının bağımsızlığına dair şüpheleri alevlendirdi – neden 24 saatte bitti? Anlam hataları, tipografi kusurları... Bunlar, aceleliğin izleri mi? Kamuoyu, derin bir şok içinde: Bir yanda "Hukuk zaferi" diyenler, diğer yanda "Siyasi emir" haykıranlar. Şamil Tayyar'ın uyarısı, şimdi daha anlamlı: Eğer sulh hukuk mahkemeleri seçimleri sorgulayabiliyorsa, 2017'nin mühürsüz oyları neden dokunulmaz? Bu ret, muhalefeti daha da kenetleyecek mi? Yoksa yeni davalarla mı dolacak mahkemeler?

Bu olayın kökleri, Türkiye'nin siyasi DNA'sına uzanıyor. 2017 Referandumu, sadece bir değişiklik değildi; güçler ayrılığının yeniden tanımlandığı, cumhurbaşkanına sınırsız yetkiler veren bir dönüm noktası. 'Evet' blokunun zaferi, muhalefeti zayıflattı; ama mühürsüz oylar, o zaferin en zayıf halkası kaldı. YSK'nın kararı, Anayasa Mahkemesi'ne taşındı, ama reddedildi. Şimdi, sulh hukuk mahkemelerinin devreye girmesiyle, domino taşları devrilmeye başladı. Tayyar'ın CHP kongresi örneği, ironik bir ayna: Dün kayyum atan ilçe, bugün referandumu sorguluyor. Bu çifte standart, yargıyı tartışmanın odağı yapıyor. Hukukçular, "Hızlı ret, delillerin incelenmediğini gösterir" diyor; muhalifler ise "Siyasi baskı" suçlamasında bulunuyor. Gelecek? Gözler bir üst mahkemede: Yılmaz'ın temyizi, süreci uzatabilir mi? Eğer iptal olursa, sistem değişikliği neye dönüşür? Erken seçim rüzgarları mı eser, yoksa statüko mu zafer kazanır?

Ama heyecan burada sönmüyor; bu ret, bir kıvılcım. Türk siyaseti, geçmişin hayaletleriyle yüzleşiyor: Mühürsüz oylar, kayyumlar, hızlı kararlar... Hepsi, adalet terazisinin dengesizliğini haykırıyor. Öztürk Yılmaz'ın inadı, muhalefetin yeni silahı olabilir; Şamil Tayyar'ın sorusu, iktidarın kabusu. Kamu vicdanı uyanıyor: 2017'nin oyları, gerçekten milletin miydi? Bu dava, sadece bir başlangıç; fırtına, mahkeme kapılarından sokaklara sıçrayabilir. Yargı, jet hızıyla mı uçacak, yoksa yavaşlayıp hesap mı verecek? Cevap, önümüzdeki günlerde gizli – ve Türkiye, nefesini tutmuş bekliyor. Bu şok, bir uyanışın habercisi mi? Siyasi arenanın en vahşi dansı, yeni başlıyor!