Seçim Sandığından Yükselen Yargı Fırtınası: Milyonlarca Oy Kirli Bir Pazarlığın Gölgesinde Miydi?
Son zamanlarda Türkiye'de hukuk sisteminin bağımsızlığına dair tartışmalar hız kazanırken, kamuoyunda yankı uyandıran bir iddia, geçmiş seçimlerin dahi kaderini değiştirebilecek potansiyele sahip. Hukuk çevrelerinden sızan bilgilere göre, bir zamanlar milyonlarca haneye dağıtılan kömür ve beyaz eşyaların, bugünkü yargı krizinin fitilini ateşleyen bir "seçim rüşveti" olarak değerlendirilmesi gündemde.
Bu olağanüstü iddiayı dile getiren gazeteci Ahmet Nesin, Türk siyasetinin en hassas konularından birine parmak basıyor: seçim hilesi ve rüşvet arasındaki ince çizgi. Nesin, Habertürk'te dört hukukçunun katıldığı bir programda yaşanan tartışmaları gündeme taşıyor. Bu tartışmalar sırasında bir hukukçunun, seçimde oyların yanlış sayılmasının hile olarak kabul edildiği ancak oy karşılığında menfaat sağlanmasının "seçmen iradesini etkileme" eylemi olduğu ancak "hile" olarak görülmediği yönündeki şaşırtıcı görüşüne dikkat çekiyor. Bu hukuki boşluk, yıllar boyunca milyonlarca haneye yapılan yardımların yargı nezdinde sorgulanmasını engelledi.
Peki, bu iddiaların arkasında ne var? Türkiye Kömür İşletmeleri'nin (TKİ) resmi verileri, bu iddiaları destekler nitelikte. Resmi kaynaklara göre, 2003-2011 yılları arasında tam 13,6 milyon ton kömürün, 17 milyon haneye dağıtıldığı ortaya çıkıyor. Bu, günümüz değeriyle 76 milyar TL'ye tekabül eden devasa bir bütçeyi temsil ediyor. Hatta bu yardımların ne denli ileri boyutta olduğu, Dersim'in elektriği olmayan köylerine dahi buzdolabı dağıtıldığı yönündeki haberlerle somutlaşıyor. Bu olay, siyasi iktidarın sadece bir vaatte bulunmakla kalmayıp, somut yardımlarla seçmen iradesini etkilediği yönündeki iddiaları güçlendiriyor.
Bu olağanüstü durumun en dikkat çekici yönlerinden biri de, iktidara yakınlığıyla bilinen gazeteci Cem Küçük'ün dahi Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) son kararlarına yönelik sessizliği. Küçük'ün, mahkeme kararı olmadan kaydedilen seslerin delil sayılamayacağı yönündeki yorumları, bu iddiaların ne denli önemli ve üst düzey bir tartışma konusu olduğunu gözler önüne seriyor. Bu durum, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasında yaşanan gerilimin de kökenini oluşturduğu söylenen, ayrı bir "hukuk" sisteminin varlığına işaret ediyor.
Tüm bu gelişmeler, Türk hukuk sisteminde bir dönüm noktasına işaret ediyor. Zira eğer bu yardımlar hukuken "seçim rüşveti" olarak tanımlanırsa, durumun sadece ahlaki veya siyasi bir boyutta kalmayacağı açık. Daha önce benzer bir durum için yapılan resmi başvurular, bir sonuca ulaşamasa da, yeni bir yasal yorumla bu davanın yeniden açılma ihtimali artık çok güçlü.
Ve işte o an geldi! Yargı çevrelerinden gelen son fısıltılar, hukuk sisteminin bu büyük meseleyle yüzleşmeye hazırlandığını gösteriyor. Tüm bu tartışmaların sonunda atılacak bir adım, geçmiş seçimlerin ve hatta o dönemde alınan kararların hukuki geçerliliğini ortadan kaldırabilecek bir devrim niteliğinde olabilir. Özellikle 2017 Referandumu'nun dahi bu kapsamda yeniden değerlendirilmesi ve iptal edilmesi, Türkiye siyasetinin tüm seyrini değiştirecek, görülmemiş bir yargı fırtınasının başlangıcı olabilir.