Türkiye'nin gündemini sarsan trajik bir kaza, Azerbaycan'dan kalkıp Türkiye'ye dönerken Gürcistan-Azerbaycan sınırında meydana gelen C-130 tipi askeri kargo uçağı düşüşüyle yürekleri dağladı. Milli Savunma Bakanlığı'nın acil açıklamasıyla duyurulan olayda, uçakta bulunan 20 kahraman personel şehit oldu. Mürettebat dahil toplam 20 askerin yer aldığı uçak, rutin bir görev dönüşü sırasında beklenmedik bir şekilde havada parçalanarak enkaza dönüştü. Enkazın hızla ulaşıldığı bildirilirken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da koordineli arama-kurtarma çalışmalarını yakından takip ettiklerini belirterek, ulusa başsağlığı diledi. Bu felaket, sadece bir uçağın kaybı değil, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hava gücündeki köklü sorunları bir kez daha gün yüzüne çıkardı ve kamuoyunda derin bir infial yarattı.
Olayın sıcaklığı henüz dinmemişken, deneyimli gazeteci Yılmaz Özdil, Sözcü Televizyonu'nda yayınlanan programında kazanın perde arkasındaki çarpıcı detayları masaya yatırdı. Özdil, Türkiye'nin haber akışının ne kadar hızlı değiştiğini ve program planlamalarını zorlaştırdığını dile getirerek söze başladı, ardından tüm millete başsağlığı diledi. “20 yiğidimizi kaybettik, başımız sağ olsun” diyerek duygusal bir giriş yaptı. Kazanın görüntülerini izleyen milyonlar gibi Özdil de, uçağın kuyruk ve burun kısımlarının koparak ayrıldığı anları tarif etti. Azerbaycan'da çekilen bu görüntüler, havada adeta bir felaketi belgeleyen korkunç bir tablo sunuyordu: Uçak, gökyüzünde ikiye bölünmüş, parçaları yere doğru süzülüyordu. Özdil, bu dehşet verici sahnenin ardındaki asıl suçluyu işaret etti: Uçakların aşırı yaşı.
C-130 Hercules tipi kargo uçakları, dünya havacılık tarihinin en ikonik modellerinden biri olsa da, Türk Hava Kuvvetleri envanterindeki örnekler 60 yılı aşan bir geçmişe sahip. Özdil, bu uçakların gövde ömrünün, görünmez mikro çatlaklarla dolup taştığını vurguladı. “Uçaklar üç ana parçadan monte ediliyor: Burun, kanat bölümü ve kuyruk. Zamanla bu bağlantı noktalarında stres birikiyor ve havada aniden kırılma meydana geliyor” diye açıkladı. Gazetecilik kariyerinde defalarca savunma sanayii meselelerini kaleme alan Özdil, kazanın füze saldırısı veya sabotaj kaynaklı olmadığını net bir şekilde ortaya koydu. “Eğer dış etken olsaydı, radar izleri olurdu, askeri açıklamalar çoktan patlardı. Bu, saf ve basit bir yaşlanma sorunu” dedi. Enkaz görüntüleri de bu tezi destekler nitelikte: Parçalanma, yüksek irtifada yapısal bir arızaya işaret ediyordu, patlama veya delik izi yoktu.
Peki, bu uçaklar neden hala havada? Özdil, İngiltere'den alınan C-130'ların 27 ila 30 yaşında olduklarını, hatta Birleşik Krallık envanterinden çıkarıldıktan sonra Türkiye'ye satıldığını hatırlattı. “Bunlar, İngiltere'nin 'artık uçurmayız' dediği hurdalar. Bizimkiler ise 60'ını devirmiş” diyerek sitem etti. Bakım ekiplerinin elinden geleni yaptığını kabul eden Özdil, ancak gövde ömrünün fiziksel bir sınır olduğunu belirtti. Uçaklar, her iniş-kalkışta yoruluyor, metal yorgunluğu birikiyor ve nihayetinde kritik bir uçuşta felaket doğuyor. Bu durum, sadece C-130'larla sınırlı değil; Türk Hava Kuvvetleri'nin genel filosunda benzer sorunlar yaşanıyor. Özdil, helikopter kazalarını da örnek verdi: “Her 2-3 yılda bir helikopter felaketi yaşıyoruz, neden? Çünkü eski ekipmanlarla elit personeli riske atıyoruz” dedi. Son yıllarda yaşanan S-70 ve UH-60 kazaları, bu eleştiriyi haklı çıkarıyordu; her seferinde bakım raporu temiz çıksa da, yaş faktörü hep gündeme geliyordu.
Kazanın Gürcistan topraklarında gerçekleşmesi, uluslararası boyutu da ekledi. Uçak, Azerbaycan'daki bir NATO tatbikatı veya lojistik görevinden dönüyordu – resmi açıklamalarda detay verilmese de, savunma kaynakları rutin personel nakli olduğunu doğruladı. Gürcistan yetkilileri, enkaz alanına erişim için Türkiye ile hızlı koordinasyon sağladı ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, enkazın ulaşıldığını sosyal medyadan duyurdu. “Kardeşlerimizin acısını derin bir üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız” diye yazan Yerlikaya, arama ekiplerinin titiz çalıştığını ekledi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de taziye mesajı yayınlayarak, “Kardeş Türkiye'nin acısını paylaşıyoruz” ifadelerini kullandı. Bu diplomatik dayanışma, olayın bölgesel bağlarını güçlendirdi, ancak asıl soru havada asılı kaldı: Neden modern uçaklar alınmıyor?
Özdil'in yorumları burada zirveye ulaştı. Gazeteci, AKP iktidarı dönemindeki savunma politikalarını sertçe eleştirdi. “F-16'lar, Eurofighter'lar, F-35'ler... Hepsi masada kaldı, dış politika yüzünden yeni nesil savaş uçakları alamıyoruz. Sonuç? Eski C-130'larla kargo taşıyoruz, helikopterlerle eğitim uçuyoruz” dedi. Gerçekten de, Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması ve S-400 krizi, hava filosunun yenilenmesini yıllarca ertelemişti. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın yapacağı soruşturma, teknik raporu kamuoyuyla paylaşacak olsa da, Özdil önceden hükmünü verdi: “Suçlu, yaşlı hava gücü ve yanlış politikalar. Bu uçaklar müzelik olmalıydı, gökyüzünde değil”. Eleştiri dalgası, sosyal medyada hızla yayıldı; binlerce kullanıcı, #C130Kazası ve #YaşlıUçaklar etiketleriyle benzer görüşleri paylaştı. Bazıları, “20 şehidimiz için hesap sorulmalı” derken, diğerleri savunma bütçesinin önceliklerini sorguladı.
Bu kaza, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin lojistik omurgasındaki kırılganlığı bir kez daha gözler önüne serdi. C-130'lar, 1950'lerden beri orduların vazgeçilmezi; dayanıklı, çok yönlü ve her türlü arazide iniş yapabilen bir model. Ancak, 60 yıllık bir örnek, modern standartlara göre adeta antika. ABD'de bile en yeni C-130J'ler üretilirken, Türkiye'nin filosu II. Dünya Savaşı sonrası döneme dayanıyordu. Bakım hangarlarda titizlikle yapılıyor, her uçuş öncesi kontroller atlanmıyor, ama metalin ömrü sınırlı. Özdil, bu noktada bir benzetme yaptı: “Bir arabanın 60 bin kilometre değil, 600 bin kilometre yol yaptığını düşünün. Ne kadar yağ değiştirirseniz değiştirin, bir gün dağılır”. Haklıydı; son 10 yılda benzer yapısal arızalar, farklı ordularda da rapor edilmişti, ama Türkiye için bu, milli bir yara açtı.
Şehitlerin kimlikleri henüz resmi olarak açıklanmadı, ancak ailelere ulaşıldığı ve cenaze törenlerinin planlandığı bildirildi. Ankara'da genelkurmay karargahı önünde anma nöbeti başladı, vatandaşlar Türk bayraklarıyla meydanları doldurdu. Hava Kuvvetleri, filosunu gözden geçirme sinyali verdi; belki bu felaket, yenileme sürecini hızlandırır. Öte yandan, muhalefet partileri mecliste acil oturum talep etti, savunma bakanına hesap sorma çağrısı yaptı. Özdil'in programı, tam da bu kaosun ortasında yayınlandı ve izlenme rekorları kırdı – 2000'den fazla görüntülenme kısa sürede gerçekleşti. Gazetecinin sözleri, sadece bir yorum değil, yılların birikimiydi: Savunma sanayiinde yerli üretim hamlesi atılırken, ithal filosu ihmal edilmişti.
Gelecek günlerde soruşturma raporu, kazanın teknik nedenlerini aydınlatacak. Eğer Özdil'in dediği gibi yaş faktörü baskın çıkarsa, filo yenileme gündeme gelebilir – belki yeni C-130J siparişleri, belki yerli kargo uçağı projeleri. Ama bugün, 20 kahramanın acısı konuşuyor. Onlar, Azerbaycan'daki kardeşlik görevini yerine getirirken, gökyüzünde son uçuşlarını yaptı. Özdil, programı “Başımız sağ olsun, ama dersimizi alalım” diyerek bitirdi. Türkiye, bu kayıpla bir kez daha anladı: Gökyüzü affetmez, özellikle de 60 yaşındaki kanatlarla uçarken. Bu hikaye, sadece bir kaza değil; hava gücümüzün geleceğini şekillendirecek bir uyarı. Milletin kalbi, şehitler için atarken, umutlar yeni bir sayfa için yanıp sönüyor.




