Din

Yecüc ve Mecüc Hakkında Tüm Bildiklerinizi Yıkacak Tarihi Gerçek Ortaya Çıktı

Kur'an'daki Yecüc ve Mecüc kavramı hakkında yüzyıllardır anlatılan masallar sona erdi. Ayetlerdeki şifreleri çözen araştırmacı, bu gizemli ifadelerin aslında kimi işaret ettiğini açıkladı.

Bildiğimiz tüm mitolojileri ve kulaktan dolma bilgileri bir kenara bırakan, Kur'an-ı Kerim'in özüne dayalı ve Hakkı Yılmaz'ın detaylı anlatımlarını esas alan haber makaleniz aşağıdadır.

Kur'an-ı Kerim'deki en gizemli kavramlardan biri olan ve yüzyıllardır halk arasında çeşitli efsanelere konu olan Yecüc ve Mecüc hakkında ezber bozan açıklamalar yapıldı. Kutsal metinlerde geçen bu ifadelerin aslında ne anlama geldiği, yüzyıllardır süregelen masalsı anlatımların ötesinde, ayetlerin derinlemesine incelenmesiyle gün yüzüne çıkartıldı. Bugüne kadar devasa yaratıklar, kulaklarını yorgan yapan devler ya da yerin altından çıkacak korkunç varlıklar olarak tasvir edilen bu kavramların, aslında bambaşka bir sosyolojik ve tarihi gerçeğe işaret ettiği belirtiliyor.

Araştırmacı Hakkı Yılmaz, Kur'an'da asla mitolojiye, masala veya efsaneye yer olmadığını vurgulayarak, Yecüc ve Mecüc kavramlarının üzerine yapıştırılan uydurma hikayelere sert tepki gösteriyor. Tarih boyunca ehil olmayan kişilerin, halkı etkilemek veya gece sohbetlerinde eğlendirmek amacıyla bu kavramları gerçek dışı unsurlarla süslediği ifade ediliyor. Özellikle “bir kulağını yorgan, bir kulağını döşek yapan”, boyları göklere uzanan veya her şeyi yiyip bitiren yaratık tasvirlerinin, Kur'an'ın mesajıyla hiçbir ilgisi bulunmadığının altı çiziliyor.

Yapılan detaylı analizlere göre, bu kelimelerin kökeni Arapça olmayıp, tıpkı "telefon" veya "radyo" gibi başka dillerden geçerek arapçalaşmış (muarreb) sözcüklerdir. Konunun uzmanı Yılmaz, bu ifadelerin aslında "Akıncılar ve onların komutanları" ya da daha genel bir tabirle "İstilacılar" anlamına geldiğini belirtiyor. Bu tanım, kavramı fiziksel bir canavardan çıkarıp, tarih boyunca toplumların başına bela olan, ülkeleri işgal eden, sömüren ve talan eden askeri güçlere dönüştürüyor. Yani Yecüc ve Mecüc, yerin altından çıkacak meçhul varlıklar değil, tarih sahnesinde defalarca görülmüş işgalci ordulardır.

Kur'an'daki Kehf Suresi ve Enbiya Suresi bağlamında ele alınan konuda, bu sıfatların tarihsel bir örneği olarak Hayber Yahudileri ve onların arazileri üzerindeki tasarruflar işaret ediliyor. Hatta İncil ve Tevrat'taki "Gog ve Magog" anlatımlarıyla da paralellik kurularak, bu grupların temel özelliğinin "akıncılık ve istilacılık" olduğu vurgulanıyor. Tarihten günümüze Büyük İskender'in seferlerinden, Moğol istilalarına, yakın tarihteki Vietnam, Irak veya Afganistan işgallerine kadar, ülkeleri haksız yere işgal edip sömüren tüm güçlerin bu kapsamda değerlendirilebileceği belirtiliyor.

Hakkı Yılmaz'ın dikkat çektiği bir diğer çarpıcı nokta ise "Sağdan Yanaşmak" kavramıdır. İstilacıların veya kötü niyetli güçlerin, insanları en çok değer verdikleri kutsallar üzerinden kandırdığı ifade ediliyor. "Şeytanın sağdan yanaşması" olarak tabir edilen bu durumun, insanların Allah, Peygamber, din ve ahlak ile aldatılması anlamına geldiği belirtiliyor. İşgalcilerin veya sömürgecilerin, toplumları ele geçirmek için sadece kaba kuvvet kullanmadıkları, aynı zamanda o toplumun en hassas olduğu dini duyguları da manipüle ettikleri uyarısında bulunuluyor.

Tarihsel süreçte Peygamberimiz Hz. Muhammed'in adının kullanılarak uydurulan rivayetlerin ve "Peygamber böyle dedi" denilerek üretilen sahte din anlayışının da bu "sağdan yanaşma" taktiğinin bir parçası olduğu kaydediliyor. İblis'in "Senin dosdoğru yolun üzerine oturacağım" yeminini hatırlatan Yılmaz, insanların Allah ile, Peygamber ile ve Kur'an ile aldatılmaya karşı uyanık olmaları gerektiğini, düşmanın her zaman açıkça saldırmayacağını, bazen en güvenilen kapıdan, yani inanç dünyasından sızabileceğini belirtiyor.

Sonuç olarak, Yecüc ve Mecüc'ün fantastik canavarlar olmadığı, aksine insanlık tarihi boyunca var olan ve ülkeleri talan eden emperyalist güçler ve işgalci zihniyetler olduğu gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Bu akıncılar ve onların arkasındaki komuta merkezleri, gittikleri yerleri kurutan, kaynakları sömüren ve geride yıkım bırakan güçler olarak tanımlanıyor. Kur'an'ın bu uyarılarının, sadece geçmişe dair bir hikaye değil, günümüz dünyasındaki işgalleri ve sömürü düzenini anlamak için de yaşayan birer ikaz olduğu bir kez daha anlaşılıyor.