Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçlarının açıklanmasının ardından başlayan tercih dönemi, her yıl binlerce gencin geleceğini şekillendiren kritik bir süreç olarak dikkat çeker. Ailelerin ve öğrencilerin aylarca süren emeklerinin meyvesi olan bu tercih listeleri, hayallerin kapısını aralayan bir köprü gibidir. Ancak son dönemde ortaya çıkan gelişmeler, bu sürecin ne kadar hassas ve korunmaya muhtaç olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Özellikle 2025 YKS tercihleri sırasında yaşanan olaylar, eğitim sistemimizin güvenilirliğine dair önemli soruları gündeme getirdi. Öğrencilerin başarı sıralamalarına göre özenle hazırladıkları listeler, beklenmedik bir şekilde gündemin odağı haline geldi. Bu durum, hem bireysel hikayeleri hem de genel politikaları etkileyen bir zincirleme reaksiyonu tetikledi.
İlk olarak İzmir'de yaşayan C.Ş. adlı bir öğrencinin hikayesiyle başlayan bu süreç, adeta bir domino etkisi yarattı. C.Ş., sayısal alanda 23 bin 7'nci sıraya yerleşerek kamu üniversitelerinde tıp fakültesi hedefleyen bir puan elde etmişti. Ailesiyle birlikte 13 Ağustos gecesi, tercihlerin son saatlerinde ÖSYM'nin sistemine girerek listesini finalize ettiler. İlk 22 sıraya kamu üniversitelerinin tıp fakültelerini, son ikiye ise diş hekimliği programlarını yerleştirdiler. Saat 23.28'de onaylayıp ekran görüntüsü alan C.Ş., bu anı bir zafer olarak kutlamaya hazırlanırken, sadece yedi dakika sonra yaşanan değişiklik her şeyi altüst etti. Sistemde tekrar kontrol ettiklerinde, hayalleri yerini tamamen farklı tercihlere bırakmıştı: Özel üniversitelerin iki yıllık yaşlı bakım bölümleri listenin başına taşınmıştı. Bu ani dönüşüm, puanı ve başarı sıralamasıyla hiç uyuşmayan bir tablo çiziyordu. Aile, şaşkınlık ve endişe içinde geceyi geçirdi, ancak sabahın ilk ışıklarıyla harekete geçti.
C.Ş.'nin çığlığı, karakola ve savcılığa uzanan bir adalet arayışını başlattı. Saat 04.10'da polis karakoluna başvurarak şikayette bulundular. Mesai başlar başlamaz İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçelerini sundular. Bu ilk adım, sadece bireysel bir mağduriyeti değil, daha geniş bir sorunu gün yüzüne çıkarmaya yetti. Aynı gece Giresun'da Y.S., Hatay'da M.B.K. ve İstanbul'da N.E. adlı öğrencilerin tercih listelerinde benzer değişiklikler tespit edildi. Kısa süre sonra D.K. ve Kadir Efe Korkut da mağdurlar listesine eklendi. Toplamda altı kişiyi etkileyen bu olay, organize bir girişimin izlerini taşıyordu. Örneğin, C.Ş., Y.S. ve M.B.K.'nın sistemlerine aynı IP adresinden erişim sağlanmıştı. Y.S.'nin listesine de yaşlı bakım bölümü eklenmişti, tıpkı diğerlerinde olduğu gibi. Bu ortak noktalar, tesadüf olmanın ötesinde bir pattern çiziyordu ve soruşturmayı derinleştiriyordu.
ÖSYM'ye sunulan dilekçe, C.Ş.'nin babasıyla birlikte Ankara'ya yaptıkları yolculukla somutlaştı. 14 Ağustos'ta kurumun kapısını çalan aile, ekran görüntülerini ve delilleri ortaya koyarak orijinal listenin kabulünü talep etti. Dilekçede, değişikliklerin rızaları dışında gerçekleştiği net bir şekilde belirtilmişti. Ancak ÖSYM'nin yanıtı bekledikleri gibi olmadı. Kurum, Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzu'nun ikinci maddesine atıfta bulunarak tercihler süresi bittikten sonra herhangi bir değişikliğe izin vermediğini vurguladı. Talebin reddedilmesi, listedeki kısmi veya tam iptal girişimlerini de kapsayan bir politika çerçevesinde gerekçelendirildi. Bu red, aileyi daha kararlı kıldı ve Ankara 24. İdare Mahkemesi'nde dava açmalarına yol açtı. Mahkeme süreci, sadece bir öğrencinin değil, tüm sistemin güvenilirliğinin sorgulanmasını sağlayacak bir dönüm noktası haline geldi.
Mahkeme salonlarında yankılanan argümanlar, teknolojik gerçeklikleri merkeze aldı. Savcılığın incelemesi, değişikliklerin İstanbul Ümraniye'de yaşayan M.H.C.'nin IP adresinden yapıldığını ortaya koydu. M.H.C., suçlamaları kabul etmese de, "kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek ve yaymak" iddiasıyla dava altına alındı. Mahkeme kararında, C.Ş.'nin onayladığı listenin ardından yedi dakikada gerçekleşen güncellemenin detayları titizlikle incelendi. Yeni tercihler, öğrencinin puanıyla örtüşmeyen, başarı sıralaması düşük programlardı. Üstelik bu sadece bir vaka değildi; farklı şehirlerdeki mağdurların listelerine de aynı IP üzerinden erişim sağlanmıştı. Kararda, günümüz teknolojisinin iyi niyetli olmayan aktörlere şifre kırma ve müdahale imkanı tanıdığına dikkat çekildi. ÖSYM'nin kılavuzuna yapılan atıf, bu bağlamda yetersiz kaldı. Mahkeme, "Sorumluluk adaya bırakılamaz" diyerek, müdahalelerin yükümlülüğünün idareye ait olduğunu hükme bağladı.
15 Ekim'de gelen karar, adeta bir zafer ilanıydı. Ankara 24. İdare Mahkemesi, C.Ş.'yi haklı buldu ve işlemi iptal etti. Kararda, değişikliklerin ispat niteliğindeki delillerle kendi isteği dışında gerçekleştiği vurgulandı. Farklı IP numarasıyla yapılan son güncellemelerin dikkate alınmaması gerektiği belirtildi. Önceki tercihler doğrultusunda değerlendirme yapılması emredildi. Bu, sadece bireysel bir rahatlama değil, sistematik bir soruna işaret ediyordu. Mahkeme, C.Ş.'nin puanına uymayan tercihlerin yanı sıra, diğer mağdurların benzer mağduriyetlerini de göz önünde bulundurdu. Aynı IP üzerinden ortak bölümlerin eklenmesi, organize bir yapıyı işaret ediyordu. Karar metninde, "Bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının tercihlerinin kendi isteği dışında bir müdahale ile değiştirildiğini ispatlar nitelikte olduğu anlaşıldığından..." ifadesi, hukukun zaferini simgeliyordu. ÖSYM'nin red işleminin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu net bir şekilde hükme bağlandı.
Bu kararın yankıları, C.Ş.'nin ailesini sevince boğdu. İki yıldır çabalayarak hayalindeki bölüme ulaşma umuduyla yola çıkan genç, pes etmeden mücadele etti. Ailesinin desteğiyle her kapıyı çaldı ve umudunu korudu. C.Ş., karar sonrası duygularını şu sözlerle dile getirdi: "Hayalimdeki bölüme yerleşebilmek için iki yıldır çabalıyorum. Yapılan emek hırsızlığıyla dünyam başıma yıkıldı ama pes etmedim, ümidimi hiç kaybetmedim. Çünkü kendimden emindim. Ailemin desteğini hep hissettim. Bugünün gelip haksızlığın ortaya çıkacağına adım kadar emindim. İlk aşaması gerçekleşti. Mahkeme kararıyla hayalim olan üniversiteye kavuşacağım. İnşallah ceza davasıyla gençlerin umutlarını ve geleceklerini çalan emek hırsızları hak ettikleri cezayı bulur." Bu sözler, sadece kişisel bir zaferi değil, tüm gençlerin ortak hayalini yansıtıyordu.
Ailenin yaşadığı maddi yük de hafife alınamaz. Her ihtimale karşı ortaöğretim başarı puanının düşmemesi için 150 bin TL ödeyerek kızlarını yüzde 50 burslu Başkent Üniversitesi Yaşlı Bakım bölümüne kaydetmek zorunda kalmışlardı. Bu zorunlu adım, hem duygusal hem finansal bir yük bindirmişti. Mahkeme kararıyla bu yükten kurtulmak, yeni bir sayfa açmak anlamına geliyordu. Ancak olay sadece bireysel mağduriyetlerle sınırlı kalmadı. Savcılık soruşturması, e-Devlet hesaplarına Ukrayna ve Rusya'dan yapılan erişim girişimlerini de ortaya çıkardı. Birkaç gün arayla tekrarlanan bu denemeler, şifre kırma girişimlerini doğruluyordu. Bazı mağdurların listeleri tamamen silinirken, diğerleri özel üniversitelerin ücretli veya burslu bölümlerine yönlendirilmişti. Bu detaylar, olayın uluslararası boyutunu ve karmaşıklığını artırıyordu.
ÖSYM'nin sistem güvenliği, bu olayla birlikte mercek altına alındı. Baba C., kurumun iki temel kusuruna dikkat çekti: Bilgilerin güncellenmesi sırasında kullanıcıya bildirim göndermemek ve çifte doğrulama mekanizmasının olmaması. Bu eleştiriler, binlerce öğrenciyi koruyan bir yapının acil ihtiyaçlarını ortaya koyuyordu. Mahkeme, teknolojik gelişmelerin getirdiği riskleri dikkate alarak, sorumluluğun adaya değil idareye ait olduğunu vurguladı. Karar, "C.Ş.'nin aldığı puan ile uyumlu olmayan son yapılan tercihler ile başka kişilerin de aynı şekilde tercihlerinin değiştirilerek, mağdur edilmesi ve mağduriyetin aynı IP numarası üzerinden yapıldığının anlaşılması hususları göz önüne alındığında müdahalelerdeki yükümlülüğün ve sorumluluğun adaya bırakılmasının haklı bir yaklaşım olmayacağı..." şeklinde gerekçelendirildi. Bu, eğitim sistemimizin dijital altyapısının gözden geçirilmesini zorunlu kılıyordu.
Geniş perspektiften bakıldığında, bu dava KPSS tercihlerine müdahale iddialarıyla da bağlantılı hale geldi. Önceki yıllarda benzer şikayetler dile getirilmişti, ancak bu kez somut delillerle destekleniyordu. Ankara 27. İdare Mahkemesi'nin kararı kesinleşirse, hem 2025 hem de geçmiş yıllardaki mağdurlar için emsal teşkil edecek. Bu, öğrenciler ve memur adayları için yeni bir umut ışığı yakacaktı. ÖSYM'nin bu kararlara müdahil olması ve potansiyel mağdurları tespit etmesi bekleniyordu. Eğitim bakanlığı ve ilgili kurumlar, sistematik önlemler almak zorunda kalacaktı: SMS bildirimleri, iki faktörlü doğrulama ve düzenli güvenlik denetimleri gibi adımlar, geleceğin tercihlerini güvence altına alacaktı.
Bu olay, gençlerin emeklerini korumanın ne kadar hayati olduğunu hatırlattı. C.Ş.'nin hikayesi gibi, her öğrencinin yolculuğu sayısız fedakarlıkla örülü. Mahkeme kapılarında aranan adalet, sadece bireysel değil, toplumsal bir zaferdi. Gelecekteki tercih dönemleri, bu derslerle daha güvenli hale gelebilirdi. Binlerce gencin hayali, artık daha sağlam temellere oturuyordu. Bu gelişmeler, eğitim sistemimizin evrilme sürecinde kritik bir rol oynayacaktı ve tüm paydaşları harekete geçirecekti.
            
            
                            
                            
                            



