Son günlerde Balıkesir'in Edremit ilçesinde yaşanan korkunç bir olay, ekranlara yansıdı ve herkesin dikkatini çekti. Bir adam, aracı kaçırarak adeta bir terör estirmiş, iki kişiyi öldürmüş ve yedi kişiyi yaralamıştı. Yaralılar arasında polisler de vardı. Saldırgan, vurularak yakalanmıştı. Bu tür haberler artık sıradanlaşmış gibi görünse de, arkasında yatanlar insanı düşündürüyor. Memduh Bayraktaroğlu, kendi YouTube kanalında yayınladığı videoda tam da bu noktaya parmak basıyor. "Merhaba canlarım, merhaba güzellerim ve torunlarım," diye başlıyor sözlerine, sanki bir aile sohbetindeymiş gibi samimi bir tonda. Videolarının sadece eğlence olmadığını, sevgiyle düşünmek, nezaketle eleştirmek ve mizahla öğretmek için bir marka olacağını söylüyor. "Şaka mı yapacaksın?" diye soranlara, "Mizah konusunda pek iyi değilim, aklıma geleni söylüyorum, eğer gülümsetirsem ne ala," diye yanıt veriyor. Ama asıl mesajı, her şakanın ardında bir ders olduğunu vurgulamak.
Bayraktaroğlu, konuşmasına devam ederken, ülkenin özgürlükler konusunda aşırı geniş olduğunu ironik bir şekilde dile getiriyor: "Bu ülkede özgürlükler aşırı geniş, fazla özgürlüğün ne gereği var ki?" diyor gülümseyerek. Hoş geldiniz diyerek izleyicileri selamlıyor ve siyaset, ekonomi ile gerçek hayatın inanılmaz durumlarını birlikte inceleyeceklerini belirtiyor. Akşam haberlerini izleyenlerden, dizilerde herkesin birbirini vurduğu ya da yattığı sahnelerden bahsediyor. Özellikle TRT ekranlarındaki eski Osmanlı dizilerinde kafirleri doğrar gibi kesen sahneleri, kan gölüne dönen görüntüleri eleştiriyor. Kendisini ise güler yüzlü, insanları gülümsetmeye çalışan bir dede olarak tanımlıyor, düşünceli bir yüz ifadesiyle.
Konuşma ilerledikçe, ülkenin bir gün doların düştüğü, ertesi gün morallerin çöktüğü bir yer haline geldiğini anlatıyor. Siyasi gündemin yükseldiği, gerilimlerin arttığı günlerden söz ediyor. "Neden aynı gün değil? Eh, biraz geç anlıyoruz," diye espri yapıyor. Ama asıl vurgusu, insanlık, nezaket, merhamet ve vicdanın her daim korunması gerektiği. Bunların hayatın en değerli katmanında yer alması lazım, diyor. Amacının kimsenin inancıyla, düşüncesiyle ya da fikriyle anlaşmazlık olmadığını belirtiyor. Sorunu, bazılarının hırsızlığı, ahlaksızlığı, vicdansızlığı, özgürlük düşmanlığı ve demokratik, laik, sosyal hukuk devletini yok etme isteğiyle görüyor. "Kimsenin inancıyla işim yok, herkesin inancını ve inançsızlığını saygıyla karşılıyorum," diye ekliyor.
Siyaset ve ekonomiyi konuşacaklarını, ama önceliğin vicdan olacağını söylüyor Bayraktaroğlu. Adaletin, hakkaniyet duygusunun yüceliğini tavsiye ediyor. "İnsanları yücelten, hakkaniyet duygusunun yüceliğidir," diyor. Birine hak verirken, o kişinin dost mu düşman mı olduğuna bakmamak gerektiğini vurguluyor. Sadece haklı olup olmadığına odaklanmanın, yüksek vicdanlı bir insan olmak anlamına geldiğini belirtiyor. "Din, dil, renk umurumda değil, o güzel özlemleriniz ilgilendiriyor beni ve sizi çok seviyorum," diye içten bir şekilde ifade ediyor. Yaşamının ona öğrettiği en net şeyin, bir ülkenin sadece ekonomik krizlerle değil, adaletsizlik ve vicdansızlıkla iflas ettiği olduğunu söylüyor. Tarihte ve bizzat gördüğü örneklerle, adaletsiz devletlerin battığını belirtiyor.
Eğer bir ülkenin insanları vicdansızsa, empati yapamıyorsa, işte o zaman kurumlar ve bireylerle mücadeleye başladığını anlatıyor. Bu mücadeleyi sevdiğini, devam edeceğini belirtiyor. Sonra Edremit olayına geliyor: Bir adamın araç kaçırarak iki kişiyi öldürdüğü, yedi kişiyi yaraladığı, polislerin de yaralandığı olayı detaylandırıyor. Saldırganın vurularak yakalandığını söylüyor. Milletin bu görüntüleri televizyonlarda, telefonlarda ve tabletlerde üzüntüyle izlediğini belirtiyor. Ama asıl acının bu olmadığını, bunların artık sıradan haberler olmadığını, toplumun aynası olduğunu vurguluyor. "Eğer bir toplumda insanlar bu kadar kolay öfkeleniyorsa, bir şeyler çok uzun zamandır yanlış gidiyor," diye uyarıyor.
Bazıları ekonominin kötü olduğunu, adaletin kalmadığını, yargının durumunu sorguluyor, gençlerin umutsuzluğundan bahsediyor. Ama Bayraktaroğlu başka bir şeye dikkat çekiyor: Merhameti kaybettiğimizi. Millet olmaktan önce, ummet olmaya dönüştürüldüğümüzü söylüyor. Bu ummet fikrinin toplumun birçok kesiminde popüler hale geldiğini, ummet olmayı reddedenleri aşağıladığını, saldırdığını, hakaret ettiğini belirtiyor. Şikayetlerle hapse attırmaya çalıştıklarını söylüyor. "Bulup ne yapacaklarsa yapsınlar," diye meydan okuyor. Bu kişilerin milliyetimizi unutturmaya çalıştığını, daha kötüsü merhamet duygumuzu körelttiğini belirtiyor. "Merhamet bittiğinde, etrafa insan gözüyle değil, nefret merceğinden bakmaya başlıyoruz," diye açıklıyor.
Eskiden ülkemizde en sık kullanılan ifadelerden birinin, Peygamber Muhammed'in "Komşusu açken tok yatan bizden değildir," sözü olduğunu hatırlatıyor. O kültürün çocukları olduğumuzu, dindar olsak da olmasak da bu sözlerin asaletini sevdiğimizi söylüyor. En az dindar olanların bile alkışla tekrarladığını belirtiyor. Ama şimdi etrafımızda böyle insanların ne kadar azaldığını soruyor. Komşuya sıkıntı geldiğinde, utanmasalar gülerek izleyeceklerini söylüyor. Edremit vahşetinin görüntülerini izlerken, telefonun sesini kısarak yemek yiyip sohbet edebildiklerini belirtiyor. "Vah vah" demeyi unutmuyorlar ama, diyor. Asıl tehlikenin duyarsızlaşma olduğunu vurguluyor. "Bir ülkenin çöküşü ekonomiyle değil, vicdani çöküşle başlar," diye tekrarlıyor.
Bu sözler, sadece bir yorum değil; günlük hayatın içinden çıkan bir çığlık gibi. Bayraktaroğlu'nun videosu, 21 Ekim 2025'te yayınlanmış, saat 10.00'da. Kendisini liberal demokrat sosyalist olarak tanımlıyor, ekonomi, siyaset ve hayat üzerine fıkralar, anekdotlar ve hikayelerle dolu yorumlar yapıyor. Web sitesi liberalsosyalist.com, Twitter, Facebook ve Instagram hesaplarını paylaşıyor. Video, 363 beğeni, 1454 izlenme ve 32 yorum almış. Konuşması, sanki bir dedenin torunlarına nasihatleri gibi akıyor, mizahla karışık ciddi mesajlar veriyor.
Edremit olayı gibi vakalar, toplumun nabzını tutmak için bir fırsat. Öfkenin bu kadar kolay patlaması, yıllardır biriken sorunların belirtisi. Ekonomi kötü olabilir, adalet tartışılabilir, gençler geleceksiz hissedebilir. Ama merhametin kaybı, hepsinden daha derin bir yara. Ummetleşme çabaları, milliyeti gölgede bırakıyor ve bu, empatiyi eritiyor. Eskiden komşuluk, yardımlaşma vardı; şimdi duyarsızlık hakim. Peygamber sözü gibi ifadeler, artık nadir duyuluyor. İnsanlar, acılara karşı hissizleşiyor, vahşet görüntülerini sıradan izliyor.
Bayraktaroğlu'nun vurguladığı gibi, vicdan olmadan bir ülke ayakta kalamaz. Tarih, adaletsiz devletlerin çöktüğünü gösteriyor. Bu video, sadece bir anlatı değil; bir uyarı. İzleyicileri düşünmeye, empati yapmaya çağırıyor. Toplum olarak nereye gittiğimizi sorgulama zamanı. Merhameti geri kazanmak, belki de en büyük kurtuluş yolu. Yoksa, çöküş sessizce devam edecek.
Bu tür olaylar ve yorumlar, Türkiye'nin gündemini şekillendiriyor. Edremit'teki terör gibi haberler, vicdan tartışmalarını alevlendiriyor. Bayraktaroğlu gibi isimler, mizahla gerçeği yüzümüze vuruyor. Videodaki her cümle, bir ayna tutuyor: Özgürlük ironisi, dizi eleştirileri, ekonomik dalgalanmalar, vicdan vurgusu. Hepsi, bir bütünün parçaları. Toplumun duyarsızlaşması, en büyük tehlike. Merhameti hatırlamak, belki yarınları kurtarır.