Türkiye'nin kalabalık pazarlarında, sonbahar rüzgarlarının tozlu dansı arasında bir tedirginlik dolaşıyor. Bu tedirginlik, tezgahların arkasından sızan fısıltıların yankısı; güneşin altında eriyen hayallerin, yarım kalmış hesapların gölgesi. Yıllardır süren ekonomik dalgalanmaların ortasında, bir ulusun alım gücü en hassas terazide tartılıyor. Her yeni gün, umut dolu bir başlangıç gibi doğuyor, ama ufukta kara bulutlar birikiyor – fiyat etiketlerinin öngörülemez ritmi, maaşların inatçı erimesi ve yoksulluğun sessiz yayılışıyla dolu bir gökyüzü. Bu, sadece bir haber değil; milyonlarca ailenin günlük mücadelesinin, sessiz bir isyanın nabzı.

İşte tam burada, eylül ayının son verileriyle patlak veren gerçek, ekonominin kırılgan dengesini bir kez daha sarsıyor. TÜİK'in açıkladığı aylık enflasyon oranı yüzde 3,23 ile beklentileri aşmış, yıllık rakam ise yüzde 33,29'a sıçramış – ekonomistlerin öngördüğü aylık yüzde 2,47 ve yıllık yüzde 32,31'lik tahminlerin ötesinde bir patlama. Bu sapma, sadece bir aylık anomali değil; Orta Vadeli Program'daki (OVP) hedefleri yerle bir eden bir domino etkisi yaratmış. İki yıl önceki OVP'de tek haneli enflasyon hayali kurulan 2025 sonu tahmini, geçen yıl yüzde 15,2'ye, yıl başında yüzde 24'e, Ağustos'ta yüzde 27'ye ve son OVP'de yüzde 28,5'e revize edilmiş – ama bugünkü verilerle yıl sonu enflasyonunun yüzde 30'un üzerine çıkacağı kesinleşmiş. Bu revizyonlar, sadece kağıt üzerindeki hatalar değil; vatandaşın cebinden uçup giden paraların, eriyen tasarrufların ve bozulan bütçelerin hikayesi.

Prof. Dr. Hakan Kara, Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi ve eski TCMB Başekonomisti olarak, sosyal medya paylaşımlarında bu tabloyu en çıplak haliyle resmediyor. Eylül enflasyon verilerini grafiklerle analiz eden Kara, geçmiş hedeflerin nasıl birer birer çöktüğünü göstererek, "Bundan sonra en az yıl sonuna kadar faiz indirimi olmamalı" diye net bir uyarıda bulunuyor. Bu ifade, piyasaları donduran bir gerçeklik dozu; Merkez Bankası'nın (TCMB) politika faizini yüzde 40,50'de tutma zorunluluğunu işaret ediyor, Eylül'deki indirimlere rağmen sıkı para politikasının devamını emrediyor. Kara, enflasyonun vatandaşlar üzerindeki yıkıcı etkisini anlatırken, "ezilme" metaforunu yetersiz buluyor ve daha keskin bir resim çiziyor: "Vatandaşın enflasyon karşısında ezildiği görüşüne katılmıyorum. Vatandaş ezilmemiş, testere gibi biçilmiş." Bu sözler, sadece bir mecaz değil; alım gücünün sistematik olarak parçalandığı, her ay maaşın bir diliminin kesildiği bir gerçekliğin özeti – bir ailenin bütçesi, testere darbeleriyle küçülüyor, hayaller testere tozuna karışıyor.

Kara'nın analizinde, enflasyonun bu testere gibi biçici etkisi, gıda ve temel ihtiyaçlardaki artışlarla somutlaşıyor; aylık yüzde 3,23'lük TÜFE artışı, gıda grubunda yüzde 3,02'lik bir sıçramayla kendini gösteriyor, yıllık gıda enflasyonu ise yüzde 36,06'ya ulaşmış. Bu rakamlar, dört kişilik bir ailenin aylık 27 bin 970 liralık açlık sınırını aşmış, yoksulluk hattını 90 bin liraya zorlamış – orta gelirli bir hane, gıdadan kesinti yaparak faturalara kaynak yaratıyor, ama bu, beslenme dengesini bozuyor. Kara, OVP hedeflerindeki sürekli revizyonları eleştirirken, "Güven böyle kazanılmaz" diyor; bu sapmalar, vatandaşın enflasyon algısını bozuyor, beklentileri yukarı çekiyor ve para politikasının etkinliğini baltalıyor. Eylül verisi, yıllık enflasyonu yüzde 32,95'ten yüzde 33,29'a taşımış; 2025 sonu beklentisi yüzde 30,09'a yükselmiş – bu, yıl sonu hedefinin yüzde 30'un üzerinde kalacağının kesinleşmesi demek, faiz indirimlerini bir rüyaya dönüştürüyor.

Bu testere gibi biçilme hali, günlük hayatı da parçalıyor; bir emekli, maaşının yüzde 33,29'luk erimesini izlerken, eczane kuyruklarında saatler harcıyor; bir asgari ücretli, pazar çantası yarım kalırken çocuklarının geleceğini düşünüyor. Kara, enflasyonun sadece rakam olmadığını, vatandaşın alım gücünü testere gibi dilim dilim kestiğini vurgularken, sıkı para politikasının kaçınılmazlığını haykırıyor – TCMB'nin faiz indirimini ertelemesi, enflasyonun dizginlenmesi için tek yol. Eylül raporu, gıda fiyatlarındaki yüzde 4'lük ivmeyle beklentileri aşmış; sebze-meyve grubundaki artışlar, sofraları vurmuş. Bu sapma, OVP'nin son revizyonundaki yüzde 28,5'lik hedefi yerle bir etmiş; Kara, bu sürekli yukarı kayışı "güven kaybı" olarak nitelendiriyor, piyasaların TCMB'ye olan inancını sarsıyor.

Altın Fiyatları 4.000 Doların Altında: Güçlü Dolar ve Zayıf Talep Baskı Yaratıyor!
Altın Fiyatları 4.000 Doların Altında: Güçlü Dolar ve Zayıf Talep Baskı Yaratıyor!
İçeriği Görüntüle

Kara'nın sosyal medya grafiklerinde, enflasyon hedeflerinin nasıl birer birer çöktüğü gözler önüne seriliyor; iki yıl önceki tek haneli hayal, şimdi yüzde 30'un üzerinde bir gerçekliğe dönüşmüş. Bu revizyonlar, sadece bürokratik hatalar değil; vatandaşın cebinden uçan paraların, eriyen tasarrufların ve bozulan bütçelerin hikayesi – bir ailenin aylık gıda harcaması, yüzde 36,06'lık artışla kabarmış, süt-et-meyve dengesi bozulmuş. Kara, "Faiz indirimi olmamalı" derken, TCMB'nin elini bağlayan bu testere etkisini işaret ediyor; enflasyon algısı bozuldukça, beklentiler yukarı çıkıyor, fiyatlama mekanizması hızlanıyor. Eylül verisi, aylık yüzde 3,23'lük artışla yıllık oranı yüzde 33,29'a taşımış; ekonomistlerin yüzde 32,31'lik tahmini aşılmış, 2025 sonu beklentisi yüzde 30,09'a sıçramış – bu, yıl sonu hedefinin yüzde 30'un üzerine çıkacağının kesinleşmesi, indirim rüyalarını suya düşürüyor.

Bu felaketin kökeninde, enflasyonun sistematik biçici gücü yatıyor; Kara, "ezilme"yi yetersiz bulurken, testere metaforuyla alım gücünün dilim dilim kesildiğini resmediyor – her ay maaşın bir parçası uçup gidiyor, hayaller toz duman oluyor. Gıda grubundaki yüzde 36,06'lık yıllık artış, dört kişilik ailenin 27 bin 970 liralık açlık sınırını aşmış; yoksulluk hattı 90 bin lirayı zorluyor. Orta gelirli haneler, gıdadan kesinti yaparak faturalara kaynak yaratıyor, ama bu, beslenme dengesini bozuyor – protein eksikliği kas kaybına, vitamin yoksunluğu anemiye yol açıyor. Kara, OVP hedeflerindeki sürekli revizyonları eleştirirken, "Güven böyle kazanılmaz" diyor; bu sapmalar, vatandaşın enflasyon algısını bozuyor, beklentileri yukarı çekiyor ve para politikasının etkinliğini baltalıyor.

Eylül verileri, bu gerçeği daha da keskinleştiriyor; aylık yüzde 3,23'lük TÜFE artışı, gıda grubunda yüzde 3,02'lik bir sıçramayla kendini gösteriyor, yıllık gıda enflasyonu yüzde 36,06'ya ulaşmış. Sebze-meyve fiyatları yüzde 5'i aşan artışlarla sofraları vurmuş; bir domatesin kilosu 50 lirayı, bir elmanın 40 lirayı bulmuş. Bu dengesizlik, haneleri tahıl ve ekmek ağırlıklı bir diyete kaydırıyor, ama vitamin-mineral eksikliği bağışıklığı zayıflatıyor, enfeksiyon riskini artırıyor. Kara, enflasyonun testere gibi biçici etkisini anlatırken, sıkı para politikasının kaçınılmazlığını haykırıyor – TCMB'nin faiz indirimini ertelemesi, enflasyonun dizginlenmesi için tek yol. Yıl sonu tahmini yüzde 30'un üzerine çıkmış; bu, indirim hayallerini bir rüyaya dönüştürüyor, reel sektörü sıkıştırıyor.

Bu testere gibi biçilme hali, günlük hayatı da parçalıyor; bir emekli, maaşının erimesini izlerken eczane kuyruklarında saatler harcıyor; bir asgari ücretli, pazar çantası yarım kalırken çocuklarının geleceğini düşünüyor. Kara, enflasyonun sadece rakam olmadığını, vatandaşın alım gücünü testere gibi dilim dilim kestiğini vurgularken, sıkı para politikasının kaçınılmazlığını haykırıyor – TCMB'nin faiz indirimini ertelemesi, enflasyonun dizginlenmesi için tek yol. Eylül raporu, gıda fiyatlarındaki yüzde 4'lük ivmeyle beklentileri aşmış; sebze-meyve grubundaki artışlar, sofraları vurmuş. Bu sapma, OVP'nin son revizyonundaki yüzde 28,5'lik hedefi yerle bir etmiş; Kara, bu sürekli yukarı kayışı "güven kaybı" olarak nitelendiriyor, piyasaların TCMB'ye olan inancını sarsıyor.

Kara'nın sosyal medya grafiklerinde, enflasyon hedeflerinin nasıl birer birer çöktüğü gözler önüne seriliyor; iki yıl önceki tek haneli hayal, şimdi yüzde 30'un üzerinde bir gerçekliğe dönüşmüş. Bu revizyonlar, sadece bürokratik hatalar değil; vatandaşın cebinden uçan paraların, eriyen tasarrufların ve bozulan bütçelerin hikayesi – bir ailenin aylık gıda harcaması, yüzde 36,06'lık artışla kabarmış, süt-et-meyve dengesi bozulmuş. Kara, "Faiz indirimi olmamalı" derken, TCMB'nin elini bağlayan bu testere etkisini işaret ediyor; enflasyon algısı bozuldukça, beklentiler yukarı çıkıyor, fiyatlama mekanizması hızlanıyor. Eylül verisi, aylık yüzde 3,23'lük artışla yıllık oranı yüzde 33,29'a taşımış; ekonomistlerin yüzde 32,31'lik tahmini aşılmış, 2025 sonu beklentisi yüzde 30,09'a sıçramış – bu, yıl sonu hedefinin yüzde 30'un üzerine çıkacağının kesinleşmesi, indirim rüyalarını suya düşürüyor.

Bu felaketin yankıları, vicdanları sızlatıyor; bir pazar çantası, eskiden dolu dönerken şimdi yarım kalıyor, bir çocuk kahvaltıda ekmekle yetinirken hayaller kuruyor. Gıda enflasyonu yüzde 36,06'yla sofraları vururken, orta gelirli haneler bile kesintiye gidiyor – tahıl ürünleri yüzde 30 artmış, yağlar yüzde 40'ı geçmiş. Bu dengesizlik, bağışıklık sistemini zayıflatıyor, enfeksiyonları çoğaltıyor; pandemi sonrası dönemde, bu riskler katlanıyor. Kara'nın "tester gibi biçilmiş" metaforu, bu gerçeği özetliyor – enflasyon, alım gücünü sistematik olarak parçalıyor, her ay bir dilim kesiyor. Küresel olarak, enflasyonun bu biçici gücü, gelişen ekonomileri sarsıyor; Türkiye'de ise OVP revizyonları, güveni testere gibi yontuyor.

Peki, çıkış yolu nerede? Kara, sıkı para politikasının sürdürülmesini önerirken, enflasyon algısını düzeltmenin yolunu gösteriyor – TCMB'nin faiz indirimini ertelemesi, beklentileri aşağı çekecek, dezenflasyonu hızlandıracak. Ama bu, kısa vadede kredi maliyetlerini şişirecek, yatırımları donduracak; reel sektör, bu baskıyla ezilirken, vatandaşın testere yaraları derinleşecek. OVP hedeflerindeki sürekli yukarı kayış, "güven kazanılmaz" uyarısını hak ediyor; Kara, bu revizyonların enflasyonun kalıcılığını pekiştirdiğini ima ediyor. Eylül verisi, gıda fiyatlarındaki yüzde 4'lük ivmeyle beklentileri aşmış; sebze-meyve grubundaki artışlar, sofraları vurmuş. Bu sapma, yıl sonu tahminini yüzde 30,09'a taşımış – indirim hayalleri suya düşerken, sıkı politika tek umut.

Bu testere gibi biçilme, toplumun her katmanını vuruyor; emekliler, maaş erimesini izlerken eczane kuyruklarında saatler harcıyor; asgari ücretliler, pazar çantası yarım kalırken çocuklarının geleceğini düşünüyor. Kara, enflasyonun sadece rakam olmadığını, vatandaşın alım gücünü dilim dilim kestiğini vurgularken, sıkı para politikasının kaçınılmazlığını haykırıyor – TCMB'nin faiz indirimini ertelemesi, enflasyonun dizginlenmesi için tek yol. Yıl sonu tahmini yüzde 30'un üzerine çıkmış; bu, indirim rüyalarını bir rüyaya dönüştürüyor, reel sektörü sıkıştırıyor. Sosyal medyada Kara'nın grafik paylaşımları, binlerce yorum yağdırıyor; "Testere metaforu cuk oturmuş" derken, diğerleri "Faiz indirin, yoksa biçiliriz" diye isyan ediyor.

Bu fırtınanın derinliğinde, bir umut kıvılcımı yatıyor; Kara'nın sıkı politika önerisi, enflasyonun dizginlenebileceğini fısıldıyor. Piyasalar, bu mesajla nefes alacak; beklentiler aşağı çekilirse, dezenflasyon hızlanacak. Vatandaşlar, bu testere yaralarını sararken daha bilinçli olacak – tasarruf, çeşitlendirme ve baskıyla. Bu hikaye, son bulmuyor; her maaş günü, yeni bir başlangıç. Enflasyon savaşı, dirençle kazanılacak; ve o zafer, hepimizin cebinde parlayacak.