Türkiye'nin kalabalık pazarlarında, sonbahar rüzgarlarının tozlu dansı arasında bir tedirginlik dolaşıyor. Bu tedirginlik, tezgahların arkasından sızan fısıltıların yankısı; güneşin altında eriyen hayallerin, yarım kalmış hesapların gölgesi. Yıllardır süren ekonomik dalgalanmaların ortasında, bir ulusun sofraları en hassas terazide tartılıyor. Her yeni gün, umut dolu bir başlangıç gibi doğuyor, ama ufukta kara bulutlar birikiyor – fiyat etiketlerinin öngörülemez ritmi, maaşların inatçı erimesi ve yoksulluğun sessiz yayılışıyla dolu bir gökyüzü. Bu, sadece bir haber değil; milyonlarca ailenin günlük mücadelesinin, sessiz bir isyanın nabzı.
İşte tam burada, eylül ayının son verileriyle patlak veren gerçek, ekonominin kırılgan dengesini bir kez daha sarsıyor. TÜİK'in açıkladığı aylık enflasyon oranı yüzde 3,23 ile beklentileri aşmış, yıllık rakam ise yüzde 33,29'a sıçramış – bu, sadece bir aylık sapma değil, memur ve emeklilerin maaşlarını sürekli ezen bir sarmalın yeni halkası. Memur-Sen, bu verileri değerlendirerek acil bir yazılı açıklama yayımlamış; sendika, Hakem Kurulu'nun yetersiz kararlarının enflasyona yenildiğini haykırarak, "Maaşları sürekli ezen enflasyon sarmalından acilen kurtulmalıyız" diye ses yükseltiyor. Temmuz-Eylül dönemindeki yüzde 7,51'lik üç aylık enflasyon, memurlar için yüzde 2,39'luk farkı doğurmuş – ama bu fark, yüzde 5'lik toplu sözleşme zammını eritmiş, kayıpları katlamış. Sendika, kış aylarının yaklaşmasıyla doğalgaz, elektrik ve eğitim giderlerinin artacağını, Yeniden Değerleme Oranı'nın (YDO) vergi-ceza yükünü şişireceğini vurguluyor; bu, memurların bütçesini bir cehenneme çevirecek bir domino etkisi.
Memur-Sen'in açıklaması, sadece rakamlarla sınırlı kalmıyor; yılların birikmiş öfkesini döküyor ortaya. 7. Dönem Hakem Kurulu'nun yüzde 5'lik zam kararlarının, enflasyon karşısında altı ay bile dayanamadığını, kayıplara yol açtığını belirtiyorlar – 2025'in ikinci yarısındaki benzer artışın da aynı kaderi paylaşacağını haykırıyorlar. "Enflasyona uydurulmayan maaşlar, maaşları sürekli ezen enflasyon sarmalından acilen çıkmamız gerekiyor," diye vurguluyor sendika, Kamu İşveren Heyeti'ni gerçek enflasyona dayalı zam yapmaya çağırıyor. Bu sarmal, memurların alım gücünü testere gibi dilim dilim kesiyor; gıda grubundaki yüzde 36,06'lık yıllık artış, dört kişilik bir ailenin aylık 27 bin 970 liralık açlık sınırını aşmış, yoksulluk hattını 90 bin liraya zorlamış. Kışın zorunlu giderleri – doğalgaz faturaları, elektrik tüketimi, okul masrafları – bu erimeyi hızlandıracak; YDO'nun önümüzdeki ay açıklanmasıyla vergi ve harçlar maaş zamlarından fazla yükselecek, memurlar devletin verdiğiyle kaybettiğinden fazlasını geri ödeyecek.
Bu felaketin kökeninde, toplu sözleşme süreçlerindeki hatalar yatıyor; Memur-Sen, 8. Dönem'de Kamu İşveren Heyeti ve Hakem Kurulu'nun piyasa gerçeklerini görmezden geldiğini eleştiriyor. 2023'teki öngörülen kayıpların 2024-2025'te gerçekleştiği gibi, bugünkü tepkilerin 2026-2027'de emekçilerin kaybı olacağını uyarıyor – "Yanlıştan acilen dönülmeli," diye haykırıyorlar. TBMM bütçe görüşmelerinde telafi edici yasal düzenlemeler talep ediyorlar; enflasyon farklarının maaş kayıplarını giderici şekilde uygulanması, kış giderleri ve YDO etkilerinin dikkate alınması şart. Sendika, memur ve emeklilerin mağduriyetinin artmaması için acil bir düzenleme çağrısı yapıyor; bu, sadece bir talep değil, bir ulusun geleceğini kurtarma yalvarışı – çocuklar okul masraflarıyla boğuşurken, aileler fatura kuyruklarında erirken, memurlar bu sarmaldan kurtuluşun eşiğinde.
Eylül verileri, bu çığlığı daha da keskinleştiriyor; aylık yüzde 3,23'lük TÜFE artışı, gıda grubunda yüzde 3,02'lik bir sıçramayla kendini gösteriyor, yıllık gıda enflasyonu yüzde 36,06'ya ulaşmış. Sebze-meyve fiyatları yüzde 5'i aşan artışlarla sofraları vurmuş; bir domatesin kilosu 50 lirayı, bir elmanın 40 lirayı bulmuş. Bu dengesizlik, haneleri tahıl ve ekmek ağırlıklı bir diyete kaydırıyor, ama vitamin-mineral eksikliği bağışıklığı zayıflatıyor, enfeksiyon riskini artırıyor. Memur-Sen, enflasyonun maaşları ezen etkisini anlatırken, sıkı para politikasının yetersiz kaldığını ima ediyor – TCMB'nin faiz indirim hayalleri suya düşerken, memurların alım gücü testere gibi dilim dilim kesiliyor. Yıllık enflasyonun yüzde 33,29'a sıçraması, OVP'nin yüzde 28,5'lik hedefini yerle bir etmiş; bu sapma, vatandaşın enflasyon algısını bozuyor, beklentileri yukarı çekiyor ve para politikasının etkinliğini baltalıyor.
Bu sarmalın günlük yansımaları, vicdanları sızlatıyor; bir memur anne, çocuğuna süt alamazken ekmekle yetinmeye çalışıyor; bir emekli baba, protein kaynağı olarak kuru bakliyata sarılıyor, ama bu bile kalori dengesini bozuyor. Memur-Sen, Hakem Kurulu'nun gerçeklerden uzak kararlarını eleştirirken, "Kamu İşveren Heyeti'nden beklentimiz yanlıştan dönmesi," diyor – bu, 2023'teki hataların tekrarı, 2025 tepkilerinin 2026 kaybı olacağı uyarısı. TBMM'de telafi edici düzenlemeler şart; enflasyon farkları, kış giderleri ve YDO yükü hesaba katılmalı. Sendika, memurların mağduriyetinin artmaması için acil eylem çağrısı yapıyor; bu, sadece bir yazı değil, bir ulusun geleceğini kurtarma yalvarışı – çocuklar okul masraflarıyla boğuşurken, aileler fatura kuyruklarında erirken, memurlar bu sarmaldan kurtuluşun eşiğinde.
Memur-Sen'in talepleri, net ve acil; maaş artışlarının hedef enflasyon yerine piyasa gerçeklerine dayalı olması, Hakem Kurulu kararlarının revize edilmesi, TBMM bütçe görüşmelerinde sosyal devlet anlayışına uygun yileştirmeler. Enflasyon farklarının kayıpları telafi edecek şekilde uygulanması, kışın zorunlu giderleri – doğalgaz, elektrik, eğitim – hesaba katılması şart. YDO'nun vergi-ceza yükünü maaş zamlarından fazla artırmaması için önlem alınmalı; bu, devletin verdiğiyle kaybettiğinden fazlasını geri almasını önleyecek. Sendika, "Maaşları sürekli ezen enflasyon sarmalından acilen çıkmamız gerekiyor," diye haykırıyor – bu sarmal, alım gücünü testere gibi dilim dilim kesiyor, her ay bir parça daha eritiyor.
Bu felaketin yankıları, toplumun her katmanında hissediliyor; bir memur, maaş günü geldiğinde faturalarla boğuşurken dua ediyor, bir emekli eczane kuyruklarında saatler harcıyor. Gıda enflasyonu yüzde 36,06'yla TÜFE'yi aşmışken, orta gelirli haneler bile kesintiye gidiyor – tahıl ürünleri yüzde 30 artmış, yağlar yüzde 40'ı geçmiş. Bu dengesizlik, bağışıklık sistemini zayıflatıyor, enfeksiyonları çoğaltıyor; pandemi sonrası dönemde, bu riskler katlanıyor. Memur-Sen'in "Yanlıştan dönülmeli" çağrısı, Hakem Kurulu'nun hatalarından ders çıkarma yalvarışı – 2023 kayıpları 2024-2025'te gerçekleşmiş, bugünkü tepkiler 2026-2027'de emekçiyi vuracak. TBMM'de telafi edici yasalar, enflasyon farklarının tam uygulanması şart – kışın doğalgaz faturaları kabarırsa, memurlar devletin eline kalacak.
Bu sarmalın çıkış yolu, Memur-Sen'in taleplerinde yatıyor; gerçek enflasyona dayalı zamlar, Hakem Kurulu revizyonu, bütçe görüşmelerinde yileştirmeler. Enflasyon farkları, kış giderleri ve YDO etkileri hesaba katılmalı – bu, memurların mağduriyetini önleyecek, alım gücünü koruyacak. Sendika, "Enflasyona uydurulmayan maaşlar, maaşları sürekli ezen enflasyon sarmalından acilen çıkmamız gerekiyor," diye vurguluyor – bu, bir ulusun geleceğini kurtarma manifestosu. Küresel örnekler, sıkı para politikası ve sosyal desteklerle enflasyonun dizginlenebileceğini gösteriyor; Türkiye'de bu, toplu sözleşme reformuyla başlayacak.
Bu felaketin derinliğinde, bir umut kıvılcımı yatıyor; Memur-Sen'in acil çağrısı, enflasyonun dizginlenebileceğini fısıldıyor. Piyasalar, bu mesajla nefes alacak; gerçek zamlarla beklentiler aşağı çekilirse, dezenflasyon hızlanacak. Memurlar, bu sarmalı kırarken daha güçlü olacak – dayanışma, sabır ve baskıyla. Bu hikaye, son bulmuyor; her maaş günü, yeni bir başlangıç. Enflasyon savaşı, dirençle kazanılacak; ve o zafer, hepimizin sofrasında parlayacak.




