Küresel piyasalarda yaşanan son gelişmeler, finans uzmanlarını ciddi şekilde endişelendiriyor. ABD'deki hükümet krizi, jeopolitik gerilimler ve artan belirsizlikler, yatırımcıları alternatif arayışlara yönlendirirken, uzmanlar bu durumun tarihte görülen benzeri olaylardan çok daha büyük boyutlarda olabileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Özellikle Asya ülkelerinden gelen görüntüler, durumun ciddiyetini gözler önüne sererken, fiziki varlık piyasalarında yaşanan gelişmeler sistemik risklere işaret ediyor.
Finansal analist Ferit'in açıklamalarına göre, ABD'deki hükümetin kapanması, maaşların ödenememesi, Donald Trump'ın Çin'e yönelik yeni vergi tehditleri ve Venezuela'daki siyasi durum gibi gelişmeler "korku endeksini" zirveye taşıdı. Bu durumun piyasalarda güven kaybına yol açtığı ve yatırımcıları güvenli liman arayışına sevk ettiği belirtiliyor. Küresel çapta artan bu belirsizlik ortamı, geleneksel yatırım araçlarına olan güveni sarsarken, alternatif varlıklara yönelimi hızlandırıyor.
Bu belirsizlik ortamının yarattığı en dikkat çekici gelişmelerden biri, Vietnam'dan gelen görüntülerde net bir şekilde görülüyor. Ülkede kuyumcuların önünde sabahın erken saatlerinde oluşan uzun kuyruklar, durumun boyutlarını gözler önüne seriyor. Finansal uzman Hamza'nın belirttiğine göre, bu tür görüntüler sadece Vietnam'dan değil, Avustralya, Hindistan, Çin ve Japonya gibi birçok ülkeden geliyor. Türkiye'de de benzer durumların yaşandığı ve insanların fiziki değerli metallere yöneldiği aktarılıyor.
Dünya genelinde yaşanan bu hareketlilik, fiziki metal piyasalarında ciddi sorunlara yol açıyor. Hamza'nın verdiği bilgilere göre, özellikle külçe sıkıntısı yaşanıyor ve bu durum sadece gelişmekte olan ülkelerle sınırlı değil. İngiliz Kraliyet Darphanesi'nin bile teslimatlarda gecikme yaşadığını açıklaması, durumun küresel boyutlarını ortaya koyuyor. Bu fiziki kıtlık, piyasalarda önemli dengesizliklere yol açıyor ve uzmanları endişelendiriyor.
Özellikle gümüş piyasasında yaşanan dengesizlik, uzmanlar tarafından "ciddi bir külçe krizi potansiyeli" olarak değerlendiriliyor. Hamza'nın açıklamalarına göre, fiziki metale karşılık gelen kağıt kontrat oranı 1'e 350'ye kadar çıkmış durumda. Bu oran, piyasada dolaşan her bir fiziki gümüş karşılığında 350 adet kağıt kontrat bulunduğu anlamına geliyor ve bu durum sistemik bir risk oluşturuyor.
Mevcut durumun tarihsel boyutlarını değerlendiren uzmanlar, yaşanan gelişmelerin 1980'lerde görülen benzer durumlardan çok daha büyük ve şiddetli olduğunu savunuyor. Bu durumun arkasında birkaç önemli faktör bulunuyor. İlk olarak, dünya nüfusunun 1980'lerdeki 4.6 milyardan bugünkü 8.5 milyara çıkması, talep tarafında önemli bir artışa yol açmış durumda. İkinci olarak, komünist rejimlerin çöküşüyle birlikte daha fazla ülke bu piyasalara dahil oldu. Özellikle Çin'in 2022'den sonra halkın altın yatırımını serbest bırakması, talebi dramatik şekilde artırdı.
Küresel jeopolitik risklerin artması da bu tablonun önemli bir parçası olarak görülüyor. Uzmanlar, bu faktörlerin bir araya gelmesiyle birlikte, tarihte görülmemiş bir talep dalgasının oluştuğunu belirtiyor. Bu durumun finansal piyasalar üzerindeki etkilerinin henüz tam olarak anlaşılamadığı, ancak sistemik risklere yol açabileceği konusunda uyarılar yapılıyor.
Türev piyasalardaki dengesizlikler konusunda yapılan uyarılar, finansal sistem açısından ciddi endişelere neden oluyor. Hamza'nın değerlendirmelerine göre, özellikle gümüş kontratlarındaki bu dengesizlik bir noktada patlayacak ve bunun "domino etkisi" yaratarak çok daha geniş piyasaları etkileyebilecek. Petrolden buğdaya, tahvillerden mortgage türevlerine kadar milyonlarca, hatta "kuatrilyon dolar" seviyesinde bir piyasanın çöküşe sürüklenebileceği iddia ediliyor. Bu durumun, mevcut finansal sistemin artık sürdürülemez olduğunun bir göstergesi olduğu vurgulanıyor.
Kripto para piyasalarında yaşanan gelişmeler de uzmanların gündeminde önemli bir yer tutuyor. Son dönemde özellikle Binance gibi borsalarda yaşanan sert düşüşler, bu piyasaların kırılganlığını bir kez daha gözler önüne serdi. Ferit'in aktardığı bilgilere göre, bu düşüşlerin arkasında manipülasyon iddiaları bulunuyor. Kanıtlanmamış olsa da, Donald Trump'ın oğlunun Binance CEO'su ile birlikte piyasanın düşeceği yönde işlem yaparak büyük paralar kazandığı iddiası dikkat çekiyor.
Bu süreçte Trump'ın Çin'e yeni gümrük vergileri uygulayacağını açıklamasıyla piyasanın sarsılması ve milyonlarca kişinin, özellikle kaldıraçlı işlem yapanların sıfırlanması, kripto piyasalarının ne kadar volatil ve manipülasyona açık olduğunu gösteriyor. Hatta bir fenomenin intihar ettiği haberi, bu piyasaların sosyal etkilerinin boyutlarını ortaya koyuyor.
Hamza'nın kripto paralarla ilgili değerlendirmelerine göre, bu varlıklar başlangıçta merkeziyetsiz olarak ortaya çıkmışken, borsaların devreye girmesiyle merkezi yapılar haline geldi. Bu durum, onları geleneksel piyasalardaki gibi manipülasyonlara açık hale getirdi. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen, Bitcoin'in hala ayakta durması ve "devrilmeyen bir boksör" gibi olması, bazı uzmanlar tarafından olumlu bir işaret olarak değerlendiriliyor.
Piyasaya ilk çıktığında 0.01 dolar olan Bitcoin'in kısa sürede 100 milyar kat değer kazanarak bugünkü seviyelere gelmesi, bu varlığın potansiyelini gösteriyor. Hamza'nın öngörülerine göre, kripto piyasalarında kısa vadede "manipülatif ara düzeltmeler" olacak ve bunlar küçük yatırımcının elinden mal toplamak için kullanılacak. Donald Trump'ın bile altın destekli tahvillerine Bitcoin rezervlerini eklemeyi düşünmesi, bu alandaki devlet müdahalesinin artacağının işareti olarak görülüyor.
Türkiye açısından bakıldığında, fiziki altın yatırımının vergi avantajları dikkat çekiyor. Moderatör Cem'in belirttiğine göre, fiziki altın alım satımından vergi alınmaması, onu cazip bir yatırım aracı haline getiriyor. Ancak bankadan veya dijital platformlardan alınan altında kambiyo muameleleri vergisi ve BSMV gibi vergilerin olduğu hatırlatılıyor. Bu durum, yatırımcıları fiziki altına yönlendiren önemli bir faktör olarak görülüyor.
Ancak vergi konusunda önemli endişeler de dile getiriliyor. Cem'in ifadelerine göre, "Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in olduğu bir dönemde her türlü vergi gelebilir" endişesi bulunuyor. Fiziki altına da vergi gelebileceği konusundaki kaygılar, yatırımcıları tedirgin ediyor. Enflasyonun düşmemesinin temel nedeninin, devletin akaryakıttan suya, enerjiden her türlü mal ve hizmete uyguladığı yüksek vergiler olduğu savunuluyor.
Mehmet Şimşek'le ilgili eleştiriler de programda önemli bir yer tutuyor. Cem'in değerlendirmelerine göre, Şimşek bir ekonomist gibi değil, bir "finans uzmanı" gibi sadece para toplamaya odaklanıyor. Bu yaklaşımın ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerinin göz ardı edildiği belirtiliyor. Vergi politikalarının enflasyon üzerindeki doğrudan etkisinin hesaba katılmadığı, bu durumun da uzun vadeli ekonomik istikrar açısından sorunlu olduğu vurgulanıyor.
Yatırım stratejileri konusunda uzmanlar önemli tavsiyelerde bulunuyor. Cem'in vurguladığına göre, geleceğin belirsiz olduğu bu dönemde hiçbir zaman tek bir yatırım aracına bağlı kalınmamalı. "Sepet yapılması" ve "kademeli alım-satım" stratejisinin önemini vurguluyor. Bu yaklaşım, riskleri minimize etmek ve farklı senaryolara karşı hazırlıklı olmak açısından kritik görülüyor.
Fiziki varlık piyasalarındaki kıtlık uyarıları, sadece kısa vadeli bir sorun olarak görülmüyor. Uzmanlar, bu durumun sistemik boyutlara ulaşabileceği ve finansal sistemin temellerini sarsabileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Özellikle türev piyasalardaki dengesizliklerin bir noktada çözülmesi gerektiği, ancak bunun nasıl olacağının belirsiz olduğu belirtiliyor.
Kağıt kontratlar ile fiziki varlık arasındaki dengesizliğin artması, piyasa yapıcıları açısından da ciddi riskler oluşturuyor. Bu kurumların fiziki teslimat yükümlülüklerini karşılayamama riski, sistemik bir krize yol açabilir. Hamza'nın uyarılarına göre, bu durumun domino etkisi yaratarak çok daha geniş piyasaları etkileme potansiyeli bulunuyor.
Küresel ölçekte yaşanan bu gelişmelerin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerinin de dikkatle izlenmesi gerekiyor. Özellikle dış ticaret dengesi, döviz kurları ve enflasyon üzerindeki etkilerin hesaba katılması önemli. Türkiye'nin bu küresel dalgalanmalara karşı ne kadar hazırlıklı olduğu, ekonomi yönetiminin atacağı adımlarla belirlenecek.
Sonuç olarak, uzmanların "korku endeksi" olarak tanımladığı bu dönem, yatırımcılar açısından hem fırsatları hem de riskleri beraberinde getiriyor. 1980'lerden çok daha büyük boyutlarda yaşanan bu gelişmelerin nasıl sonuçlanacağı, küresel ekonominin geleceği açısından kritik önem taşıyor. Fiziki varlık piyasalarındaki kıtlık, kripto para piyasalarındaki manipülasyon iddiaları ve vergi politikalarındaki belirsizlikler, yatırımcıları dikkatli ve çeşitlendirilmiş bir yaklaşım benimsemeye zorluyor.
            
            
                            
                            
                            




