Timur Soykan ve Barış Pehlivan’a Hapis Şoku
Timur Soykan ve Barış Pehlivan’a Hapis Şoku
İçeriği Görüntüle

Son zamanlarda Türkiye'de ekonomi ve medya dünyasını derinden sarsan, adeta bir fırtına etkisi yaratan gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Özellikle büyük holdinglere yönelik gerçekleştirilen soruşturmalar ve akabinde gelen el koyma kararları, iş dünyasının nabzını tutan herkesi yakından ilgilendiriyor. Ancak bu son operasyonun gölgesinde ortaya çıkan çarpıcı bir detay, kamuoyunda yankı uyandırdı ve akıllarda pek çok soru işareti bıraktı. Medya sektörünün önemli aktörlerinden birinin, büyük bir operasyona saniyeler kala görevi bırakması, "acaba önceden haber mi aldı?" sorusunu yüksek sesle sordurarak tüm dikkatleri üzerine çekti. Bu durum, sadece bir haberin ötesine geçerek, çok daha geniş bir tartışmanın kapılarını araladı.

Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen geniş çaplı soruşturma kapsamında, Can Holding'e yönelik "suç örgütü kurmak, kaçakçılık, dolandırıcılık ve kara para aklama" gibi ciddi suçlamalarla harekete geçildi. Operasyonun neticesinde 10 şüpheli hakkında gözaltı kararı verilirken, holding çatısı altında faaliyet gösteren tam 121 şirkete Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından el konuldu. Bu dev operasyonun en dikkat çekici detaylarından biri ise, el konulan şirketler arasında Türkiye'nin önde gelen televizyon kanallarından bazılarının da bulunmasıydı. Habertürk, Show TV, Bloomberg HT ve özellikle spor dünyasının yakından takip ettiği HT Spor gibi kanalların TMSF kontrolüne geçmesi, medya sektöründe büyük bir şaşkınlık yarattı. Bu kritik gelişme, 11 Eylül 2025 tarihinde gündeme bomba gibi düştü.

Ancak kamuoyunun asıl merak ettiği ve tartışmalara yol açan nokta, bu operasyonun zamanlamasıyla, AKP iktidarına ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen eski Milli futbolcu ve spor yorumcusu Rıdvan Dilmen'in HT Spor'daki görevinden ayrılışı arasındaki "tesadüf" oldu. Dilmen, operasyondan sadece altı gün önce, 5 Eylül'de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla HT Spor'daki "yolculuğunun sona erdiğini" duyurmuştu. Paylaşımında, "Bu süreçte birlikte çalıştığım tüm yayın arkadaşlarıma, emeği geçen herkese ve en önemlisi bizi izleyen, takip eden değerli seyircilerimize içtenlikle teşekkür ederim" ifadelerine yer veren Dilmen'in, bu kadar kritik bir operasyona ramak kala kurumdan ayrılması, akıllara "operasyon haberini önceden mi öğrendi?" sorusunu getirdi. Dilmen'in 2017 Başkanlık Referandumu öncesinde "Güçlü bir Türkiye için ben de evet diyorum" diyerek iktidara verdiği destek de, bu ayrılığın daha geniş bir çerçevede değerlendirilmesine neden oldu.

Türkiye'de geçmişte de benzer büyük ölçekli holding operasyonlarına rastlanmış, bu tür durumlar sıklıkla mali suçlamalar ve yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelmiştir. Bu tür operasyonlarda, özellikle siyasi iktidara yakınlığıyla bilinen isimlerin konumları ve eylemleri kamuoyu tarafından çok daha yakından takip edilmektedir. Rıdmen Dilmen'in geçmişteki siyasi duruşu göz önüne alındığında, bu "zamanlamalı" ayrılık, sadece bir iş ilişkisinin sonlanmasının ötesinde anlamlar taşıdığı yorumlarına yol açtı. Medya patronajlarının ve siyasi ilişkilerin iç içe geçtiği bir ortamda, bu tür olaylar, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Önümüzdeki süreçte bu operasyonun ve Rıdvan Dilmen'in ayrılığının yankılarının devam etmesi bekleniyor. Can Holding'e yönelik soruşturmanın derinleşmesiyle birlikte, yeni detayların ortaya çıkıp çıkmayacağı merak konusu. Medya kuruluşlarına kayyum atanması, basın özgürlüğü ve sektörel bağımsızlık tartışmalarını da beraberinde getirecektir. Bu gelişmeler, Türkiye'nin iş, medya ve siyaset üçgenindeki dinamiklerini anlamak açısından kritik bir dönemeç teşkil etmektedir. Kamuoyu, bu tür büyük operasyonlarda siyasi ilişkilerin ne denli rol oynadığını ve bireysel ayrılıkların arkasında yatan gerçek nedenleri aydınlatan somut verilere ulaşmayı beklemektedir. Bu olay, sadece bir spor yorumcusunun bir kanaldan ayrılması olmaktan öteye geçerek, Türkiye'nin siyasi ve ekonomik arenasında gücün, şeffaflığın ve liyakatin sınırlarını yeniden sorgulatacak bir nitelik taşımaktadır.