Türkiye'nin savunma sanayinde attığı adımlar, her geçen gün daha da güçlenerek devam ediyor. Yerli üretim hamleleri, ülkenin teknolojik bağımsızlığını pekiştirirken, uluslararası arenada da dikkat çekici başarılar elde etmemizi sağlıyor. Bu yolculukta, tarihsel köklerden beslenen bir vizyon, modern mühendislik harikalarıyla buluşuyor ve geleceğe dair umutları artırıyor.

İBB Veri Sızıntısı İddiasında Şaşırtıcı Dönüm Noktası
İBB Veri Sızıntısı İddiasında Şaşırtıcı Dönüm Noktası
İçeriği Görüntüle

1950'li yıllara döndüğümüzde, Kore Savaşı'nın zorlu günlerinde Türkiye'nin gösterdiği dayanışma, Güney Kore ile aramızdaki bağları güçlendirmişti. O dönemde, Türk tugayı Güney Kore'nin yanında yer alarak önemli katkılarda bulundu. Bu süreçte, 21 bin 212 askerimiz görev yaptı ve bu fedakarlık, iki ülke arasındaki ilişkileri derinleştirdi. Savaşın sonunda Güney Kore, zor bir toparlanma sürecine girdi; nüfusu 19 milyon civarındaydı ve ekonomik göstergeler oldukça düşük seviyedeydi. Aynı dönemde Türkiye'nin nüfusu 21 milyondu ve kişi başına düşen milli gelir açısından Güney Kore'den beş kat daha ilerideydik.

1960'lara gelindiğinde, Güney Kore nüfusu 26 milyona ulaşmıştı, Türkiye ise 27 milyondu. Ekonomik farkımız altı kata çıkmıştı. 1967 yılına baktığımızda ise nüfuslarımız eşitlenmişti, her ikisi de 30 milyon civarındaydı. Türkiye, 800 dolarlık kişi başına milli geliriyle Güney Kore'den sekiz kat öndeydi. İşte bu yıl, Türkiye'de ilk seri üretim otomobil Anadol piyasaya sürüldü. Koç Grubu tarafından Otosan'da üretilen Anadol, Anadolu kelimesinden esinlenerek adlandırılmıştı. Amblemi, stilize edilmiş bir geyik figürüydü; bu simge, Türk kültüründe derin kökleri olan bir motifti. Geyik, Türk destanlarında rehberlik ve bilgelik simgesi olarak yer alır, Hitit Güneş Kursu'ndan Orhun Kitabeleri'ne, Selçuklu mimarisinden halı motiflerine kadar uzanan bir mirastır. Hacettepe Üniversitesi'nin logosunda da benzer bir geyik figürü kullanılır.

Anadol'un motoru, Ford Cortina modelinden uyarlanmıştı ve karoseri fiberglastan yapılmıştı; bu, maliyetleri düşürerek erişilebilirliği artırıyordu. Aynı yıl, Güney Kore'de Hyundai markası doğdu; adı "çağdaş" anlamına geliyordu ve motoru da aynı Ford Cortina'ydı. Her iki araç da benzer eleştirilere maruz kaldı; Anadol için "saman araba" gibi söylentiler yayılırken, Hyundai için "sıcakta eriyor" iddiaları dolaşıyordu.

Sonraki yıllarda, Türkiye'nin otomotiv sanayii gelişiminde engellerle karşılaştı. Liyakatsiz yönetimler ve kısa vadeli politikalar, potansiyeli tam anlamıyla realize etmeyi zorlaştırdı. Güney Kore ise "Han Nehri Mucizesi" olarak adlandırılan atılımlarla ilerledi; liyakatli kadrolar, devletin kaynaklarını otomotiv gibi sektörlere yönlendirdi. Dört yılda bağımsız üretici konumuna yükseldiler. 1973 petrol krizi, yakıt verimli araçlara talebi artırınca Hyundai küresel pazarlara açıldı; Demir Perde ülkelerinden Latin Amerika'ya, Kanada'dan Avrupa'ya yayıldı.

Anadol, bugün müzelerde nostaljik bir hatıra olarak kalırken, Hyundai dünyanın en büyük üçüncü otomobil üreticisi haline geldi. Yıllık 4 milyondan fazla araç üretiyor, 193 ülkede satılıyor ve 30 ülkede fabrikası var. Güney Kore'deki tesislerinde yalnız 130 bin kişi çalışıyor.

Bu tarihsel paralellik, savunma sanayimize de yansıdı. Türkiye, milli tank üretimi için harekete geçti. Tankın adı, Kurtuluş Savaşı komutanlarından Fahrettin Altay'dan esinlenerek "Altay" olarak belirlendi; bu, Atatürk'ün soyadı verme geleneğiyle uyumlu bir 선택ti. Milli Savunma Sanayi Başkanlığı ihalesini Koç Grubu kazandı. Motor için Almanya ile anlaşma yapıldı; üretim Türkiye'de gerçekleşecekti. Prototip geliştirildi, ancak ihale beklenmedik şekilde iptal edilerek proje BMC'ye devredildi. Bu değişim, Almanya'nın projeden çekilmesine yol açtı.

Motor arayışında Güney Kore ile anlaşma sağlandı. Hyundai'nin bir birimi, Altay'ın motorunu sağladı. Üretim başladı ve ilk tank, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslim edildi. 2025 itibarıyla seri üretim hız kazandı; BMC'nin yeni fabrikasında yılda sekiz tank hedefleniyor, toplam 250 tank planlanıyor. Bu tanklar, eski Leopard 1 ve M60 modellerini aşamalı olarak değiştirecek. Ayrıca, M60T tanklarının modernizasyonu tamamlandı; yeni parti tanklar envantere eklendi.

Altay'ın T3 varyantı, insansız kule ve otomasyon özellikleriyle geliştiriliyor. Altuğ 8x8 araç üretimi de eş zamanlı ilerliyor; bu, zırhlı birlikleri güçlendirecek. Survivability iyileştirmeleri, yangın söndürme sistemleri, hidrolik mekanizmalar ve durumsal farkındalık gibi özellikler ekleniyor.

Tarihsel bağlamda, Kore Savaşı'ndaki desteğimizle Güney Kore'nin toparlanmasına katkı sağladık. Bugün, bu ilişki savunma alanında devam ediyor. Vehbi Koç'un nüfus planlaması uyarıları da dikkat çekici; kontrolsüz büyümenin eğitim, konut ve çevre sorunlarına yol açacağını vurgulamıştı. Bu çabalarıyla Birleşmiş Milletler ödülü almıştı. Güney Kore nüfusunu 50 milyonda dengeledi, Türkiye ise 85 milyonu aştı.

Ekonomik farklar da evrildi; 1967'de sekiz kat öndeydik, bugün Güney Koreliler dört kat daha zengin. Ancak Altay projesi, bu dengeleri değiştirecek potansiyele sahip. Yerli motor çalışmaları devam ediyor; seri üretimle 96 tanka ulaşma hedefi var. Bu, Türkiye'nin savunma bağımsızlığını pekiştirirken, teknolojik yenilikleri de teşvik ediyor.

Altay tankı, sadece bir araç değil; milli iradenin somutlaşmış hali. Projenin evrimi, prototipten seri üretime geçişle hızlandı. 2025'te üç tankın teslimi planlanıyor, fabrika yatırımlarıyla üretim kapasitesi artıyor. Bu gelişmeler, ordumuzun modernizasyonunda kilit rol oynayacak.

Geleceğe baktığımızda, Altay'ın varyantları daha da gelişmiş özellikler sunacak. Otomasyon ve insansız sistemler, verimliliği artıracak. Türkiye, bu projeyle Asya'nın ikinci büyük tank üreticisi konumuna yaklaşabilir. Hyundai ile iş birliği, tarihsel bağları güçlendirirken, yerli katkı oranını yükseltmek için çalışmalar sürüyor.

Sonuç olarak, Altay tankı Türkiye'nin savunma sanayindeki atılımını simgeliyor. Bu yolculuk, geçmişten ders alarak geleceği şekillendiriyor ve milli gururumuzu pekiştiriyor.