Türkiye’nin eğitim kurumlarında yaşanan ve kamuoyuna yansıyan bir saygısızlık ve zorbalık vakası, ülkenin önde gelen isimlerinden birinin sert tepkisine neden oldu. Bir fizik öğretmenine karşı öğrenciler tarafından yapılan akıl almaz hareketler, sadece ahlaki bir çöküşün değil, aynı zamanda toplumsal yapının ve gençliğin geleceğinin ciddi bir tehlike altında olduğunun en somut kanıtı olarak yorumlandı. Uzman isim, bu "rezillik" olarak nitelendirdiği durum karşısında yalnızca olayı gerçekleştirenleri değil, aynı zamanda bu durumun ortaya çıkmasına zemin hazırlayan tüm sistem ve ebeveynleri hedef aldı.
Yaşanan skandalda, bir grup öğrencinin kalkarak fizik öğretmenine yönelik kabul edilemez hareketlerde bulunduğu, öğretmenin yere düştüğü ve bu sırada kolunun kırılmış olabileceği belirtildi. Olayın vahametine rağmen, uzun yılların deneyimli bir öğretmeni olan mağdurun "Ben bir öğretmenim, bu çocuklardan şikayetçi değilim. Hepsini çok seviyorum" şeklindeki açıklaması, uzman isim tarafından kesinlikle kabul görmedi. Öğretmen çocuğu olarak bu konuda konuşan analist, öğrencileri "bağışlanamaz" olarak nitelendirerek, onların sevilmeyi hak etmediklerini, aksine bu tür hareketleri yapan öğrencilerin saygısız ve rezil olduğunu açıkça ifade etti. Çocukların bu davranışları sergilemesinin, büyük ihtimalle aile fertlerinin de birbirlerine karşı aynı saygısızlığı sergilediği anlamına geldiği vurgulandı.
Bu kabul edilemez olayın ardından uzman isim, çok radikal ve tartışma yaratacak bir çözüm önerisi sundu. Öğrencilerin sadece disiplin cezası ile geçiştirilmemesi gerektiğini belirten analist, onların başka okullara dağıtılmasının da bir çözüm olmadığını kesin bir dille ifade etti. Ona göre, bu öğrencilerin derhal öğrenciliklerine son verilmeli ve ardından en az bir yıl süreyle rehabilitasyona alınmaları gerekiyor. Bu rehabilitasyon sürecinin, Türkiye'nin önde gelen ruh hastalıkları uzmanları tarafından yürütülmesi ve çocukların uzman bir gözetim altında tutulması şart koşuluyor.
Peki bu çöküşün temelleri nerede atılıyor? Analist, sorunun temelinde, anne babaların iyi niyetle yola çıkıp aslında tam tersi bir sonuçla karşılaştıkları bir eğitim anlayışının yattığını söylüyor. Ebeveynlerin, "Özgür bireyler yetiştireceğim" söylemiyle yola çıkarak aslında hiçbir değere sahip olmayan, saygısız ve hürmetkar olmayan çocuklar yetiştirdiklerini ve adeta "halt ettiklerini" belirtti. Analize göre, o anne babaların çocukları, kendi ebeveynlerinin adeta birer kopyasıdır ve bu durumun çözümü için anne babaların toplu halde gelip öğretmenlerinden özür dilemeleri gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca, günümüzde çocukların maruz kaldığı şiddet içerikli yayınlar ve özellikle "arka sokaklar" gibi vurdulu kırdılı diziler seyretmesinin de bu ahlaki yozlaşmada büyük payı olduğu belirtildi.
Sorunun derinliği sadece aile ve medya ile sınırlı kalmıyor; bizzat devletin yönetim mekanizmaları da eleştirilerin odağına oturdu. Milli Eğitim Bakanı'nın öğretmenleri tartıştırılır ve itibarsızlaştırılır konuma getiren uygulamaları şiddetle eleştirilirken, bu durumun sadece mevcut bakanla sınırlı kalmadığı, geçmişteki bakanlarda da benzer hataların bulunduğu ifade edildi. Eğitimdeki bu büyük çözülmeye paralel olarak, gençlik arasındaki suç oranları da ürkütücü boyutlara ulaştı. Yapılan araştırmalara göre, Türkiye genelinde suç yaşı 11'e kadar düşmüş durumda ve 500 bin çocuktan bahsedilen, 4 bine yakın suç dosyasının bulunduğu belirtiliyor. Çocukların çetelerin ve yoksulluğun eline düşmesiyle yeni nesil suç örgütlerinin ortaya çıktığı bilgisi de paylaşılan dehşet verici detaylar arasında.
Adalet sisteminin de bu tablo karşısında çaresiz kaldığına dair kritik bilgiler ortaya çıktı. Sahada görev yapan polislerin, çocuk suçlulara müdahale etmede eli kolunun bağlı olduğunu ve yasal düzenlemeler nedeniyle aciz kaldıklarını belirttikleri aktarıldı. Daha da kötüsü, cezaevlerindeki ıslah merkezlerinin de amacına ulaşamadığı, bir suçtan dolayı içeri giren çocukların içeriden kart kopyalamayı öğrenerek ya da uyuşturucu bırakma merkezlerinde bile uyuşturucu bulacak kadar sistemin iflas ettiği örneklerle dile getirildi. Sonuç olarak, devlet yöneticileri, sivil toplum kuruluşları, tüm anneler ve babalar için hayati bir uyarı yapılarak, siyasi çekişmeler ve kamplaşmalar uğruna feda edilen şeyin bizzat "çocuklarımız" olduğu ve on binlerce çocuğun bu bataklıkta kaybedildiği gerçeğiyle yüzleşilmesi gerektiği güçlü bir çağrıyla vurgulandı.





