Türkiye, bugünlerde kritik bir yol ayrımında bulunuyor. Ülkenin dört bir yanından yükselen sesler, ekonomiden toplumsal düzene kadar pek çok alanda yaşanan sorunların temelinde yatan ortak bir noktaya işaret ediyor: Hukukun üstünlüğü. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın dile getirdiği "Ya hukukun üstünlüğü olacak ya da yok olacağız!" sözü, bu derin endişenin en net ifadelerinden biri olarak yankılanıyor. Bu uyarı, sadece bir siyasetçinin görüşü olmanın ötesinde, ülkenin geleceğine dair hayati bir çağrı niteliği taşıyor.
Hukukun üstün olmadığı bir toplumda, istikrarlı bir ekonomik büyüme ve toplumsal refahın sürdürülebilirliği mümkün değildir. Tarih boyunca pek çok örnekle kanıtlanmış bu gerçek, Türkiye'nin mevcut durumu için de geçerliliğini koruyor. Tanınmış iş insanları Adnan Polat, Abdullah Kiğılı ve Vahap Küçük gibi isimler de bu endişeyi paylaşarak, ülkenin ekonomisinin "uçurumun kenarında" olduğunu belirtiyorlar. Onlara göre yüksek enflasyon, düşük kur ve artan maliyetler, üretim ve ihracatı durma noktasına getirmiş durumda. Bu tablo, sadece ekonomik göstergelerin ötesinde, toplumun genel ruh halini ve geleceğe dair beklentilerini de derinden etkiliyor.
Ekonomi yönetiminin iki buçuk yıldır süren çabalarına rağmen, ufukta belirgin bir umut ışığı henüz görünmüyor. Mehmet Şimşek'in ekonomi politikaları çerçevesinde vatandaşlardan istenen "sabır", artık tükenme noktasına gelmiş durumda. Enflasyon ve pahalılık, her geçen gün bir önceki günü aratır hale gelirken, bu durumun temel nedeni olarak hukuksuzluk ve adaletsizlik gösteriliyor. "Hukuksuz ekonomi olmaz! Hukuk düzelmeden ekonomi de düzelmez!" söylemi, bu bağlamda hem bir tespit hem de bir çözüm önerisi olarak öne çıkıyor. Ekonominin temel dinamiklerinin sağlıklı işleyebilmesi için hukukun üstünlüğünün vazgeçilmez olduğu, bu konuda tüm kesimlerin hemfikir olduğu bir gerçek.
Özellikle 2018 yılında başlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin, yani yaygın adıyla "Tek Adam Sistemi"nin ardından yaşanan ekonomik dönüşüm dikkat çekici. Sistem değişikliği öncesinde 4.5 lira seviyelerinde olan Amerikan dolarının, bugün 42 liraya dayanması, ekonomik dengelerin ne denli sarsıldığını gözler önüne seriyor. Dolar kurundaki bu astronomik artışla birlikte, fiyatlar da son yedi yılda dokuz kat yükseldi. Bu durum, orta gelirlilerin yoksullaşmasına, yoksulların ise daha da derin bir yoksulluğa sürüklenmesine neden oldu. Toplumun büyük bir kesimi için temel ihtiyaçlara erişim giderek zorlaşırken, ekim ayında açlık sınırının 26 bin liraya, yoksulluk sınırının ise 91 bin liraya yükselmesi, yaşanan perişanlığın boyutlarını açıkça ortaya koyuyor. Ülkede ayda 91 bin lira kazanabilen aile sayısının oldukça az olduğu düşünüldüğünde, bu rakamlar, geniş kitlelerin yaşam mücadelesini ne denli zorlu koşullarda sürdürdüğünü gösteriyor.
Bu ekonomik çıkmazdan kurtulmanın yolu, Mehmet Şimşek'in de hatırlatıldığı üzere, öncelikle hukuk ve adaletin tesisiyle mümkün olacaktır. İktidarın, Türkiye'de yargının evrensel hukuk ilkelerine göre işlemesini sağlaması, ekonominin düzelmesi için atılacak ilk ve en önemli adım olarak değerlendiriliyor. Mansur Yavaş'ın "Ya hukukun üstünlüğü olacak ya da yok olacağız!" sözü, bu tarihi hatırlatmanın bir kez daha altını çiziyor.
Öte yandan, ülkenin güvenliği ve siyasi atmosferi de benzer endişeleri barındırıyor. İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez'in maruz kaldığı tehditler, siyasetin giderek gerginleşen yüzünü ortaya koyuyor. Meclis'in en çalışkan isimlerinden biri olarak bilinen Çömez, PKK terör örgütünün siyasi uzantısı DEM Partilileri eleştirdiği için ciddi tehditler aldığını belirtiyor. "Bu son, bir daha uyarmayacağız!", "Seni öldürürüz!", "Pervin Buldan’a hakaret ettiğin için kelleni almak bize farz olacak!" gibi ifadeler içeren mesajlar, güvenlik açısından ciddi soru işaretleri yaratıyor. PKK'lı militanların bir milletvekilinin cep telefonu numarasına nasıl ulaştığı, ülkedeki güvenlik zafiyetlerini gözler önüne seriyor. Bu tür tehditlerin sorumluluğunun, PKK'nın siyasi uzantısı DEM Parti'ye ait olacağı vurgulanıyor. Bu durum, siyasetin sadece ekonomi ve hukukla değil, aynı zamanda güvenlik ve terörle mücadele gibi hayati konularla da iç içe olduğunu gösteriyor.
Bu makale, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu çok yönlü bir şekilde ele alarak, hukukun üstünlüğünün sadece bir temenni değil, aynı zamanda ülkenin varoluşsal bir gerekliliği olduğunu ortaya koymaktadır. Ekonomik istikrardan toplumsal barışa, siyasi güvenliğe kadar her alanda hukukun ve adaletin tesis edilmesi, Türkiye'nin geleceği için vazgeçilmez bir koşuldur. Aksi takdirde, Mansur Yavaş'ın da belirttiği gibi, "yok olma" riskiyle karşı karşıya kalınacağı uyarısı, tüm kesimler için üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir mesajdır.