Orta Doğu'da tansiyonun bir an olsun düşmediği Gazze Şeridi'nde, kalıcı barış ve istikrarın sağlanması amacıyla uluslararası bir görev gücü oluşturulması gündemdeyken, bu gücün en önemli aktörlerinden biri olması beklenen Türkiye'nin rolü, Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen çarpıcı bir açıklamayla yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Bölgesel bir güç olarak diplomatik ve insani çabalarıyla öne çıkan Türkiye'nin Gazze'deki olası varlığına, ABD Dışişleri Bakanı Rubio'nun getirdiği şart, Ankara-Washington-Tel Aviv üçgenindeki hassas dengeyi bir kez daha gözler önüne serdi. Bu açıklama, Türkiye'nin bölgedeki nüfuzunu ve insani yardım misyonunu yakından ilgilendiren kritik bir gelişme olarak uluslararası gündemin ilk sırasına yerleşti.

Washington'dan Gelen Net Mesaj: "İsrail İstemezse Türkiye Giremez"

ABD Dışişleri Bakanı Rubio, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından ülkenin güneyindeki askeri-sivil koordinasyon merkezinde gazetecilere önemli açıklamalarda bulundu. Gazze'de kurulması planlanan ve bölgenin yeniden inşası ile istikrarın sağlanmasını hedefleyen görev gücü grubunun kuruluşuna dair detaylar veren Rubio, özellikle Türk Ordusu'nun Gazze'ye gitme olasılığına ilişkin söylentilere net bir yanıt verdi. ABD'li Bakan, bu konudaki tavırlarını kesin bir dille ifade ederek, "İsrail istemezse Türkiye giremez" mesajını verdi. Bu açıklama, uluslararası barış gücünün oluşumunda İsrail'in veto hakkına sahip olacağı ve kurulacak gücün Tel Aviv'in "rahat edeceği" ülkelerden oluşacağı yönündeki iddiaları güçlendirdi. Rubio, bu tür bir uluslararası gücün, Hamas'ın dahil edilmediği, İsrail ve ortak ülkeler arasında kararlaştırılan bir yönetim yapısıyla hareket edeceğini vurguladı.

Rubio'nun bu sözlerinin temelinde, Gazze'nin geleceği için öngörülen uzun vadeli hedefler yatıyor. ABD'li Bakan, insani yardımların yeniden başladığını doğrularken, "Uzun vadeli hedef, bölgenin yeniden inşası ve istikrarın sağlanmasıdır" diyerek, bu istikrarın ancak İsrail'in güvenlik endişelerini giderecek bir yapıyla mümkün olabileceğinin altını çizdi. Bu durum, Türkiye'nin bölgeye asker gönderme teklifinin, sadece Ankara'nın iradesiyle değil, aynı zamanda İsrail'in onayına bağlı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Netanyahu'nun Üstü Kapalı Endişesi ve Türkiye'nin Şartı

ABD'nin bu şartlı yaklaşımı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun daha önceki açıklamalarıyla da örtüşmektedir. Geçtiğimiz günlerde Türk güvenlik personelinin Gazze'ye gönderilmesi konusunda endişelerini dile getiren Netanyahu, üstü kapalı bir şekilde buna karşı olduğunu ifade etmişti. Netanyahu, bu konudaki güçlü görüşlerini dile getirirken, "Bunların ne olduğunu tahmin etmek ister misiniz?" gibi düşündürücü ifadeler kullanmıştı. İsrail'in bu çekincesi, Türkiye'nin Gazze'deki olası varlığına stratejik ve siyasi nedenlerle karşı çıktığını göstermektedir. İsrail'in bu tavrının arkasında, Türkiye'nin bölgedeki artan etkisi ve Filistin davasına verdiği güçlü destek yatmaktadır.

Öte yandan, uluslararası barış gücüne katılması gündemde olan Türkiye'nin de bu süreçte kendi şartlarını masaya koyduğu bilinmektedir. Türkiye, ABD'den, Gazze'ye gönderilecek Türk askerinin İsrail ile doğrudan bir çatışmaya girmemesi yönünde garanti talep etmiştir. Bu talep, Türkiye'nin bölgede aktif bir rol üstlenmeye hazır olduğunu, ancak bunun belirli güvenlik ve diplomatik çerçeveler içinde gerçekleşmesi gerektiğini göstermektedir. Milli Savunma Bakanlığı (MSB) kaynakları da, Gazze'de uluslararası bir istikrar gücünün kurulacağını teyit ederek, Türkiye'nin bu süreçteki yapıcı rolünü sürdüreceğini belirtmiştir.

Trump'tan Nijerya'ya Beklenmedik Uyarı: Müdahale Hazırlıkları Başladı!
Trump'tan Nijerya'ya Beklenmedik Uyarı: Müdahale Hazırlıkları Başladı!
İçeriği Görüntüle

Uluslararası Güç Oluşumu ve Bölgesel Dengeler

Gazze'deki ateşkesin kalıcı hale gelmesi ve bölgenin yeniden yapılandırılması için uluslararası bir gücün oluşturulması fikri, uluslararası toplumun önemli bir gündem maddesi haline gelmiştir. ABD'li Bakan Rubio'nun da belirttiği gibi, bu görev gücü, sadece insani yardımların ulaştırılmasını değil, aynı zamanda bölgenin siyasi geleceğini de şekillendirecek kritik bir misyonu üstlenecektir. Ancak Türkiye gibi önemli bir aktörün katılımının İsrail'in onayına bağlanması, bu uluslararası gücün bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda soru işaretleri yaratmaktadır.

Türkiye'nin Gazze'deki rolü, sadece askeri veya güvenlik boyutuyla sınırlı değildir. Türkiye, aynı zamanda Gazze ateşkes anlaşmasının dört garantör ülkesinden biri olarak diplomatik alanda da kilit bir konuma sahiptir. Bu nedenle, Türkiye'nin uluslararası istikrar gücünde yer alması, bölgedeki dengeler açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak ABD ve İsrail'in bu konudaki şartlı yaklaşımları, Türkiye'nin Gazze'deki insani ve siyasi misyonunu yerine getirmesinin önündeki en büyük engellerden biri olarak durmaktadır. Bu süreç, Orta Doğu'daki güç dengelerini yeniden şekillendirecek ve Türkiye'nin uluslararası arenadaki pozisyonunu belirleyecek kritik bir dönemeç olarak dikkat çekmektedir.