Türkiye’de hukuk, herkes için eşit mi uygulanıyor, yoksa iktidarın elinde bir araç haline mi geliyor? Son dönemde yaşanan iki olay, bu sorunun yanıtını net bir şekilde ortaya koyuyor. Fahrettin Altun’un oğlu Mustafa Bilge Altun’a ve Manifest isimli müzik grubuna getirilen erişim yasakları, hukukun nasıl keyfi bir şekilde kullanıldığının çarpıcı örnekleri olarak karşımıza çıkıyor.

Fahrettin Altun: İktidarın Vazgeçilmezi ve Gölgeli İşler

Fahrettin Altun, yıllarca Türkiye’nin en güçlü isimlerinden biri olarak tanındı. Saray’a doğrudan bağlı İletişim Başkanı olarak görev yaparken, iktidarın hoşuna gitmeyen haberleri yalanlamak onun bir numaralı göreviydi. TRT ekranlarında her gün boy gösteren, yandaş medyada sözleri manşet olan Altun, bir dönem AKP iktidarının en önemli figürlerinden biriydi. Ancak, bir süre önce görevden alındı ve yerine başka biri getirildi. Peki, neden?

İşte asıl ilginç olan kısım burada başlıyor. Fahrettin Altun’un oğlu Mustafa Bilge Altun, 2021 yılında henüz 20 yaşındayken bir şirket kurdu. Bu şirketin sermayesi, 2024 yılında 210 milyon liraya ulaştı. Ancak, Mustafa Bilge Altun hakkında medyada çıkacak olumsuz haberlere ve sosyal medya paylaşımlarına erişim engeli getirildi. Bu karar, İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 2 Eylül 2025 tarihinde alındı. Mahkemenin gerekçesi ise “milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması” olarak belirlendi.

Soru şu: Bir şirketin sermayesinin artması veya bir genç iş insanı hakkında çıkan haberler, milli güvenliği nasıl tehdit edebilir? Bu karar, hukukun nasıl keyfi bir şekilde kullanıldığının en çarpıcı örneklerinden biri olarak tarihe geçti.

Manifest Grubu: Müzik mi, Teşhircilik mi?

Türkiye’de gençler arasında popüler olan Manifest isimli müzik grubu, son dönemde AKP yöneticileri ve belediyelerin hedefi haline geldi. Grubun konserlerine binlerce genç katılırken, bazı yöneticiler bu konserleri “utanmazca hareketler ve teşhircilik” gerekçesiyle yargıya taşıdı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, grubun üyelerini ifadeye çağırdı. Savcılık, grubun şarkılarına ilişkin görüntülerin paylaşılmasını engelledi ve erişim yasağı getirdi. Ankara 6. Sulh Ceza Mahkemesi’nin bu kararı da yine “milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması” gerekçesine dayandırıldı.

Peki, sekiz kızdan oluşan bir müzik grubu, milli güvenliği nasıl tehdit edebilir? Grubun fotoğraflarına bakıldığında, utanmazlık veya teşhircilik gibi bir durumun olmadığı açıkça görülüyor. Ancak, yargı bu kararı almış ve grup üyeleri yurt dışına çıkış yasağı ve imza şartı ile serbest bırakılmış. Grubun tüm konserleri de iptal edilmek zorunda kalındı.

Hukukun Gölgesinde Sansür ve Keyfilik

Bu iki olay, Türkiye’de hukukun nasıl iktidarın elinde bir sopa haline geldiğini gözler önüne seriyor. Fahrettin Altun’un oğlu ve Manifest Grubu’na getirilen erişim yasakları, milli güvenlik bahanesiyle nasıl sansür uygulandığının en çarpıcı örnekleri.

Timur Soykan ve Barış Pehlivan’a Hapis Şoku
Timur Soykan ve Barış Pehlivan’a Hapis Şoku
İçeriği Görüntüle

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, istediği kadar “yargımız tarafsız ve bağımsızdır” dese de, bu kararlar yargının bağımsızlığını ve saygınlığını zedeleyen en önemli faktörler arasında yer alıyor. Türkiye yüzyılı olarak adlandırılan dönemde, hukukun bu şekilde kullanılması, toplumda güvensizlik ve adaletsizlik algısını derinleştiriyor.

Sonuç olarak, Türkiye’de hukukun adamına göre uygulandığına dair en somut örnekler, Fahrettin Altun’un oğlu ve Manifest Grubu’na getirilen erişim yasaklarıdır. Bu kararlar, milli güvenlik bahanesiyle nasıl sansür uygulandığının ve hukukun nasıl keyfi bir şekilde kullanıldığının en çarpıcı göstergeleridir. Hukukun eşit ve adil uygulanması, bir toplumun en temel taleplerinden biridir. Ancak, Türkiye’de bu talebin ne kadar karşılandığı, yaşanan bu olaylarla bir kez daha sorgulanıyor.