Ekonominin nabzını tutan uzmanlar ve piyasa oyuncuları, son gelişmeler karşısında düşünceli bir bekleyiş içindeydi. Hava puslu, tahminler karışık ve herkes bir sonraki adımı merak ediyordu. Bu ortamda, karar vericilerin attığı adımlar, geleceğe dair umutları şekillendiriyordu. Şirketler, yatırımcılar ve sıradan vatandaşlar, bu dalgalanmaların günlük hayatlarına yansımalarını hesaplamaya çalışıyordu.
Merkez Bankası'nın aldığı faiz kararı, enflasyonun bundan sonraki seyrini tamamen belirsiz hale getirdi. Zaten güvenin azaldığı enflasyonla mücadele programı, bu karar sonrasında artık kimsenin ciddi bir şekilde yürütülmesini beklemediği bir noktaya geldi. Programın eksiklikleri, yavaş ilerlemesi ve sadece faiz ile kur üzerine kurulması gibi eleştiriler, bu kararla birlikte haklılığını kanıtladı. Merkez Bankası'nın yaptığı bir puanlık indirim, tek haneli enflasyon hedefini tamamen terk ettiği anlamına geliyor ve 2026 için öngörülen yüzde 16'lık hedefin tutmayacağını netleştirdi.
Eğer Merkez Bankası siyasi baskılara direnip faiz indirimini yapmasaydı, piyasalarda hala 2026'da enflasyonun yüzde 16'ya veya en kötü düşük 20'li seviyelere inebileceği umudu korunabilirdi. Ancak şimdi, 2026 enflasyonunun yüzde 25'in altına inmesi beklentisi kalmadı. Karar öncesinde şirketlerin anketlerde yansıttığı beklenti, 2026 için yüzde 36 civarındaydı ve bazı iyimserler yüzde 22'ye inebileceğini söylüyordu. Karardan sonra, reel sektör temsilcileriyle görüşen iktisatçılar, enflasyon konusunda umudun tamamen kesildiğini ve yüzde 30'un altında beklenti olmadığını aktardı.
Aynı iktisatçılar, toplantılardaki karamsar havayı, enflasyondan umut kesen şirketlerin yine de faizlerin mümkün olduğunca indirilmesini beklediği şeklinde özetledi. Üretimde yüzde 3-5 gerileme yaşayan şirketler, ekonomide yeni başarı hikayelerini unuttuklarını belirtti. Bu durum, gelecek dönemlerin daha zor geçeceğinin sinyalini veriyor. Şirketlerin işlerin açılması ve ucuz finansman taleplerini artırması bekleniyor, bu da ekonomi yönetimine baskıyı artıracak.
Harcamaların artması durumunda, parasal dengelerdeki göreceli denge bozulabilir. Eylül ayından beri dövize talebin arttığı, döviz hesaplarının yükseldiği ve rezervlerden satışlar yaşandığı biliniyor. Son Citibank kararıyla yabancı çıkışlarının hızlanacağı kesinleşirken, altının yüksek değeri nedeniyle rezerv erimesi henüz tam yansımadı. Ancak altın fiyatlarının etkisiyle, 24 Ekim bilançosunda rezerv erimesinin görüleceği tahmin ediliyor. Swap hariç net rezervlerde, altın fiyatlarına bağlı ciddi gerilemeler yaşanabilir.
Bir puanlık faiz indirimi, piyasalarda ilk aşamada büyük olumsuzluk yaratmadı çünkü bu indirim zaten piyasa tarafından öngörülmüştü. Siyasi gelişmelere bağlı olarak, önümüzdeki hafta dövize talebin daha da canlanması sürpriz olmaz. Ekonomi yönetiminin hatırlaması gereken, 2025 sonu yüzde 32-33 enflasyona yüksek faizle gelindiği gerçeği. Bundan sonra faiz artıramayacağına göre, enflasyonun daha fazla inmesi zor görünüyor.
Programın gerekli ekonomik kararları aldırmaması ve siyasi tansiyonun bilinçli yükseltilmesiyle, mevcut iktidarla yol alması bile zorlaşıyor. Ekonomi yöneticileri, faizlerin yüksek kalmasının büyük ölçüde iktidara karşı güvensizlikten kaynaklandığını unutmamalı. Siyasi baskıyla indirim kararı alındığı açık olduğu için, ekonomideki güven tümüyle sıfırlanabilir.
Eksik ve yanlışlarına rağmen programı destekleyen iktisatçılardan artık destek gelmeyeceği unutulmasın. Bu destek, yıllardır yapılan hataların ardından rasyonel bir program geldiği için verilmişti ve birkaç teknisyenin rasyonel davranacağı umudunu korumak içindi. Şimdi o teknisyenler, son faiz kararıyla iktisatçıların tavırlarının değişeceğini görmeli.
Bu karar, güvensizliğin büyümesine yol açacak ve piyasayı yeniden inandırmak neredeyse imkansız hale gelecek. Belki hala radikal kararlarla yola girilebilir diyenler çıkabilir, ama siyasi iradenin buna izin vermeyeceği artık herkes tarafından görülüyor. Bu karar, daha önce yaşanan yüksek ve dalgalı enflasyon sürecinin yeniden başlama sinyali olarak görülebilir.
Daha önceki süreçler zorlu geçmişti, ancak dünya dengeleri şimdi istikrarın acil sağlanmasını gerektiriyor. Türkiye ekonomisinin 3-4 yıl daha belirsizlikte ilerlemesi, on yıllarca geriye gitmesine neden olabilir. Bu gelişmeler, herkesin dikkatle izlemesi gereken bir dönemin kapısını aralıyor ve ekonomik aktörleri yeni stratejiler geliştirmeye zorluyor.
            
            
                            
                            
                            



