Gerçek Gündem Haberleri

Trump'ın Şok Eden Türkiye Açıklaması Herkesin Diline Düştü

ABD Başkanı Trump'ın Mısır'da yaptığı konuşmada Türkiye hakkındaki sözleri büyük tartışma yarattı. Sanki Türkiye'nin lideri gibi konuşan Trump'ın planladığı ağ şaşırttı.

Uluslararası politik sahnenin en tartışmalı isimlerinden biri olan Donald Trump, son dönemde yaptığı açıklamalarla tekrar gündem oldu. Bu sefer konuşmalarında Türkiye'ye özel bir yer ayıran Trump'ın sözleri, hem ulusal hem de uluslararası çevrelerde büyük yankı uyandırdı.

Necati Doğru'nun kaleme aldığı yazıda, Trump'ın Mısır'da gerçekleştirilen barış zirvesindeki konuşması detaylı bir şekilde inceleniyor. Bu incelemede, tarihsel perspektiften günümüze kadar uzanan eleştirel bir bakış açısı sunuluyor. İngilizceyi ana dili gibi bilen bir akademisyen arkadaşının yardımıyla derlenen İngilizce deyimler, konunun derinliğini ortaya koyuyor.

"Making a desert and calling it peace" yani "Çöl yaratıyorlar adına barış diyorlar" ifadesi, Miladi birinci yüzyılda yaşayan tarihçi Tacitus tarafından Roma ordusunun istilacı zorbalığını anlatmak için kullanılmıştır. Bugün ise istilacı, mandacı ve işgalci zorbalığın katliam ve yıkım sonrası "sahte barış töreni" yapanlar için kullanılmaktadır.

Bu deyimin yanı sıra "The speak of peace but there's blood on their hand" yani "Ellerinde kan var barış nutku atıyorlar" ifadesi de oldukça çarpıcıdır. Bu deyim, hileyle savaş çıkartmış ve kararmış bir vicdanla saldırarak çocukları, kadınları ve sivil insanları öldürmüş, sonra da "barış töreni yaparak" üste çıkanlar için söylenmektedir.

Filistin topraklarında yaşanan gelişmeler, bu deyimlerin güncelliğini korduğunu göstermektedir. Tam 2 yıl önce başlayan olaylar zinciri, Hamas'ın İsrail'e yönelik eylemiyle başlamıştır. Bu hileli savaşın ardından 2 yıl boyunca devam eden katliam, 19 bin çocuğun ve 100 bin sivilin hayatını kaybetmesine neden olmuştur.

"Peace built on graves" yani "Mezarlar üzerinde yükselen barış" deyimi de bu durumu mükemmel bir şekilde özetlemektedir. İngilizce olarak çok eskiden söylenmiş ve şiire, edebiyata, politik söylemlere girmiş bu deyim, bugün Filistin'de savaş sonrası sivil katliamı sonrasında 100 bin mezarın üstünde insanlık, medeniyet ve barış nutku atanları anlatmaktadır.

Vietnam, Afganistan ve Irak savaşları sonrası yapılanları anlatmak için kullanılan "Peace by massacre is no peace at all" yani "Katliamla gelen barış, barış değildir" ifadesi de son Filistin soykırımını ifade etmek için kaleme alınan metinlerde sık sık kullanılmaktadır.

Eğer gerçekten barış hedef olsaydı, o topraklarda "7 milyon Filistinli ile 7.5 milyon Yahudi'yi birbiriyle boğazlaştırmadan birlikte yaşayacakları bir düzen kurmaktan" söz edilir olurdu. Ancak bu katliamı hazırlayacak ortamı oluşturmanın amacı, Filistin'in geleceğini yok etmek, sivil halkı ya tamamen öldürmek ya da bütünüyle göçe zorlayarak Gazze'yi İsrail'e sunmaktı.

Gazze'deki yıkımın boyutları dehşet vericidir. Her 100 binadan 78'i oturulamayacak derecede hasar almıştır. 53.5 milyon ton beton, demir, pencere, kapı ve cam molozunun oluştuğu bu yıkımda, tarlalar, bahçeler, bostanlar ve tarım arazisinin yüzde 95'i ekilemez ve biçilemez hale getirilmiştir.

Bu yıkımı seyredenler ve içe propaganda yaparak "Filistin... Gazze..." diyerek dövünenler, 2 yıl soykırımı seyrettikten sonra Mısır'da buluşmuşlardır. Birbirlerini övdükten sonra, yıkımın silahlı gücünü yönetenler birbirlerine "altın kaplama güvercin heykeli" hediye vermişler ve İngilizce konuşarak "Barış zirvesi" toplamışlardır.

Bu barış zirvesinde en dikkat çeken an, ABD Başkanı Trump'ın konuşması olmuştur. "İsrail bizim verdiğimiz silahlarla büyük zafere ulaştı" diyen Trump'ın ağzına bakılmış, yanında durulmuş ve alkışlanmıştır. Trump, sanki Türkiye'nin de cumhurbaşkanı kendisiymiş gibi konuşarak şu cümleleri söylemiştir:

"Bu bölgede tüm hakların gurur duyacağı bir miras inşa edeceğiz. Yeni dostluk, işbirliği ve ticaret bağları kurulacak. Tel Aviv, Dubai'ye; Hayfa, Beyrut'a; Kudüs, Şam'a bağlanacak. Ve İsrail'den Mısır'a, Suudi Arabistan'dan Katar'a, Hindistan'dan Pakistan'a, Endonezya'dan Irak'a, Suriye'den Bahreyn'e, Birleşik Arap Emirlikleri'nden Umman'a, Ermenistan'dan Azerbaycan'a, Türkiye'den Ürdün'e uzanan bir ağ kurulacak."

Trump'ın bu sözleri, katliamla gelen ve Filistin'de soykırımla biten sonuçla örülecek ağın içinde Türkiye'nin de yer alacağını ifade etmektedir. Bunu "İsrail ve bütün dünya için büyük bir zafer" diye ilan eden Trump'ın bu yaklaşımı, büyük tepki çekmektedir.

Elinde kan, dilinde barış olan bu yaklaşım, utanmaz soykırımcı olarak nitelendirilen Trump'ın ülkemizin de adını anarak kurmayı planladığı yeni dünya düzenini ilan etmesi şeklinde yorumlanmaktadır. Bu durumun "tarihi adım" olarak sunulmasına şiddetli itiraz edilmektedir.

Trump'ın Türkiye'yi de içine alan bu ağ planı, sanki Türkiye'nin cumhurbaşkanı kendisiymiş gibi konuşması şeklinde eleştirilmektedir. Bu durum, uluslararası diplomasinin hassas dengelerini ve Türkiye'nin bağımsız dış politik duruşunu sorgulatmaktadır.

Yaşanan gelişmeler, barış kavramının ne denli çarpıtılabileceğini ve katliamların nasıl meşrulaştırılmaya çalışıldığını gözler önüne sermektedir. Binlerce yıllık tarihsel deyimler ve ifadelerin günümüzde hala geçerliliğini koruması, insanlık tarihinin ne yazık ki aynı hataları tekrarladığını göstermektedir.

Bu bağlamda Trump'ın Türkiye'yi de içine alan planları, hem ülke içinde hem de uluslararası arenada ciddi tartışmalara neden olmaktadır. Konunun ele alınış biçimi ve Trump'ın sanki Türkiye'nin de cumhurbaşkanı gibi konuşması, diplomatik nezaketin sınırlarını zorlamaktadır.

Sonuç olarak ortaya çıkan tablo, modern dünyanın en karmaşık problemlerinden birini oluşturmaktadır. Trump'ın bu açıklamaları ve Türkiye'yi de içeren planları, gelecekte yaşanacak gelişmelerin seyrini etkileyebilecek önemdedir.