İslam'da tarikat ve tasavvuf uygulamalarının Kur'an-ı Kerim'deki yeri uzun yıllardır tartışma konusu olurken, bazı ilim ehli bu yolların dinin özünden uzaklaştığını ve bidat içerdiğini savunuyor. Özellikle vahdet-i vücut anlayışı, rabıta pratiği, toplu zikir halkaları ve Rumi Celaleddin'in Mesnevi eserinde geçen bazı ifadeler, Kur'an ayetleriyle karşılaştırıldığında ciddi soru işaretleri doğuruyor.

Kur'an-ı Kerim'de tarikat kelimesi veya tarikatla ilgili herhangi bir yapı doğrudan geçmezken, dinin tamamlandığı açıkça belirtilir. Maide Suresi 3. ayette “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim ve size nimetimi tamamladım” buyurulur. Bu ayet ışığında, peygamber efendimizden sonra tarikat gibi yeni yolların ortaya çıkması dinin tamamlanmışlığına aykırı görülür. Tarikatların şeyh-mürid ilişkisi, biat sistemi ve özel zikir usulleri Kur'an'da yer almaz; aksine Allah ile kul arasında aracı olmadığı vurgulanır.

Vahdet-i vücut anlayışı tasavvufun en tartışmalı konularından biridir. Bu görüşe göre her şey Allah'ın aynıdır ve yaratılmışlarla Yaratıcı arasında fark kalmaz. Ancak Tevbe Suresi 30. ayette Yahudilerin Üzeyir'i, Hristiyanların İsa'yı Allah'ın oğlu saymaları kınanırken, benzer şekilde varlık birliği iddiası da şirk olarak değerlendirilir. “Her şey O'dur” ifadesi Kur'an'ın tevhid anlayışıyla çelişir çünkü Allah ile yaratılmışlar arasında mutlak bir ayrım vardır. Kaf Suresi 16. ayette insanın damarından yakın olduğu belirtilse de, bu Allah'ın ilim ve kudret yakınlığıdır; zat birliği anlamına gelmez.

Rumi Celaleddin'in Mesnevi'sinde geçen bazı beyitler vahdet-i vücut fikrini destekler niteliktedir. Örneğin “Benimle Allah arasında ince bir perde vardı, onu kaldırdım; şimdi ben O'yum, O da benim” tarzı ifadeler doğrudan şirk olarak nitelendirilir. Yine Mesnevi'de firavunun “Ene rabbükümü'l-a'la” dediği için değil, vahdet-i vücut inancından dolayı helak olduğu iddia edilir ki bu Kur'an'ın anlatısıyla tamamen ters düşer. Kur'an'da firavunun helak sebebi açıkça rablik iddiasıdır.

Rabıta uygulaması da tarikatların yaygın pratiklerinden biridir. Müridin şeyhinin yüzünü hayal ederek ona bağlanması ve feyz alması şeklinde tanımlanan rabıta, Kur'an'da hiçbir temele sahip değildir. Aksine Bakara Suresi 186. ayette “Kullarım sana benden sorarlarsa, de ki: Ben onlara çok yakınım” buyurulur; yani Allah ile kul arasında şeyh gibi bir aracıya ihtiyaç yoktur. Rabıta, bazılarınca şirk-i hafî (gizli şirk) olarak görülür çünkü kalpte Allah'tan başkasının suretini tutmak tevhidle bağdaşmaz.

İslam'da Münafıklığın Sırları: Kuran'da Geçen 12 Temel Belirti Açıklandı
İslam'da Münafıklığın Sırları: Kuran'da Geçen 12 Temel Belirti Açıklandı
İçeriği Görüntüle

Zikir halkaları ve toplu ritüeller de eleştirilen bir diğer konudur. Kur'an'da zikir emredilse de bunun sessiz, yalnız ve kalp ile yapılması öğütlenir. Ahzab Suresi 41-42. ayetlerde “Ey iman edenler! Allah'ı çok zikredin” buyurulurken, hoplama-zıplama, daire oluşturup dönme gibi uygulamalar yer almaz. Bu tarz ritüeller bidat olarak kabul edilir ve cahiliye adetlerine benzetilir.

Cihat kavramı Kur'an'da geniş anlamıyla ele alınır. En büyük cihadın nefisle mücadele olduğu hadislerle sabittir. Ancak bazı tasavvuf çevrelerinde cihat dışa dönük ritüellere indirgenir veya tamamen içe dönük maneviyat olarak yorumlanır. Oysa Kur'an'da hem nefis hem de dış düşmanla mücadele emredilir.

Sabikun kavramı Vakıa Suresi'nde geçen ve cennete en önce girenler anlamına gelen bir terimdir. Tasavvuf ehli bu makamı velilere hasrederken, Kur'an'da sabikun iyilikte yarışan tüm müminler için kullanılır. Özel bir tarikat makamı gibi sunulması ayetin bağlamından koparılmış bir yorumdur.

A'lâk Suresi'nin ilk ayetleri insanın yaratılışını anlatırken, secde emriyle biter. Tasavvufçular secdeyi sadece alnın yere konması olarak değil, benliğin yok oluşu olarak yorumlar. Ancak Kur'an'da secde açık bir ibadettir ve vahdet-i vücut gibi anlamlar yüklenmez.

Cennet ehli ve cehennem ehlinin ayrımı Kur'an'da amel ve imanla yapılır. Bazı tarikat şeyhlerinin “Bizim tarikata giren mutlaka cennete gider” iddiası ise büyük bir tehlikedir çünkü Bakara Suresi 111-112. ayetlerde Yahudi ve Hristiyanların benzer iddiaları yalanlanır.

Sonuç olarak, Kur'an-ı Kerim'in açık hükümleri ışığında tarikat, vahdet-i vücut, rabıta ve özel zikir usulleri dinin aslına uygun görülmemektedir. Din peygamber efendimizle tamamlanmış, Kur'an ve sünnetle açıklanmıştır. Bu tür uygulamalar bidat ve dalalet olarak nitelendirilirken, müminlerin Kur'an'a ve ehli sünnet yoluna sıkı sıkıya sarılmaları gerektiği vurgulanır. İslam'ın özü tevhid, ihlas ve takvadır; aracılara, şeyhlere ve özel yollara ihtiyaç yoktur. Allah en doğrusunu bilir.