Suriye’de Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) Cumhurbaşkanı ilan ettiği Ebu Muhammed Elolani’nin Washington ziyareti, dünya siyasetinde yankı uyandıran ve pek çok paradoksu içinde barındıran kritik bir gelişme olarak başladı. Bir zamanlar ABD’nin kellesine 10 milyon dolar ödül koyduğu bir ismin, Beyaz Saray’da Başkan Trump tarafından ağırlanması sıradan bir olay olmanın çok ötesine geçiyor. Bu olay, ABD'nin küresel hegemonya savaşında terörle mücadeleyi nasıl bir araca dönüştürdüğünü, hedefine ulaşmak adına "iyi terörist, kötü terörist" ayrımını nasıl yaptığını ve yarattığı karmaşık ortamdan bir figürü alarak nasıl yıldızlaştırdığını açıkça gözler önüne seriyor.

Cumhurbaşkanı ve Bakana Uygulanan Yaptırımlar Kaldırıldı
Cumhurbaşkanı ve Bakana Uygulanan Yaptırımlar Kaldırıldı
İçeriği Görüntüle

Bu normalleştirme süreci yaklaşık on bir aydır adım adım ilerliyor ve kökleri geçmişe dayanıyor. Geçen eylül ayında, New York’taki BM Genel Kurulu sırasında oldukça dikkat çekici bir PR çalışması yapılmıştı: Avcı ile av, yirmi yıl sonra bir söyleşide buluşturulmuştu. Bu söyleşiyi yapan kişi, Irak'ta Elolani’yi El Kaide militanı olarak esir alan Amerikan güçlerinin komutanı, General David Petreus’du. Petreus’un, yirmi yıl sonra peşinde koştuğu avın Suriye Devlet Başkanı olarak sahneye dönmesi karşısında "hayranlığını gizlemediği" belirtilmişti.

Tarihi Ziyaret ve Trump’ın Beklentileri

Washington ziyareti, bir ilk olarak pazarlanıyor: İlk kez bir Suriye Devlet Başkanı Washington'ı ziyaret ediyor ve Beyaz Saray'da ağırlanıyor. Cihatçı kadrolar, bu buluşmayı "uluslararası meşruiyetin temini ve yaptırımların kaldırılması için çok önemsedikleri tarihî bir ziyaret" olarak değerlendiriyor. Oysa bu tür liderler zirveleri 1946’dan bu yana altı kez gerçekleşmişti, ancak buluşma yerleri genellikle Şam veya Cenevre olmuştu. Bu ziyaret, Washington'da gerçekleşen ilk zirve olması açısından bir farklılık taşıyor. Önceki buluşmalarda en çok konuşulan konulardan biri de İsrail'le barış meselesiydi.

Başkan Trump’ın bir kişiyi Beyaz Saray’da ağırlaması, o kişinin Trump’a karşı büyük bir borç ve minnettarlık yaratacağı anlamına geliyor, çünkü Trump kimseyi babasının hayrına ağırlamaz ve her zaman alacaklarına odaklanır. Şu anda Suriye, tamamen yeniden inşa edilmesi ve daha fazla kaynak gerektiren bir durumda. Elolani’nin verebileceği şey ise sadece büyük şirketlere yeni alanlar açmak ve bu kucaklaşmayı isteyen Körfez ülkelerinin parasını devreye sokmaktır. ABD, düne kadar düşman olarak gördüğü Suriye’yi kendi çıkarları ve önceliklerine göre yeniden kurmak ve kodlamak istiyor.

Bu yeniden kodlama sürecinde masada ilerleme sağlanması gereken üç kritik dosya bulunuyor:

  1. Savaş hâlinde olan Suriye ile İsrail arasında bir güvenlik anlaşmasının imzalanması.
  2. Suriye’nin IŞİD’e karşı uluslararası koalisyona katılımının resmileştirilmesi.
  3. Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) yeni orduya entegre edilmesi yönündeki anlaşmanın hayata geçirilmesi.

Bu üç konuda ilerleme ya da sağlam bir yol haritası sunulması, Elolani’nin yaptırımların kaldırılması yönündeki beklentilerini karşılayabilir.

İsrail'in Koşulları ve Normalleşmenin Eşiği

Amerikan düşmanlığının temelinde tarihsel olarak İsrail-Şam düşmanlığı yatıyordu. 1967’de İsrail’in Golan Tepelerini işgal etmesi bu düşmanlığı kalıcı kılmış, Suriye’yi Batı kampında kapılar kapalı olduğu için Soğuk Savaş döneminde Rusya’yla müttefik olmaya itmişti. Bu denklem, Esad rejiminin çöküşüyle birlikte yerle bir oldu ve Suriye’nin ittifak ilişkileri şu anda yeniden oluşturuluyor. Amerikalılar açısından İsrail’e düşmanlık sayfasının çevrilmesi, bu yeni kodlamanın giriş sayfasını oluşturuyor.

Normalleşmeye giden yolda ilk yumuşatıcı adım bir güvenlik anlaşmasıdır. İsrail, 8 Aralık’tan bu yana Suriye’nin bütün askeri altyapısını, filolarını, hava üslerini ve ağır silah depolarını hedef alan saldırılar düzenledi, işgalini Golan’ın ötesine taşıyarak tarihi bir fırsatı değerlendirdi. İsrail, bu saldırıların uluslararası toplum tarafından kınanmamasını da kullanıyor.

Güvenlik anlaşması için İsrail’in öne sürdüğü koşullar son derece tehditkâr ve kapsamlıdır:

  • Güney Suriye'nin, Şam'dan Golan'a uzanan alanda, üç aşamalı bir tampon bölgeye dönüştürülmesi.
  • Bu bölgelerde Suriye ordusunun bulunmaması, ağır silahların sokulmaması ve hava savunma sistemleri gibi potansiyel tehdit oluşturabilecek silahların edinilmemesi.
  • İran ve İran bağlantılı unsurların (özellikle Hizbullah) Suriye'ye asla geri dönmemesi, bütün ikmal hatlarının kapatılması.
  • Suriye hava sahasının, İsrail’in savaş uçaklarına İran’a ve hatta Katar’a kadar uzanan saldırganlığı için açık bir koridor olarak kalması.
  • Türkiye’ye, İsrail’in hareket özgürlüğünü kısıtlayacak yerlerde üs verilmemesi.

Trump yönetimi, İsrail’in hedeflediği bu koşullar üzerinden bir normalleşme anlaşmasına arabuluculuk ediyor ve Beyaz Saray’daki görüşme, müzakereleri hızlandırabilir. Bu ziyaret sırasında ABD arabuluculuğunda İsrail ve Suriye arasındaki beşinci görüşmenin Washington'da gerçekleşeceği de belirtiliyor.

Güvenlik anlaşması, Suriye’yi nihai hedef olan Abraham Anlaşmaları’na götürür mü sorusu gündemde. Trump, Elolani’den bu anlaşmalara girmesini istedi ve nihai hedefi işaret etti. Ancak Amerikalılar ve İsrailliler dahi bu hedefe daha çok var olduğunun farkında. İsrail işgal ettiği yerlerden çekilmek istemiyor, bu yüzden bir güvenlik anlaşmasıyla fiili işgali "anlaşmalı bir duruma çevirmek" istiyor. Bu durum, uzun vadede Suriye'ye "soğuk su iç" demek anlamına geliyor.

Elolani yönetimi açısından şu an için bu koşulları kabul etmek "intihar olabilir". Zira yönetim henüz oturmuş değil ve güvende değil. Bu nedenle, meseleyi ağırdan alıyorlar ve tablonun netleşmesini bekliyorlar. Elolani, Trump’tan İsrail’i dizginlemesini beklerken, Kuday’nin arşivinin verilmesi, Filistinli kampların basılması, Filistinli liderlerin tutuklanması gibi jestlerle İsrail’i memnun etme yoluna gitti.

Güvenlik anlaşması, ABD’nin İsrail üzerinde sınırlandırıcı bir etki kullanmasına yarayabilir ve uygulamasında Amerikalıların garantör rolü üstlenmesini gerektirebilir. Hatta, Ritus haber ajansının bildirdiğine göre, Şam kırsalında Amerikalılara askeri üs verme meselesi de gündeme geldi. Bu üs meselesi, Amerikalıların güvenlik anlaşmasının uygulanmasında gözlemci, arabulucu ve denetleyici rollerini icra etmeleriyle bağlantılıdır. Eğer Suriye Amerikan ekseninde yoluna devam ederse, Abraham Anlaşmalarına adım adım yaklaşabilir, ancak İsrail’in işgal altındaki toprakları tartışmaya açmak istememesi öngörüyü zorlaştırıyor.

IŞİD’e Karşı Koalisyona Katılım ve Rusya ile İlişkiler

Suriye’nin IŞİD’e karşı uluslararası koalisyona katılması, yeni HTŞ yönetiminin Amerika nezdindeki yerini sağlamlaştıracak ve ABD’nin HTŞ ile ilişkilerine askeri bir boyut katacaktır. Şu anda sahada kısmen denenen bu ilişki, ABD Merkez Komutanlığı (SENTCOM) komutanının Şam’ı ziyareti ve IŞİD’e karşı ortak operasyonlarla başlamıştı.

Koalisyona katılım, IŞİD hücrelerine karşı istihbarat işbirliği veya ortak operasyonlarla sınırlı kalmayıp, daha derin bir dönüşüme işaret ediyor. Irak’ta IŞİD karşısında dağılan ordunun Amerikalılar tarafından yeniden yapılandırılması, eğitilmesi ve teknik destekle güçlendirilmesi örneği, Suriye’de de Amerika’nın güvenlik şemsiyesine sirayet etmesi anlamına gelebilir.

Bu ortaklık, Fırat’ın doğusunda SDG ile 11 yıldır süren tecrübenin Suriye geneline yayılması anlamına gelebilir. Bu genelleme, SDG’nin yeni Suriye ordusuna entegre edilmesinden sonra terörle mücadele birimlerinin ülke genelinde birlikte hareket etmesi veya Amerikalıların terörle mücadele pratiğini merkezi hükümetle birlikte yürütmesi şeklinde olabilir. Ancak bu askeri işbirliği, Suriye’nin Rusya ile mevcut askeri teknik işbirliğini de sınırlayan boyutlar kazanabilir.

SDG’nin Denklemdeki Yeri Tehlikede

Elolani’nin bu denli hızlı meşrulaştırılması ve destek bulması, SDG’nin Esad sonrası dönem için yaptığı hesapları zora sokmuştur. SDG, ABD ile ortaklığın kredisini HTŞ ile paylaşmak durumunda kalacaktır, fakat Elolani bu kredinin tamamını istemektedir. Elolani, Amerikan yönetiminin Suriye’de geliştirdiği askeri ortaklık dahil bütün ilişkileri Şam’a taşımasını ve yalnızca merkezi yönetimin muhatap alınmasını talep ediyor.

Amerikan yönetimi, SDG’den merkeze doğru bir kayış ve dönüşüm yaşıyor. Eğer Şam’da Amerikalılara üs verilirse, ağırlık önemli ölçüde merkeze kayacaktır ve bu durum SDG’yi üzebilir. Trump yönetiminin Elolani’nin taleplerine beklenenden daha fazla alan açtığı görülüyor. ABD, SDG’yi yeni Suriye ordusuna entegre etmek istese de, 11 yıllık ortaklığın hatırı için özel bir hassasiyet göstermiyor.

Bu durum, Kürtlerin tedirgin edilmesine yol açmıştır. Örneğin, Elolani’nin New York ziyaretinde SDG’den veya özerk yönetimden (İlham Ahmed gibi) heyete katılma beklentisi vardı, ancak Amerikalılar buna geçit vermediler. Elolani, New York zaferini SDG ve özerk yönetimden birileriyle paylaşmak istemedi. Perde arkasında, Trump’ın Erdoğan’ı üzmek ya da kışkırtmak istememesi de bu kararda netleşmiş bir konu olarak öne çıkıyor. SDG’nin Suriye’nin geleceğine dair anlatısı, HTŞ’nin çizdiği görüntüyü bozabilir ve Şam yönetimi böyle bir ikilik istememektedir.

Körfez Parası ve Türkiye Hassasiyeti

Trump’ın düşünce biçimine göre, SDG ile ortaklıkta ısrar etmek NATO müttefiki Türkiye ile ABD’nin arasını açmış ve birçok soruna yol açmıştır. Trump, bakan ya da danışmanlarının Türkiye ile ilgili sorunlardan bahsetmelerine tahammül edemiyor ve "Erdoğan ne istiyor diye soruyor, istediğini verin diyor". Bu bakış açısı, Elolani ile çalışmanın hem Türkiye hem de Suudi Arabistan ile ilişkilerin önünü açtığı düşüncesini güçlendiriyor.

Suudiler, Suriye’nin bir bütün olarak Arap dünyasındaki yerine geri dönmesini, İran’dan uzaklaşmasını ve Türkiye’nin de çok dahil olmadığı bir Suriye tasarısı hayal ediyor. Trump için Elolani ile çalışmak, Suudiler nezdinde Körfez ülkelerinin çoğunu memnun ediyor, zira o taraflarda çok para var ve Suriye konusunda Suudilerin istediğini yapmak, Trump açısından Körfez’de başka avantajlar elde etmekle eş değerdir.

Yaptırımların Kalkması ve Kongre Dengeleri

Washington ziyareti, yaptırımların kaldırılmasına ne ölçüde yardımcı olur sorusu önemlidir. Trump, Elolani’yi Beyaz Saray’da ağırlayarak Kongre’ye açık bir mesaj vermiş oldu. Ancak Kongre’nin tutumu kritiktir ve Kongre’nin en hassas olduğu konuların başında İsrail geliyor. İsrail’le güvenlik anlaşmasına dair yürütülen müzakerelerin iyi gittiğine dair net bir görüntü verilmesi, bu kilidi açabilir.

İkinci bir faktör olarak, SDG’ye desteğin sürdürülmesinde ısrar eden taraflar az değildir; SDG’yi yalnız bırakmak şu anda Kongre’deki eğilim açısından bir seçenek değildir. SDG’ye yönelik bütçe 2026 yılı için garantidedir. Ancak, SDG ile entegrasyon sürecinin ilerlemesi, Kongre’nin Şam’dan yana tutumunu yumuşatabilir ve yaptırımların kalkmasında etkili olabilir. Kısacası, Trump’ın Kongre’ye "Suriye artık bizimdir" diyebileceği bir görüntü sunması gerekiyor.

Bu ziyaret, Elolani'nin Suriye içindeki elini güçlendirirken, uluslararası alanda da önünü açabilir; zira Beyaz Saray’da ağırlanmış bir lideri, başka liderler de rahatlıkla ağırlayacaktır.

Beyaz Saray’da ağırlanmak, aynı zamanda Elolani’yi Trump’a fena halde borçlu hale getiriyor ve bu, bir bağımlılık ilişkisi yaratıyor.

Kısa vadede kimse Rusya’ya kapıyı gösteremez. ABD’nin şu anda Rusya’ya çok baskı yapması gerçekçi değildir, zira terör listelerinden çıkmak ve yaptırımlardan kurtulmak için BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’nın veto kartını kullanmaması gerekiyordu ve kullanmadı. Eğer Suriye ters bir yola girseydi, yaptırım listesinden çıkamazdı. Şu anda ABD ile ilişkiler test aşamasındadır ve bu süreçte Rusya ile ilgili koşul ileri sürmek, dönüşüm sürecini tıkayabilir. Ayrıca, Şam’ın Batı’dan temin edemeyeceği pek çok şey için Rusya alternatif bir kapı olarak durmaktadır. Suriye’nin henüz hiçbir şey garanti edilmeden Rusya’ya "hadi buradan git" diyecek bir gücü veya kapasitesi yoktur.

Uzun vadede, eğer Batı ile ilişkiler kıvamını bulursa, Rusya’yı Suriye’den göndermek için baskılar oluşacaktır. Şu an için Amerikan tarafı, bağımlılık ilişkisi tesis etmek için üstünlüğünü kullanıyor. Elolani tarafı ise, pragmatik yetenekleriyle çok zayıf oldukları bir yerde durumu avantaja çevirmeye çalışıyor. Yarınki görüşmelerde verilecek mesajlar, bu konunun seyrini daha da netleştirecektir.