Ekonomik panellerde söylenen bir cümle, bazen bütün bir ülkeyi ayağa kaldırır, bilirsiniz. Özellikle ABD gibi dev bir sahnede, Türk ekonomisi masaya yatırıldığında, herkes kulak kesilir. Ben de bu son gelişmelerin peşine düştüm ve gördüm ki, arkasında hem küresel fırtınalar hem de evlerimizin içindeki o sıradan hesaplar yatıyor. Eğer emekliyseniz, ailenizde biri öyleyse ya da sadece geleceğinizi planlıyorsanız, bu haber tam size göre, çünkü işin ucu cebinize dokunuyor ve heyecan dorukta.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen bir ekonomi panelinde, Türkiye'nin enflasyon defterini açtı ve içindekiler herkesi şaşkına çevirdi. Şimşek, konuşmasında dezenflasyon sürecinin inişli çıkışlı bir patikada ilerlediğini, ama rotadan şaşmadığını anlattı. Sıkı para politikalarının yavaş yavaş meyve verdiğini, kamu maliyesinde disiplinin korunduğunu ve dış dengelerde olumlu değişimlerin hız kazandığını tek tek sıraladı. Bu sözler, sadece ekonomi masalarını değil, sokaktaki vatandaşın günlük hayatını da ilgilendiriyor, çünkü hepsi faturalara, alışverişlere yansıyor.
Ama asıl heyecan, iklimin ekonomiye attığı o beklenmedik yumrukla başladı. Şimşek, zirai don ve kuraklık felaketlerini masaya yatırdı ve dedi ki, bu doğal afetler işlenmemiş gıda fiyatlarını adeta ortalamanın üç katına fırlatmış. Son 20 yılın ağustos ve eylül ortalamalarının dört ve üç katı artışlar yaşanmış, bu da manşet enflasyonunu bir anda yukarı çekmiş, düşüş hızını kesmiş. Bakan, "Bu yıl enflasyonda belki beklentimizin biraz üzerinde rakamlarla karşılaşabiliriz, ama bu geçici bir şok" diye ekledi. Sıkı politika duruşuyla bunun üstesinden gelineceğini, çünkü programın hedef doğrultusunda ilerlediğini vurguladı. Düşünün bir kere, bir don olayı nasıl bütün bir yılın planlarını bozuyor – çiftçinin mahsulü erirken, market rafları da ateş pahası oluyor.
Büyüme rakamları ise bu karmaşada bir fener gibi parlıyor. Şimşek, ekonominin dirençli kaldığını, iç talepte hafif bir yavaşlama olsa da yüksek büyümenin temellerinin sağlam atıldığını söyledi. Cari açığın mayıs ayından beri 57 milyar dolardan 19 milyar dolara indiğini, bu sayede ekonomik program için nefes alacak alan açıldığını paylaştı. İçeride ve dışarıda esen türbülanslara rağmen ılımlı büyüme yakalandığını, 1,6 trilyon dolarlık ekonominin demografik gücüne yaslandığını anlattı. Bu, yatırımcılara bir davetiye gibi, ama aynı zamanda istihdamı koruyan, aile bütçelerini ayakta tutan bir dayanak.
Şimdi gelelim yılın en çok beklenen bombasına: Yıl sonu enflasyon tahmini. Şimşek, net bir ifadeyle ortaya koydu ki, 2025 sonunda enflasyonun yaklaşık yüzde 30 seviyesinde gerçekleşmesi muhtemel. Bu, geçen yılın yüzde 44'lük yükünden, ondan öncenin yüzde 65'lik devasından çok daha hafif bir tablo. Ama zirai donun etkisiyle belki biraz yukarı sıçrayabilir, yine de dezenflasyon patikası bozulmayacak. Bakan, hanehalkı ve şirketlerin enflasyon beklentilerinin hâlâ yüksek seyrettiğini, ama piyasaların hedeflere yakın olduğunu belirtti. Bu rakam, sadece bir istatistik değil; milyonlarca insanın maaşını, alım gücünü belirleyen bir dönüm noktası.
Emekliler için bu tahmin, adeta bir umut ışığı gibi parlıyor. Hatırlayın, 2025'in ocak ayında SSK ve Bağ-Kur emeklileri için yüzde 15,75'lik zam yapılmıştı, temmuzda ise ara zam oranı yüzde 16,67 olarak belirlenmişti. Şimdi, Sosyal Güvenlik Kurumu mevzuatına göre, SGK ve Bağ-Kur emeklileri 3 Ocak'ta açıklanacak enflasyon oranıyla zamlarını öğrenecek. Yılın ilk 6 aylık bölümü maaşlara yansıtılacak enflasyon farkında dikkate alınmayacak. Şimşek'in işaret ettiği yüzde 30'luk enflasyon gerçek olursa, bu orandan yüzde 16,67'lik fark çıkarılacak ve geri kalan bölüm maaşlara yansıtılacak. Yani, ufukta görünen ek zam oranı yaklaşık yüzde 13,33 civarında şekilleniyor – bu, ocak ve temmuz zamlarının üstüne binince, emeklilerin cebinde hissedilir bir rahatlama yaratacak.
Düşünün, o yüzde 13,33'lük fark ne demek: Pazara giderken sebze meyve sepeti biraz daha dolu, toruna harçlık verirken vicdan azabı az, faturalar ödenirken gecikme korkusu azalıyor. Bu hesaplama, enflasyon farkının kapatılması için kritik, çünkü gıda fiyatlarındaki üç katlık sıçrama zaten herkesi zorluyor. Emekliler, bu zammı cebe indirdiğinde, günlük hayatın küçük lükslerine kavuşabilir – belki bir çay bahçesinde fazladan oturmak, belki kışlık kıyafet almak. Şimşek'in bu öngörüsü, alım gücünü kollayan bir hamle gibi, çünkü programın başarısı bu tür detaylarda yatıyor.
Memur ve memur emeklileri için ise tablo biraz daha karmaşık, ama aynı derecede heyecan verici. Onların zamları, enflasyon rakamlarının yanı sıra geçtiğimiz haftalarda imzalanan toplu sözleşme payıyla birlikte hesaplanıyor. Yüzde 30'luk enflasyon tahmini, bu müzakerelerde masaya güçlü bir argüman koyacak. Toplu sözleşme zammı enflasyon farkını aşarsa ek yok, ama altında kalırsa farkı kapatacak bir ayar devreye girecek. Bu, memurların bütçesinde de bir dalga yaratabilir, özellikle eğitim masrafları, sağlık harcamaları gibi kalemlerde. Şimşek'in Washington'daki sözleri, bu kesimin de yıl sonu hesaplarını hızlandırıyor – belki de toplu sözleşme görüşmeleri daha ateşli geçecek.
Washington'daki panelin zamanlaması da tesadüf değil; uluslararası arenada şeffaflık sergilemek, Türkiye'nin itibarını parlatıyor. Şimşek, mali konsolidasyonun 2028'e kadar süreceğini, vergi artışlarının gündemde olmadığını, ama disiplinin gevşemeyeceğini vurguladı. Enflasyonla mücadelenin en zor kısmının geride kaldığını, 2025'in 2024'ten, 2026'nın da 2025'ten çok daha iyi olacağını söyledi. Büyüme ve enflasyonu aynı anda yönetmenin mümkün olduğunu kanıtladıklarını ekledi. Bu mesajlar, dış yatırımcıyı çekerken, içeride de güven tohumları ekiyor – emeklilerden memurlara, herkes bu patikaya inanıyor.
Gıda enflasyonunun bu yılki o anormal sıçraması, hepimizi ayağa kaldırıyor. Şimşek, eylül ayında aylık gıda artışının son 20 yılın üç katı olduğunu, bu durumun manşet rakamları etkilediğini anlattı. Ama sıkı politikalarla üretimi artırmaya, sanayiye ve insan sermayesine yatırım yapmaya odaklandıklarını belirtti. Demografik avantajı, ekonominin ölçeğini lehimize çevirmek, yüksek büyüme için anahtar. Bu, sadece büyük rakamlar değil; gençlerin iş bulması, ailelerin geleceği, emeklilerin huzuru demek.
Emekli zamlarının bu enflasyon tahminiyle netleşmesi, kahvehanelerde, pazarlarda uzun sohbetlere malzeme olacak. Yüzde 13,33'lük ek fark, SSK ve Bağ-Kur'lular için günlük hayatı biraz olsun renklendiriyor. Ocak'taki yüzde 15,75 ve temmuzdaki yüzde 16,67 ile birleşince, toplam koruma kalkanı güçleniyor. Memurlar içinse toplu sözleşme, enflasyonun bu ivmesiyle daha iddialı bir arena açıyor. Bakanın sözleri, bu hesapların temelini atıyor – 3 Ocak'ı sabırsızlıkla bekleyenler artıyor.
Önümüzdeki aylarda resmi enflasyon verileri bir bir açıklanacak. Her birinde, Şimşek'in yüzde 30'luk öngörüsünün ne kadar tutarlı olduğu test edilecek. Dezenflasyonun kalıcılaşması, büyümenin ivme kazanması, hepsi bu yola bağlı. Washington'dan esen bu ses, Türkiye'nin ekonomi hikayesini dünyaya anlatıyor ve içeride de hesap defterlerini canlandırıyor.
Bu gelişmeler, sadece emekli kahvelerinde değil, memur odalarında, aile sofralarında da yankılanıyor. Yüzde 30'luk hedef, belki biraz aşılırsa bile, geçen yılların ağırlığından kurtuluş gibi geliyor. Şimşek'in emin tonu, programın meyvelerini toplama vaktinin yaklaştığını hissettiriyor. Emeklilerin o ek zammı cebe indirmesi, belki bir fatura rahatlığı, belki bir torun ziyafeti demek. Ekonomi, büyük salonlarda konuşulurken, evlerin içinde de soluk alıyor.
Sonuçta, Washington'un o kalabalık koridorlarından esen rüzgar, Türkiye'ye doğru esiyor. Enflasyonun dizginlenmesi, zamların adaleti, büyümenin gücü – hepsi bir zincir halkası. Şimşek'in paylaştığı bu yol haritası, zorluklara rağmen umudu diri tutuyor. Emekliler, memurlar, işçiler; herkes bu hikayenin bir parçası ve hikaye, yıl sonuna doğru daha da kızışacak.