Suriye'deki son gelişmeler, bölgedeki güç dengeleri açısından kritik bir dönüm noktasına işaret ediyor. Suriye Demokratik Güçleri'nin yeni Suriye ordusuna entegrasyonu konusunda yoğunlaşan görüşmeler, hem Ankara hem de Şam'da farklı diplomatic yaklaşımlarla ele alınıyor.

SDF Genel Komutanı Mazlum Abdi, SDF'nin yeni Suriye ordusunun "temel unsuru" haline geleceğini ve "terörle mücadele birimlerinin" tüm Suriye'de faaliyet göstereceğini açıkladı. Özerk Yönetim'den askeri bir heyetin yakında Şam'ı ziyaret ederek entegrasyon planını sonuçlandıracağını belirtti.

Hayat Tahrir el-Şam'a yakın kaynaklar, 7 Ekim'de Şam'da Amerikan gözetiminde sözlü bir anlaşmaya varıldığını iddia etti. Bu anlaşmaya göre, SDF birlikleri üç tugay ve çeşitli alay olarak Suriye ordusuna katılacak ve Haseke, Rakka ile Deir ez-Zor vilayetlerinde konuşlandırılacak.

Anlaşmanın detaylarına göre, Asayiş güçleri Suriye İçişleri Bakanlığı'na entegre edilecek, SDF komutanları liderlik pozisyonlarını koruyacak ve yerel sivil ile askeri yetkililer bölge sakinleri arasından atanacak. Entegrasyon tamamlandığında, "SDF" veya "Asayiş" adında güç kalmayacak, tüm birimler Suriye hükümeti onaylı isimlerle faaliyet gösterecek.

Şam'daki 7 Ekim toplantısının ardından, 11 Ekim'de Ankara'da önemli bir diplomatik temas gerçekleşti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın, Suriyeli mevkidaşlarını ağırladı.

Fidan'ın toplantı sonrası açıklaması, "Suriye'nin tam toprak bütünlüğü ve güvenliğini sağlamaya yönelik ortak adımlar" vurgusu yaparken belirsiz kaldı. Türkiye'nin Suriye'nin güvenliğini kendi güvenliğinden ayırmadığını ve "Suriyeli kardeşleri" desteklemeye devam edeceğini belirtti.

Ankara toplantısının spesifik detayları konusundaki şeffaflık eksikliği dikkat çekici. Bu durum, Şam odaklı medya kaynaklarına bağımlılığa neden olurken, iki diplomatik yol arasındaki yaklaşım farklılıklarını da ortaya koyuyor.

Erken Emeklilikte Yeni Bir Dönem Başlıyor!
Erken Emeklilikte Yeni Bir Dönem Başlıyor!
İçeriği Görüntüle

SDF'nin siyasi vizyonu ile merkezi Suriye devletinin hedefleri arasında önemli ideolojik farklılıklar bulunuyor. Mazlum Abdi'nin son açıklamaları, "merkezi olmayan Suriye" vizyonu ve bunu yansıtacak anayasal değişiklikler ihtiyacına vurgu yapıyor.

Şam yönetimi ise SDF entegrasyonunu öncelikle "toprak birliği" meselesi olarak görüyor ve devlet egemenliğini tüm Suriye toprakları üzerinde yeniden tesis etmeyi hedefliyor. Bu yaklaşım, kademeli absorpsiyon ve kontrol stratejisini işaret ediyor.

Türkiye'nin uzun süredir devam eden talebi, PKK ile bağlantılı olarak gördüğü SDF'nin ortadan kaldırılması yönünde. Türk yetkililerinin SDF'nin "kendi fişini çekmediği" takdirde harekete geçileceği yönündeki güçlü söylemleri bu tutumu altını çiziyor.

Bölgesel dinamiklerin karmaşıklığı, Trump'ın Ortadoğu diplomasisiyle daha da artıyor. Trump'ın İsrail Parlamentosu'nda konuşma yapması ve ardından Şarm el-Şeyh'te "Gazze Planı" imza törenine katılması planlanıyor.

En az 20 ülke liderinin katılması beklenen bu zirvede İsrail yetkilileri ve Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas'ın bulunmayacağı belirtiliyor. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın daveti özellikle dikkat çekici gelişme olarak öne çıkıyor.

Netanyahu'nun yuhalanması ve Trump'ın alkışlanması, İsrail içindeki siyasi bölünmeleri gözler önüne seriyor. Rehin salıverilmesi beklentileri Trump'ın ziyaretiyle eş zamanlı olarak büyük bir zafer olarak sunulmaya çalışılıyor.

İspanya ve İrlanda'nın İsrail'in eylemlerine karşı "açık tavır" alan Avrupa ülkeleri olarak öne çıkması, Fransa ve İngiltere'nin de zirveye katılım beklentisi, uluslararası koalisyonun genişliğini gösteriyor.

ABD'nin Suriye'deki öncelikli "siyasi yatırımı", bölgeyi kendi Ortadoğu stratejisiyle uyumlu şekilde istikrara kavuşturma hedefiyle şekilleniyor. Bu strateji artık İsrail-Filistin meselesini de ağırlıklı olarak içeriyor.

Şam'daki iddia edilen anlaşmanın "geçici formül" olarak değerlendirilmesi, Şam'ın anlık tam absorpsiyonun politik olarak uygulanamaz olduğu durumda, kademeli kontrol stratejisi izlediğini gösteriyor. Ancak derin ideolojik farklılıklar göz önüne alındığında böyle bir düzenlemenin kırılganlığı açık.

Bu gelişmeler, Suriye'nin geleceğinin sadece iç aktörlerin değil, bölgesel ve küresel güçlerin çıkar hesaplarıyla şekillendiğini gösteriyor. SDF entegrasyonu süreci, bölgedeki güç dengeleri açısından kritik bir test haline gelirken, sonuçları Suriye'nin yanı sıra tüm bölgenin istikrarını etkileyecek.