Politik gündemdeki en tartışmalı konulardan biri olan af meselesi, beklenmedik bir boyut kazandı. Bu tartışmaların merkezinde yer alan gelişmeler, toplumsal hafızayı yeniden harekete geçiren önemli bir eserin ortaya çıkmasına neden oldu.
Rahmi Turan tarafından kaleme alınan yazıda, DEM Partili Pervin Buldan'ın "Yargı AKP'nin elinde. Bunları kaldırmak iktidarın görevi" şeklindeki sözleri sert bir şekilde eleştiriliyor. Bu sözlerin antidemokratik ve ilkel olduğu vurgulanırken, medya üzerindeki baskı girişimlerine dikkat çekiliyor.
Bu baskı girişimlerinin hedefinde olan medya organları arasında SÖZCÜ Grubu'nun başı çektiği belirtiliyor. Abdullah Öcalan adına konuşan cephenin, terör örgütü liderinin rahatsızlığını dile getiren medyadan çok tedirgin olduğu ifade ediliyor. Bu rahatsızlığın nedeni, dehşet verici gerçekleri yansıtan ve kanlı eylemleri hatırlatan yayınların yapılması olarak gösteriliyor.
1984 yılında gerçekleşen Eruh baskını, PKK'nın ilk kanlı ve vahşi eylemi olarak tarihe geçmiştir. O günden bu yana tam 41 yıldır Türkiye büyük acılar yaşamaktadır. Bu süreçte 40 binden fazla masum insanın hayatını kaybetmesi, sadece sayısal bir veri değil, aynı zamanda her birinin arkasında yıkılan bir ailenin hikayesini barındırmaktadır.
Ülkenin ekonomisine vurulan darbe de göz ardı edilemeyecek boyuttadırlar. Özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesindeki halkın daha da yoksullaşmasında, Abdullah Öcalan ve kurduğu PKK Terör Örgütü'nün doğrudan etkisi bulunmaktadır. Bu ekonomik tahribat, sadece bölgesel değil, ülke genelinde hissedilen sonuçlar yaratmıştır.
Bu noktada Alican Türk'ün yazdığı kitap devreye giriyor. Kıdemli albay rütbesiyle emekliye ayrılan onurlu ve yurtsever bir subay olan Alican Türk, belgelerle desteklediği araştırmasını "Güneydoğu'da PKK Entrikaları ve Faili Meçhuller" adıyla kitaplaştırmıştır. Galeati Yayıncılık tarafından basılan bu eser, PKK'nın ve Abdullah Öcalan'ın kanlı, kirli ve çirkin yüzünü gözler önüne sermektedir.
Kitabın yazarı Rahmi Turan'a gönderdiği bu eseri okuduktan sonra yaşadığı duyguları şu sözlerle anlatıyor: PKK'nın kanlı olaylarını çok iyi bilmesine rağmen, bu kitabı okurken bir kez daha ürperdiğini, dehşet içinde kalıp kahrolduğunu belirtiyor. Bu kişisel deneyim, kitabın içeriğinin ne denli çarpıcı olduğunu göstermektedir.
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un kurduğu "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi" komisyonu üyelerinin bu kitabı okumaları öneriliyor. Bu önerinin ardında yatan düşünce, komisyon üyelerinin "Öcalan'a af" konusunu ele almadan önce konunun gerçek boyutlarını anlamaları gerektiğidir.
Kitaptaki kanlı olayları okuduktan ve dehşet verici fotoğrafları gördükten sonra, PKK, Öcalan ve terör sorununun "Terörsüz Türkiye" sloganıyla geçiştirilecek kadar basit bir mesele olmadığının anlaşılacağı vurgulanıyor. Bu yaklaşım, konunun ciddiyetini ve karmaşıklığını ortaya koymaktadır.
Alican Türk, kitabının ithafını oldukça anlamlı bir şekilde yazmıştır. "Vatanın bölünmez bütünlüğünü, yurttaşlarımızın huzur, can ve mal güvenliği için gözünü kırpmadan ölüme giden kahraman şehitlerimizin, elini, kolunu, ayağını, bacağını, gözünü toprağa gömen kahraman gazilerimizin" aziz anılarına ithaf etmiştir.
Kitabın ithafında özellikle dikkat çeken kısım, "tek suçu Türkiye'nin Güneydoğu'sunda bir köyde ya da mezrada yaşamak olan ve bu nedenle azgın PKK Terör Örgütü'nün kurşunlarına hedef olup yaşamını yitiren, ömrü 3 gün ile 90 yıl arasında değişen bütün Kürt kökenli vatandaşlarımızın aziz anıları" ifadesidir. Bu ifade, terör örgütünün en çok zarar verdiği kesimin kim olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
1984'ten günümüze kadar Güneydoğu'da yaşanan şiddet, dehşet ve vahşet kitapta detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Toplumun gözü önünde gerçekleşen bu olaylarda, üç günlük bebeklerin, hamile kadınların, doksan yaşındaki dedelerin nasıl öldürüldüğü belgelenmektedir.
"Kurucu önder" olarak adlandırılan Teröristbaşı Öcalan'a ve kanlı örgütü PKK'ya af getirilmesi isteyenler için kitabın okunması öneriliyor. Bu öneri, karar vericilerin konunun tüm boyutlarını görmesi için yapılmaktadır.
Saray'dan gelen demokratik cevap da oldukça dikkat çekicidir. Teröristbaşı Öcalan'ın medyadaki yorumlardan ne kadar şikayetçi olursa olsun, bağımsız medya demokratik eleştiri hakkını kullanmaya devam edecektir. İmralı mahkumunun Türkiye'yi kana bularken neden rahatsız olmadığı sorusu yöneltilirken, şimdi hakkındaki olumsuz yorumlardan rahatsız olmasının çelişkisi vurgulanıyor.
40 binden fazla ölü, 100 binden fazla yaralıyla sonuçlanan bu süreçte onu rahatsız etmeyen şeylerin, şimdi medyadaki yorumlar olması ironik bir durum yaratmaktadır. Kamu vicdanının PKK vahşetini unutup unutamayacağı sorusu da gündemde yer almaktadır.
Abdullah Öcalan'ın sözcüsü durumunda olan DEM Parti Milletvekili Pervin Buldan'ın yurtsever medya için "Yargı elinde, AKP iktidarı bunları yok etsin" demesi, antidemokratik bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir.
Saray'ın Baş danışmanı Mehmet Uçum, DEM Parti İmralı Heyeti Üyesi Pervin Buldan'ın "sürece dair aleyhte yayın yapan medyanın susturulması, hatta yok edilmesi" talebini isim vermeden cevaplandırmıştır. Uçum'un "Burada hem demokrasiden yana olup, hem de antidemokratik uygulama istemek gibi bir çelişki ortaya çıkıyor" sözleri, durumun özünü net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bu yaklaşımın doğruluğu vurgulanırken, Öcalan ve DEM Parti kafasının asıl derdinin demokrasi olmadığı belirtilmektedir. Bu tespit, mevcut politik duruşların altında yatan gerçek motivasyonları gözler önüne sermektedir.
Sonuç olarak ortaya konan tablo, "hiçbir şart altında vatan pahasına siyaset yapılmaz" ilkesinin ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Bu ilke, tüm politik tartışmalarda göz önünde bulundurulması gereken temel değerlerden birini oluşturmaktadır.