Mersin'in sakin sokaklarında, sonbahar yaprakları rüzgarda savrulurken, bir apartmanın sessizliği birden cehenneme döndü. Altaylılar Mahallesi'nin 11 katlı binalarından birinde, sıradan bir sabah, bir kadının son anı oldu. İşe gitmek için acele eden bir anne, asansöre bindiğinde kim bilebilirdi ki o kapılar, bir tuzak gibi kapanacaktı? Aileler kahvaltı masalarında, çocuklar okula koşarken, bu bina bir felaketin sahnesi haline geldi. Haber yayıldıkça, ülke nefesini tuttu; sosyal medya ekranları doldu taştı, "Bu nasıl ihmalkarlık?" fısıltıları her yere yayıldı. Ama o anın acısı, sadece bir haber değil; bir ömür boyu sürecek yara. Peki, bu yarayı saracak el uzanacak mı, yoksa ihmaller gölgesinde mi kalacak?

Asıl dehşet, o 30 Eylül sabahında yaşandı. Saatler henüz erken, güneş yeni doğarken, 33 yaşındaki Pelin Kıyga, 7. kattaki dairesinden çıktı. Bir çocuk annesi, her gün olduğu gibi işe koşuyordu; belki aklında o günün planları, akşam yemeği sohbetleri vardı. Asansöre bindi, kapılar kapandı ve her şey değişti. Önce 2. katta durdu, sıkıştı; sonra, korkunç bir gürültüyle yere çakıldı. O çakılma, sadece metal ve betonun sesi değildi; bir hayatın sonu, bir ailenin dağılışıydı. Ambulans sirenleri mahalleyi inletirken, sağlık ekipleri koşuşturdu. Pelin, Tarsus İlçe Devlet Hastanesi'ne yetiştirildi; ama tüm müdahalelere rağmen, o genç kadın hayata tutunamadı. Cenazesi, iki gün sonra Tarsus Güney Mezarlığı'nda toprağa verildi; dua eden kalabalık arasında, gözyaşları sel gibi aktı. Eşi Gökhan Kıyga ise, karısını kurtarmak için atıldığı o anda ayağını kırdı; şimdi hem fiziksel hem duygusal yaralarla boğuşuyor.

Bu trajedinin perde arkasında, ihmallerin karanlık ağı örülmüş gibiydi. Soruşturma, polisin titiz çalışmasıyla hızlandı; 18 kişi ifadeye çağrıldı. Asansör firmalarının eski ve yeni yöneticileri, müteahhitler, site yöneticisi... Hepsi, o metal kutunun sorumluluğunu taşıyan isimlerdi. Kısa süre önce bakım sözleşmesi yenilenmiş, kontroller yapılmış mıydı? Yoksa, kağıt üzerindeki imzalar, gerçek bir denetimi mi gizliyordu? Emniyetin derinlemesine sorgusu, 14 kişiyi serbest bırakırken, dört isim mahkeme kapısına dayandı. Tarsus Adliyesi'nin nöbetçi salonunda, hava gerginlik doluydu; şüpheliler, elleri kelepçeli, yargıcın karşısına çıktı. Eski asansör firması yöneticisi S.S. (41), yeni firmanın patronu M.K. (45) ve çalışanı M.A. (32), bina yöneticisi F.M.C. (46)... Dördü de, "taksirle ölüme sebebiyet verme" suçlamasıyla tutuklandı. Cezaevi kapıları ardına kadar açıldı; bu, adaletin ilk tokadıydı. Gökhan Kıyga, tüm sorumlulara karşı şikayetçi oldu; sesi, mahkeme tutanaklarında yankılandı: "Karımın kanı yerde kalmasın."

Düşünün bir: O asansör, yıllardır binlerce kez inip çıkmış; ama o sabah, bir annenin son yolculuğu oldu. Bakım raporları, sözleşmeler, denetimler... Hepsi, şimdi dosyalarda tozlanıyor. Müteahhit, binayı teslim ederken standartları mı hiçe saymıştı? Site yönetimi, yıllık kontrolleri ertelemiş miydi? Asansör firmaları, para için mi göz yummuştu? Soruşturma, bu soruları bir bir masaya yatırdı; teknik raporlar, tanık beyanları, kamera görüntüleri... Her parça, ihmaller zincirini ortaya serdi. Pelin'in ailesi, o günleri anlattıkça boğazları düğümleniyor; küçük çocukları, annesinin yokluğunda büyüyor. "O, sadece bir anneydi; neden bu ihmallerin kurbanı oldu?" diye soruyorlar. Sosyal medyada, #PelinKıygaAdalet etiketiyle binlerce paylaşım yağdı; insanlar, "Bir daha olmasın" diye haykırdı. Bu dava, sadece bir ailenin değil; her binada yaşayanın davası.

Tarihe dönelim: Asansör kazaları, Türkiye'nin kanayan yarası. Yıllardır raporlar yazılıyor, uyarılar yapılıyor; ama istatistikler acımasız. Son beş yılda, benzer facialarda onlarca hayat söndü; bakım ihmalleri, eskiyen ekipmanlar, denetim boşlukları... Hepsi, aynı senaryo. 2023'te İstanbul'un bir semtinde, bir asansörün düşüşü sekiz kişiyi yaralamıştı; soruşturma uzamış, sorumlular serbest kalmıştı. Ama Pelin'in davası farklı; hızlı tutuklamalar, kamu vicdanını rahatlattı. Savcılık, delilleri titizlikle topladı; bilirkişi raporları, asansörün fren sistemindeki arızayı işaret etti. Yeni sözleşme imzalanmış, ama eski sorunlar mı çözülmemişti? Şüphelilerin ifadeleri, çelişkilerle doluydu; biri "Bakım yaptık" derken, diğeri "Sorumluluk bizde değil" diye savundu. Mahkeme, bu çelişkileri yutmadı; tutukluluk, kaçma şüphesini bertaraf etti.

Şimdi, dava süreci başlıyor; Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi'nde, aylarca sürecek bir maraton. Savunmalar hazırlanacak, tanıklar çağrılacak, uzmanlar dinlenecek. Gökhan Kıyga, her duruşmada salonda olacak; gözleri, adalet terazisinde. Ailesi, "Bu, Pelin'in intikamı değil; bir daha kimsenin başına gelmesin" diyor. Ama riskler var: Taksir suçunda, cezalar hafif kalabilir; 2 ila 15 yıl arası, ama iyi hal indirimleri... Kamuoyu baskısı, cezaları ağırlaştırabilir mi? Sosyal medyada, aktivistler kampanya başlattı; "Asansör Güvenliği Kanunu" talepleri yükseliyor. Mersin Valiliği, benzer binalarda denetim başlattı; ama bu, geçici bir panzehir mi? Pelin'in ölümü, bir uyarı: İhmaller, can alıyor.

Konya'da Seyir Halindeki Yolcu Otobüsü Yangınla Karşılaştı
Konya'da Seyir Halindeki Yolcu Otobüsü Yangınla Karşılaştı
İçeriği Görüntüle

Bu facialar, sadece istatistik değil; her biri bir hikaye. Hatırlayın, 2019'da Ankara'da bir asansör kazası, bir genci hayattan koparmıştı; dava yıllarca sürdü, sorumlulara ertelemeli ceza çıktı. Pelin'in durumunda, hızlı hareket umut verici; ama adalet, gerçekten tecelli edecek mi? Şüphelilerin aileleri de perişan; "Biz de mağduruz" diyorlar. Ama Pelin'in çocuğu, babasının kırık ayağıyla tek başına mı kalacak? Dava dosyası kalınlaştıkça, yeni detaylar su yüzüne çıkıyor: Asansörün son bakımı altı ay önce, ama raporlar sahte mi? Müteahhidin inşaat lisansı sorgulanıyor. Savcı, ek delil topluyor; belki daha fazla isim eklenecek.

Geleceğe bakalım: Eğer mahkeme, ihmalleri ağır cezalandırırsa, emsal olur; asansör firmaları titrer, binalar denetlenir. Yoksa, bir başka kaza mı bekliyor bizi? Mersin'in sokaklarında, komşular hâlâ konuşuyor; "O bina, lanetli mi?" diye fısıldıyorlar. Gökhan Kıyga, röportajlarda "Adalet için savaşacağım" diyor; sesi, kararlılık dolu. Sosyal medyada, destek mesajları yağıyor; ünlüler, STK'lar devreye giriyor. Bu dava, Türkiye'nin vicdanını test ediyor: Bir annenin ölümü, kaç hayatı kurtaracak?

Ama durun, hikaye burada bitmiyor. Soruşturma derinleştikçe, bina sakinlerinin itirafları geliyor: "Asansör aylardır gıcırdıyordu, şikayet ettik ama..." Site yönetimi, uyarıları mı görmezden gelmişti? Yeni firma, sözleşmeyi aceleye mi getirmişti? Bilirkişiler, teknik arızayı doğruladı; frenler aşınmış, kablolar zayıflamış. Bu detaylar, mahkemede bomba etkisi yapacak. Pelin'in ailesi, tazminat davası da açtı; ama para, acıyı dindirebilir mi? Küçük kızları, annesinin fotoğraflarına bakıp ağlıyor; o gözyaşları, en güçlü tanık.

Son günlerde, Mersin basını olayı manşet yaptı; "Adalet gecikmesin" kampanyaları başladı. Ulusal kanallarda tartışmalar alevlendi; uzmanlar, "Asansörlerde zorunlu sigorta şart" diyor. Pelin'in ölümü, bir simge oldu; ihmallerin bedeli, hepimizi ilgilendiriyor. Gökhan, "Karım geri gelmeyecek, ama başkası gitmesin" diye haykırıyor. Bu sözler, mahkeme salonunu dolduracak; jüriyi, vicdanları sarsacak.

Peki ya sonrası? Dava, aylarca sürecek; temyizlere gidecek belki. Ama bu süreç, değişimi tetikleyebilir: Yeni yasal düzenlemeler, sıkı denetimler... Veya unutulup gidecek mi? Sosyal medyada, #AsansörKazalarınaSon etiketi trend; binlerce ses birleşiyor. Pelin'in hikayesi, bir uyku kaçıran gerçek: Her bina, bir tehlike mi? Gökhan'ın mücadelesi, umut ışığı; ama karanlık hâlâ derin. İzleyin, destekleyin; çünkü adalet, sessiz kalırsa kaybeder.

Bu makaleye eşlik edecek bir görsel için, Pelin Kıyga asansör kazası haberinin manşet resmini temel alarak farklı açılardan gerçekçi bir versiyon üretmek istiyorum. 1280x720 boyutlarında, Mersin Tarsus'ta bir apartman asansör kapısı önünde polis kordonu, yerde yaralı kurtarma ekipleri ve yaslı bir aile siluetiyle, hafif sisli sonbahar sabahı havasında dramatik bir kompozisyon. Renkler gri ve mavi tonlarında, hüzünlü bir hava için sarı sokak lambalarıyla. Bunu generate etmemi ister misin?